“GÜNÜN MANŞETİ” Adlı Program.
İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 05.11.2015 tarihli ve 1806 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda
“İlgi : 08.10.2015 kayıt tarihi ve 30666 sayı ile gelen Aydın DOĞAN vekili Av. Aslıhan
DURMAZ'ın 07.10.2015 tarihli dilekçesi.
24 logolu ve Dinamik Radyo Televizyon A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 30.09.2015 tarihinde saat 11:00' da sunuculuğunu Ersoy Dede'nin yaptığı konuk olarak ise Cem Küçük'ün katıldığı "Günün Manşeti" adlı program yayınlanmıştır.
Aydın DOĞAN vekili Av. Aslıhan DURMAZ ilgi yazı ile Üst Kurula başvurarak 24 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yukarıda belirtilen tarih ve saatte yayınlanmış olan program içerisinde yer verilen beyanatlar ile Aydın DOĞAN ve Doğan Medya Grubu hakkında sistematik şekilde hukuka aykırı, kişilik haklarını ve RTÜK yayın ilkelerini ihlal eden yayın yapıldığını ve yayıncı kuruluş aleyhine yaptırım uygulanması talebini sunmuş, 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b), (c), (ç), (e), (j), (ı) ve (i) bentlerini ihlal ettiğinden bahisle gereğinin yapılmasını ifade etmiştir.
Söz konusu yayın incelenmiş olup, şikayet edilen hususlara, bu hususlara ilişkin deşifre metnine ve yapılan tespitlere aşağıda yer verilmiştir.
İlgi başvuruda şikayet edilen konu ve ifadeler şunlardır;
30.09.2015 tarihli 24 Haber Kanalı Günün Manşeti programı 11:06-11:42 arası
E. D: Savcılık, Doğan Medya Grubu'nun yayın organlarının incelenmesini istedi, terör örgütü propagandası içeren yayınların bir kurum politikası olduğuna karar verilirse bir çok kişinin ifadesi alınacak. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Doğan Grubu'nun tüm yayın organlarının ve sosyal medya hesaplarının tek tek incelenerek terör örgütü propagandası içeren yayınların kurum politikası olup olmadığını tespitini istedi. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı görev yeri dolayısıyla Doğan Medya Grubu hakkında terör örgütü propagandası yapma iddiasıyla resen soruşturma başlattı, soruşturma derinleştirilerek gruba bağlı tüm yayın organları ve sosyal medya hesapları mercek altına alınacak.
C. K: Bu bizim Helin Şahin'in haberi değil mi bizim?
E. D: Evet, Ankara'dan. Şöyle, burada tabi Aydın Doğan Bey, mektup yayınlıyor. Ben bu sürecin en milli adamlarından biriyim diyor. Sonra onun yazarları da patronlarının ne kadar milli ve milliyetçi olduklarını anlatma yarışına giriyor. Yazgülü Aldoğan bile yazmış geçen gün.
C. K: O kim ya? O kimdi?
E. D: Yazılarımız Doğan Medya'nın ana katında okunuyorsa ben yazmadım olmasın diye tek cümle bir şey yazmış.
C. K: O kim hakikaten bir hatırlatsana ciddi soruyorum ya.
E. D: Bende ben de silik olarak hatırlıyorum ama.
C. K: Yazgülü ne Yasgülü Aldoğan.
C. K:.... Şimdi burada grup olarak bir şey çıkar mı çıkmaz mı, bireysel çıkar mı çıkmaz mı onu görmek lazım ama şunu çok net biliyoruz Ersoy, PKK'ya orada terör örgütü denmedi, bunun net bir şekilde kanıtları var. PKK terör örgütü değildir dediler, net bir şekilde. İşte Savcı Selim Kiraz şehit edildiği zaman onu DHKP-C destekleyenler var. Buradan mutlaka Doğan Grubu'na, Aydın Doğan'a ve onun çalışanlarına, Nevşin Mengü, Ahmet Hakan, Şirin Payzın, Ezgi Başaran, bu grupların hepsine mutlaka bir ceza gelecek. Yani bunlar onu biliyor, geleceğini biliyor, bu işi götüren Bakırköy'deki Cumhuriyet Başsavcısı ve terörle ilgili soruşturmaya bakan savcı vekili de bu konuyu çok detaylı götürüyorlar. Alışmış bunlar tabi kendilerine dokunulmamasına, şimdi bununla ilgili dokunulacağı için de bu son derece önemli bir haber. Bakalım Aydın Doğan bu işten nasıl yırtacak? Yani diyoruz amiyane tabirle bundan da yırtacak mı? Hep yırttığı için bakalım bundan da yırtacak mı yani onu da görmek lazım. Ben Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısını ve Baş Savcı Vekilini bu olaya korkmadan gittiği için kendilerini tebrik ediyorum. Zaten korkacak bir sev yok da yani bu adamların yani yüzünün ne olduğu, nasıl insanlar olduğu net bir şekilde belli.
