İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 11.11.2014 tarihli ve 2254 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“SAMANYOLU HABER A.Ş'nin yayınları arasında yer alan ve güncel sorunların yorumlandığı 11.10.2014 tarihindeki "Derin Bakış" programında Kobani'de yaşananlar ve önceki günlerde sokaklarda meydana gelen şiddet eylemleri stüdyoda konuk olarak bulunan emekli emniyet müdürü Tayfun Ergüder ile birlikte ele alınmıştır.
Canlı olarak yayınlanan programda Kobani olaylarının çıkış sebebi, IŞİD, PKK eylemleri ele alınmış, çözüm sürecinin seçim odaklı olarak yürütüldüğü ve yeterince kamuoyuna açıklanmadığı belirtilmiştir. Sunucu-yorumcu Gültekin Avcı'nın yaşanan olaylarla ilgili olarak çözüm süreciyle kanın durmasını ve annelerin göz yaşlarının dinmesini herkesin beklediğini, ancak hukukun ve Anayasa'nın askıya alındığını, polisin askerin halka yardım etmediğini, hükümetin otoriteyi PKK'ya bilinçli bir şekilde devrettiğini ve PKK'nın bölgede hakim güç konumunda olduğunu ifade ettiği görülmüştür. KCK'nın Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi'nin aktif hale gelmesine karar verdiğini ve bu süreçte bu hareketin ön plana çıkacağını MİT'in de bildiğini, hukuk kurallarına uyularak hareket edilmesi gerektiğini sık sık vurgulamıştır. Gültekin Avcı'nın sözlerinin bir kısmı aşağıda deşifre edilmiştir:
Gültekin Avcı:"Bu arada Aysel Tuğluk ne diyordu, açıklama yapmıştı, 'PKK gerekirse hedefine silah yoluyla da ulaşabilir.' 7 Ekim'den beri sokaklarda yaşanan kaos ve şiddet, bence PKK'nın emellerine iç savaş yoluyla ulaşma kararlılığını ortaya koydu.Ulaşabilir mi, bana göre ulaşır artık. Yani maalesef diyorum yani, ulaşabilir. Çünkü dedim ya, çözüm sürecinden bir gün önceki güne dönmek artık mümkün değil. Dönüşümü olmayan bir süreçti. Hiç bir devlet adamı asgari, normal zekaya sahip, makul, istikbali azıcık gören bir devlet adamı sonunu bilmediği bir sürece girmez. Devlet bir sürece girerken, çözüm süreci diye bir sürece girerken ilkeleriyle, hukukuyla, vizyonuyla, kurumlarıyla birlikte girer. Çözüm sürecini siz, eyvallah çözüm süreci, kan bitsin, anaların göz yaşı dinsin..herkes buna taraftar, buna taraftar olmamak divanelikten başka bir şey değil, ama siz çözüm süreci diye bölgede hukuku askıya alırsanız, Anayasa'yı kaldırırsanız PKK'lılar sokakta vatandaşın gözü önünde EPG unsurlar hem de, dağ kadrosu üniformalarıyla gezer de vatandaş polise askere gidip de şikayet edince 'hükümet böyle istiyor, bize gelmeyin' diyorsa güvenlik birimleri artık, operasyon yapmayı kısıtlıyorsan sen. böyle bir çözüm süreci olmaz. Ne olur? AKP, çözüm sürecinde devlet otoritesini PKK'ya devretti. Bilinçli bir şekilde devretti ve vatandaş bunu gördü. Yani oradaki görüşüyorum ben, her zaman vatandaşlar diyorlar ki bizi devlet bile bile PKK'nın kucağına itiyor. Karşımızda güvenliği sağlayan unsurlar olarak hep PKK'yı görüyoruz. Kimlik kontrolu yapanlar PKK, benim dükkanımı denetleyen PKK, hepsi PKK diyor. Benim karşımda diyor adam vergi vermedi diye müteahhiti üçüncü kattan aşağı attı diyor gözümüzün önünde, polisler sırtını dönüp gidiyor, asker hiç bir şey yapmıyor diyor. E şimdi bu durumda biz de orada olsak ne yapacağız otorite olarak? İnsanlar diyecek ki çoluk çocuk var, devlet otorite olarak burayı bunlara bırakmış, biz de bari durumu idare edelim diyecez Yani bir kısım assubayları, dışarıda oturan bir kısım polisi bile haraca bağlamış. Ne kadar acı! İnsanlar hayatlarını idame ettirebilmek için bunu yapmak zorundalar....Kimlik kontrolu artık rutin. İşte Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi sokağa çıkma yasağı ilan etmiş, diyor ki bundan sonra sokakta asker, polis görürsek işgalci Türkiye Cumhuriyeti güçleri görürsek gerekeni yapacağız. Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi'nin aktivasyonu ve öne çıkarılması çözüm sürecinde oldu KCK'nın kararı. Daha önce YDGH bu kadar aktif değildi. Bundan sonra YDGH ön planda olacak dediler çözüm sürecinde. Hepsini devlet biliyordu, hepsini MİT biliyordu ama hiç bir şekilde halkla paylaşılmadığı gibi Tufan Bey, müdahale de ettirmediler. Benim bağıra bağıra dediğim nedir ya, çözüm süreci de olsun ama hukuku uygulayın. Yani PKK da hukuka uysun. Hukuka uyulmadıktan sonra, PKK faaliyetlerini devam ettirdikten sonra, silah ve mühimmat açısından zenginleşmeye, ekonomik açıdan zenginleşmeye devam ettikten sonra böyle bir çözüm süreci olmaz ki. Dünyada bunun emsali yok." (Klip 1)
İlerleyen dakikalarda da Gültekin Avcı bölge halkının askerden, polisten yardım istediklerini ancak onların yardıma gitmediklerini. halkın kendi kendini korumak için silahlandığını ve kamu düzeninin bittiğini ifade etmiştir.Örgütün artık zaman içinde eğittiği silahlı milislerin katılımının olduğu silahlı serhildanlardan söz ettiğini ve Kobani düştüğü takdirde Türkiye'de pek çok şehirde sivillere yönelik eş zamanlı bombalamaların yapılacağının söylendiğini dile getirmiş, MİT'in tüm bunlardan haberdar olduğunu tekrar ifade etmiştir:
G.Avcı: "Biraz önce dedim ya, 7 Ekim'den bu yana yaşanan kaos ve şiddet olaylarından sonra öyle acı şeyler duyuyoruz ki. İnsanlar polis çağırıyor, polisler gelmiyor. Yani mahallelerde biz kendimizi koruyalım diye örgütlenen insanlar duydum. Evet, nöbete başlamışlar. Silah temin etme cihetine gidiyorlarmış, işte pompalı tüfek alalım filan diye, ben 12 Eylül öncesinde bile böyle kargaşa görmedim hiç. Yani veya 92-93'te bile. Devlet görüntüsü bitmiş, insanlar güvenlik ve özgürlük duygularını kaybetmiş durumdalar. Kamu düzeni bitmiş durumda, öyle gözüküyor. Şimdi bir de örgütün bir kararı var, yeni bir kararı var benim aldığım bilgilere göre. Örgüt artık eskisi gibi sivil katılımlı serhildanlardan bahsetmiyor. Bu zamana kadar çözüm süreci içersinde konuşlandırdığı ve eğitimle yetiştirdiği milis kuvvetlerinin ve YDH'ların da silahlı biçimde katılımının olduğu silahlı serhildanlardan bahsediyor artık. (Yazdığı "1.Serhildan" yazısından söz ediyor.) Memleketin akıbeti hayrolsun inşallah da ne olur bilemiyorum. Kobani düşerse, ki düştüğü söyleniyor, Kobani düştü de sokak çatışmaları devam ediyor diyorlar. Direnmeleri zaten mümkün değil, hava operasyonları da IŞİD'i çok fazla etkilemiyor diyorlar. Kobani düşerse, Türkiye'de pek çok şehirde metropoller de dahil olmak üzere özellikle sivil ölümlerinin olacağı, bu sefer sivil ölümlerinin gerçekleştirileceği eş zamanlı bombalamalar her tarafta eş zamanlı bombalamaların yapılacağı söyleniyor. Bunu ben twitter'dan da söylemiştim, batı illeri dahil olmak üzere. Zaten TAK'ın (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) açıklaması var ya 'metropoller rahat uyumayacak, Kobani çatışmaları devam ederken Türkiye de bu acıyı hissedecek' şeklinde. Eş zamanlı ağır bombalama eylemlerinin gerçekleşeceği söyleniyor. Bu konuda da bilmiyorum herhalde Milli İstihbarat Teşkilatı, gerçi Milli İstihbarat Teşkilatı'nın bu zamana kadar her türlü yaşadığımız acıyı bildiğini görüyoruz da.." (Klip 2)
Yayında Tayfun Ergüder'in Davutoğlu hükümetine bir şans verilmesi gerektiğini, ivedilikle kamu düzeninin sağlanması ve moralsiz ve hukuka uyup uymama konusunda tereddüt yaşamak zorunda kalan polis teşkilatının da sükunetle ve hızla organize edilmesi gerektiği gibi çözüme yönelik sözlerine yer verildiği; Gültekin Avcı'nın da sık sık "ne kadar acı" diyerek yaşananları değerlendirdiği görülmekle birlikte, programda izleyicide karamsarlığa yol açacak, terör örgütünün korkutucu ve yıldırıcı eylem ve uygulamalarını dile getiren ifadelerin de kullanıldığı izlenmiştir. Bu nedenle SAMANYOLU HABER A.