E. D: Korkmayı şöyle tefsir edelim.
C. K: Yıldırıvorlar yani.
E. D: Bu medya gruplarıyla ilgili olarak bir şöhret var biliyorsun, comprador burjuva ailelerin taşeronu şöhreti ve biz de buna zaman zaman işte hükümetler kurardı, hükümetler yıkardı falan savlarıyla aynı zamanda katkı da veriyoruz farkında olmaksızın. Dolayısıyla da bir dokunulmazlıkları olduğu sahikiyle hareket etti bugüne kadar herkes ama hani onun öyle olmadığını Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı bu hamlesiyle göstermiş oldu dediğin gibi vüreklendirilmesi lazım ve de sahiden de korunması lazım. Yani ben bunu da buradan açık yüreklilikle söylüyorum. Yani bizim bu tip savcılara da ihtiyacımız var.
C. K: Artık HSYK, hakim, savcı, polislerimiz ne bu FETÖ'cülerde, ne de bu Aydın Doğan denilen adamdan korkup geri adım atacak durumda değil.
C. K: Bunu FETÖ medyası yapıyor, liberal görünümlü açık açık PKK'yı destekleyip kollayan bazı yazarlar yapıyor. Cumhuriyet Gazetesi çok bariz yapıyor, Radikal Gazetesi zaten bu işlerin merkez üssü gibi çalışıyor. Mesela ben Bakırköy Cumhuriyet Savcımıza bir yardım olayım yani birini ifadeye çağırırken örneğin Ezgi Başaran'ı bir çağır, sayın savcımız çağırsın desin ki ya siz PKK terör örgütü değildir diyordunuz, bu ne demektir bunu bize bir açıklayın de, 2-3 tane yazısını da önüne koy. O yazıları bende veririm. Nevşin Mengü'ye buna terör saldırısı diyemeyiz diyordun, Ahmet Hakan'ın programlarına bak, HDP'yi cici çocuk Selahattin Demirtaş'ı nasıl güzel çocuk gösteriyordu bu yayınları al, Savcı Selim Kiraz meselesinin, savcımız ölürse ölsün diyen Mirgün Cabas'ı al, bunlara bir sor.
E. D: Hayır aynı savcının Anadolu baskısında, taşralara tam sayfa DHKP-C propagandası şeklinde Hürriyet'i çıkarttın, sonra kıvrdın onu sürmanşette küçülttün ama Hürriyet'in o sayfası duruyor kardeşim sistemde yani.
C. K: Ben bir şey söyleyeyim bak. Yargıtay'daki bazı hakim, bu islere bakanlarla konuşuyorum ne olurdu yani fikir alıyorum bunların vargıda karşılığı nedir diye. Emin ol yırtacak bir durumları yok. Yani bu saydığım yazarlar, bu saydığım gazete ve bu patron, buradan zaten yırtamayacak da yani buradan bakalım ne gibi cezalar çıkacak? Çünkü açık açık hem milli güvenliği tehdit var hem de terör örgütünün propagandasını çok net bir şekilde yapıyorlar. Bir de tabi esas Cumhuriyet Gazetesi'nin o MİT tırlarıyla ilgili casusluk meselesi oradan da çok ağır bir şey geleceğini görüyorlar o yüzden de durumu kurtarmak için de devlet, terör falan filan türü saçmalıklar yapıyorlar.
E. D: Bak, Star'ın 11. sayfasında o haberin altından bu Doğan Grubu mercek altında haberinin altında bir de Yazıcıoğlu'na destek tehdidi diye bir haber görüyorum. Merhum Şehit Muhsin Yazıcıoğlu'na da Aydın Doğan'ın bugün Cumhurbaşkanının sergilendiğine benzer bir tavır, RTÜK meselesinde. Bak şimdi Selçuk Özdağ'ın sözlerini nakletmiş gazete, diyor ki. RTÜK yasasına destek verin, siyaseten önünüzü açalım diyor. Doğan'ın yasaya destek vermemesi üzerine Yazıcıoğlu'nun aleyhinde yayınlara başladığını belirtiyor. 1997 yılında Aydın Doğan'ın izmir Efes Otel'de yaptıkları görüşmenin detaylarını anlatan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Aydın Doğan'ın RTÜK yasasının medya patronu işadamlarının özelleştirme ihalelerine girebilmeleri ve bankalara % 20 oranında ortak olabilmelerine olanak tanıyacak şekilde değiştirilmesi için Yazıcıoğlu'ndan destek istediğini ifade etti. Muhsin Yazıcıoğlu'nun o zamanlar 7 milletvekili vardı, ANAP'la birlikte girdiler, ayrıldıkları zaman 7 milletvekili kaldı orada. Hani anahtar yerine kilit işte siyasetteki şeyi söylüyorum.
C. K: Yani bak adam diyor ki, RTÜK yasasında sen bize destek ol, biz senin önünü açalım.
E. D: Destek istediği maddeyi de söyleyeyim, destek istediği madde şu. Medya patronları banka sahibi olamazlar vardı. Medya patronları banka sahibi de olabilirler diye bir madde düzeltmesi istedi Aydın Doğan ve geçti, bunun için Muhsin Yazıcıoğlu'na dönük olarak çok ciddi bir itibarsızlaştırma kampanyası yaptılar.
C. K: Zaten işte o geçmiş dosyalara açılmıştı, Muhsin Başkan bunlara prim vermedi ama ondan sonra da her türlü özellikle Susurluk dönemindeki haberlerle beraber bir şekilde bu eski ülkücüleri, milliyetçileri yıpratma hareketine dönüşmüştü. Bunu bilerek kasıtlı yapmışlardı ama işte tarih Muhsin Yazıcıoğlu'nu nasıl yazıyor, bunları nasıl yazacak? Şimdi bak 6 yıl oldu öleli, vefat edeli Muhsin Başkan değil mi 2009 Mart ayında, hala hatırlıyoruz aklımızda, 20-30 sene sonra da konuşulacak ama bu PKK'lılar, bu teröristler, bu teröristleri himaye edenlerin ne olduğunu hep beraber göreceğiz. Tabi bir de bence buna destek veren ya da bunun Cumhurbaşkanımıza yalancı dediğine itiraz etmeyen bazı isimlere de bence bakmak lazım. Bugün mesela Murat Çiçek de yazmış, benim yazımın son bölümünde de var.
E. D: Peki Cem Küçük'ün yazısının not kısmında bir geliyorum, makale kısmını zaten ilgililer okuyacaktır dış politikaya, diplomasiye ilgi duyanlar. Diyor ki Cem Küçük, okurlarından ısrarla Aydın Doğan'ın Cumhurbaşkanına hitaben yazdığı mektubu yorumlamamı isteyen mailler ve telefonlar geliyor fakat maalesef bir süre Aydın Doğan'a dahil hiç bir şey yazmayacağım. Seni çok korkmuş gördüm öyle mi? Yoksa yazının devamını mı okuyalım?