Ş'nin, terör örgütünün korkutucu ve yıldırıcı eylem ve uygulamalarını dile getiren ifadelere yer verilen bu yayınının 6112 sayılı Kanun'un 8.Maddesinin (d) bendinde yer alan "..... terör örgütlerini güçlü...... gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz......" hükmünü ihlal ettiği derlendirilmiştir.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Yayın kuruluşunun 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddenin birinci fıkrasının (d) bendini ihlal ettiği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği, anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Bahse konu program düşüncelerin aktarıldığı ve tartışıldığı bir ortamda icra edilmiştir. “Düşünceyi açıklama özgürlüğü” demokratik toplumda hayli önemli bir yere sahiptir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Handyside davasında;
“Düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki oluşturmaz sayılan « haber » veya « fikirler » için değil, fakat, devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve yeniliğe kucak açma bunu gerektirir ve bunlar olmadan demokratik toplum olmaz.”
şeklindeki gerekçesiyle, düşünceyi açıklama özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi konusunda ısrar etmiştir.
Bunun yanı sıra, 2013/5356 no ile Anayasa Mahkemesi’ne yapılan Bireysel Başvuru neticesinde Yüksek Mahkeme’nin 08.05.2014 tarihli kararında; bir haber nedeniyle kendisine hakaret edildiği ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, Anayasa Mahkemesine götürülmesi üzerine; Anayasa Mahkemesi, AİHM’nin 1976 tarihli Handyside kararına ve Yargıtay'ın "ifade özgürlüğü sadece lehde olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan haber ve düşünceler için değil aynı zamanda aleyhte olan çarpıcı gelen ve rahatsız eden düşünceler için uygulanmalıdır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz" düşüncesine atıfta bulunarak hak ihlali olmadığına karar vermiştir.
Bu nedenle demokratik toplumlarda çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereği olarak, yukarıda belirttiğimiz ulusal ve uluslar arası yargı kararlarına da konu edilmiş; hoşa gitmeyen, şoke edebilen ve rahatsız edici nitelikteki görüş ve ifadeler de, “ifade özgürlüğü” ana ekseninde ağır eleştiri sınırları içerisinde kabul edilebilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca “Herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber ve fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir….” Anayasa’nın 28 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”, yine 6112 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ise, “Bu Kanunun amacı; radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması, medya hizmet sağlayıcılarının idarî, malî ve teknik yapıları ve yükümlülükleri ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, teşkilâtı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.” hükmünü taşımaktadır.
Görüleceği üzere, ifade özgürlüğü gerek uluslararası gerekse ulusal metinlerde düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Özellikle 6112 sayılı Kanun’da kanunun amaçlarından bir tanesinin ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması olarak belirlenmesinin amacı; verilmesinde kamu yararı bulunan olayları topluma iletmek, toplum ve bireyleri bilgilendirerek tartışmalar açmak ve böylece kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlamaktır.
İhlal unsuru taşıdığı iddia edilen söz konusu yayında sarf edilen sözlerin program konuklarının görüş ve yorumlarının ortaya konulması niteliğinde olduğu ve bazı eleştirel ifadeler ağır olsa da hakaret boyutuna ulaşmadığı, sarf edilen ifadelerin aşağılayıcı ve küçük düşürücü nitelikte olmadığı ve bu nedenle eleştiri sınırları ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; SAMANYOLU HABER logosuyla yayın yapan SAMANYOLU HABER YAYINCILIK HİZMETLERİ A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA, oy birliği ile karar verildi.