C. K: Devam et.
E. D: Hatta şu an elimde Aydın Doğan'ın Bayraklı arsası satışı usulsüzlüğüne dair bir belge olduğu halde onu da şimdilik yayınlamayacağım. Önce meslek büyüklerimin Aydın Doğan'a dair ne yorumlar yapacağını merak ediyorum. Mesela meslek büyüğüm olup Cumhurbaşkanı'nın uçağından inmeyen Abdülkadir Selvi, Aydın Doğan'ın Cumhurbaşkanımıza açıkça yalancı dediği o mektuba dair ne düşünüyor? Sayın Selvi, Cumhurbaşkanı dahil herkesi ağır eleştirebilirken Tayyip Bey'e yalancı diye hakaret eden Aydın Doğan'a dair niye tek bir eleştiri cümlesi edemiyor? Aynı şekilde Başbakan'm uçağından inmeyen Akif Beki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yalancı diye küfreden Aydın Doğan'ı haklı mı buluyor? Haksız buluyorsa bir cümleyle ifade edebilir mi? Ve Mustafa Karaalioğlu, Aydın Doğan'ın Cumhurbaşkanımıza yalancı demesi hakkında ne düşünüyor? Acaba bu üç ismin bu konuda ne yorumları olacak? Suskun kalıyorlarsa Aydın Doğan'ı haklı buluyorlar demektir diye yazmış.
C. K: Bence oradan bir de Murat Çiçek'in yazısına bir geç. Onun da son Bizim Mahalle bölümüne.
E. D: Mitoman. Murat Çiçek'in yazısı. Ertuğrul Özkök, Ekrem Dumanlı, Ahmet Hakan kısmını geçiyorum. Bizim Mahalle kısmına geliyorum oralar da çok önemli ama şu Bizim Mahalle kısmının altını bir çizmemiz lazım kalın kalemle. Diyor ki Murat Çiçek, ilginçtir konu Aydın Doğan olunca bizim mahalleden çıkan ses cılız seviyesini geçemiyor. İkbal endişesi desem değil, karşı mahalleye şirin görünme çabası desem birkaç isim hariç o da değil. Olsa olsa korkuyla açıklanacak bir durum diyeceğim ama konu Erdoğan olunca bizim mahalleden diktatörü sırf onun iyiliği ve dava gayesiyle cesurca eleştirebiliyorlar. Bu eleştirinin başkalarının ekmeğine yağ sürdüğünü, ölçüsüz olduğunu, haksız olduğunu söylediğimizde Star Medva'yı, Doğan'ın adamlarından daha gaddarca hırpalama gayreti gösteriyor, beni, bizleri devşirme ilan edebiliyorsunuz. Dolayısıyla korku da değil mesele. Olsa olsa kompleksir herhalde, iyi de biz bunları asalı çok olmadı mı? Aydın Doğan'ın Aydın Doğan olduğu medyanın tek sahibi, gözünün üstünde kaşı olanları indirdiği, indirebildiği zamanları çoktan geçtik.Neyin kompleksini yaşıyorsunuz? Mesele Erdoğan olduğu zaman dava uğruna cesurca çıkış yapabiliyorsunuz mesele Aydın Doğan olduğunda neden bir tek kalem edemiyorsunuz? Gazeteniz manşetten savaş verirken, temsilci sıfatınızla siz neden bir şey demiyorsunuz Abdülkadir Selvi? Daha dünkü yazınızda Erdoğan yanındaki vicdanlı seslerin uyarılarını dinlemeli çıkışı yaparken, Aydın Doğan sen nasıl bir adamsın ki Cumhurbaşkanına yalancı diyebiliyorsun sorusunu soramıyorsunuz Mehmet Ocaktan? Siz bunları bir düşünün sonrasını konuşuruz diyor Murat Çiçek. Şey hani bahaneler konusunda Murat Çiçek son derece önemli bir şeyin altını çiziyor ama eksik bence yani bu bahaneleri çeşitlendirmek lazım. Yani bu bahaneler sırf kompleksle herhalde izah edilecek türde değildir yani.
C. K: Ama ondan önce TMSF'deydi ve batık banka operasyonlarında Aydın Doğan'ın kağıt meselesi, POAŞ meselesi, Dışbank olayında filan en kedi isim Nebil İlsever idi. Bu CHP'nin İstanbul il Başkanı oldu değil mi? Vekil oldu Doğan'ın adamıydı, Doğan'ın şirketlerinde de galiba görevleri falan vardı, ona da bir ara bakalım biz, kimdir diye? Şimdi o da panik atak geçirmesin yani
E. D: Nasıl unutuyoruz değil mi?
C. K: Nebil ilsever'i bak unutmamak lazım, en kritik isimlerden biri odur.(başka bir konuya geçiliyor)
Not: İlgili deşifre metninde "..." (üç nokta) işareti ile gösterilen kısımlarda yer yer atlamalar olmakla birlikte genel itibariyle Klip 1 ile tutarlılık göstermektedir.
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10'uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 07.10.2015). Anayasa’nın 25'inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26'ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28'inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3'üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28'inci vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3'üncü maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10'uncu maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Mezkur Yargıtay kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Şikayete konu hususlar incelendiğinde ve yayına yönelik yukarıdaki deşifre metni değerlendirildiğinde söz konusu programda; sunucu Ersoy Dede ve yorumcu Cem Küçük tarafından Star Gazetesi'nin ilgili günkü haberi değerlendirilmektedir. Yukarıdaki deşifre metninde de görüldüğü üzere Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Doğan Grubu'nun tüm yayın organlarının ve sosyal medya hesaplarının tek tek incelenerek terör örgütü propagandası içeren yayınların kurum politikası olup olmadığını tespitini isteme bahsi ilgili sunucu ve yorumcu tarafından ele alınmaktadır. Bu minvalde Aydın Doğan'ın sahibi olduğu medya kuruluşu Doğan Medya'nın çeşitli yayınlarında daha sonra PKK ve DHKP-C terör örgütü mensubu olduğu ortaya çıkarılan kişilerin ilgili yayın esnasında kamuoyuna yansıtılma biçimi eleştirilmekte ve bu yayın anlayışı nedeniyle Aydın Doğan ve sahibi olduğu Doğan Medya hakkında terör örgütlerinin faaliyetleri öven ve bu faaliyetleri yadsımayan yayınlar yaptığına dair yorumlarda bulunulmaktadır. Bununla birlikte aynı kişiler tarafından bahsi geçen programda Aydın Doğan'ın sahibi olduğu medya kuruluşu Doğan Medya'nın yayınlarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) propagandası yapıldığı saptamasında bulunulmuştur. Bu bağlamda medya mensuplarının bir medya grubunun yayın politikası üzerinden, mezkur medyanın seçimlere katılan yasal bir siyasi partinin söylemlerini desteklediği kanaatini açıklaması, bir medya patronu olarak Aydın Doğan ve Aydın Doğan ismi üzerinden şahsına ait medya organlarına yönelik olarak eleştirilerde bulunmasının ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü çerçevesinde olduğu düşünülmektedir. Yukarıda belirtilen ulusal ve uluslararası hukuk uygulamalarında görülebileceği üzere abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberlerin dahi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği düşünüldüğünde söz konusu yayında kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğu kanaati oluşmuştur. Program içinde Aydın Doğan'a ve Aydın Doğan ismi üzerinden şahsına ait medya organlarına yönelik olarak küçültücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin kullanılmadığı, fakat bazı yorum, eleştiri ve iddialara yer verildiği bunların ise ifade özürlüğünün bir gereği olarak basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Sonuç olarak; 24 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus bulunmadığı değerlendirilmektedir.”
Şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Anılan yayında; 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir hükmün ihlal edilmediği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği, anlaşılmaktadır.
Gerekçe: Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Söz konusu yayında Aydın Doğan'a ve Aydın Doğan ismi üzerinden şahsına ait medya organlarına yönelik olarak küçültücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin kullanılmadığı, fakat bazı yorum, eleştiri ve iddialara yer verildiği bunların ise ifade özürlüğünün bir gereği olarak basın özgürlüğü kapsamında olduğu değerlendirilmekle, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 10.12.2015 gün ve 53 sayılı toplantıda aldığı 39 no.lu karara karşı oy yazısı.
Ersin ÖNGEL Şerhidir.
Üst Kurulun 10.12.2015 gün ve 53 sayılı toplantıda aldığı 39 no.lu karara karşı oy yazısı.
Süleyman DEMİRKAN Şerhidir.
Üst Kurulun 10.12.2015 gün ve 53 sayılı toplantıda aldığı 39 no.lu karara karşı oy yazısı.
İsmet DEMİRDÖĞEN Şerhidir.