İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 19.11.2015 tarihli ve 1841 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda; IMC logosuyla yayın yapan DYT YAYINCILIK HİZMETLERİ A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlali gerekçesiyle idari para cezası uygulanmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.
Söz konusu haber bülteninde Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağı, sürmekte olan operasyonlar ve ilçe halkının karşılaştığı ihlaller gibi konular ele alınırken, bölgedeki gelişmelere dair muhabirlerle ve siyasilerle canlı telefon bağlantısı yapılmıştır. İhlal gerekçesi sayılan yayını, sunucunun HDP Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’la gerçekleştirdiği canlı telefon bağlantısındaki sözler oluşturmaktadır. Silvan’dan telefonla canlı yayına katılarak, gözlemlerini ve izlenimlerini paylaşan Milletvekili Aslan, konuşmasında ağırlıklı olarak ilçede yaşayan sivillere yönelik yaşam hakkı ihlallerini konu edinmiştir.
Canlı yayına katılan konuğun bir siyasetçi olması nedeniyle, yayıncı kuruluşun bu sözlerden doğrudan sorumlu tutulmaması gerektiği açıktır. Kaldı ki milletvekilinin canlı yayındaki konuşmasının yayıncı kuruluş tarafından kesilmesi, müdahalede bulunulması yerinde değildir. Siyasetçiler, olayları siyaset alanının genişliği içerisinde çok farklı boyutlarda ele alıp değerlendirmekte, kamuoyuna aykırı gelebilecek, alışılagelmeyen, ilk kez duyulan, sarsıcı tespit ve eleştirilerde bulunabilmektedir. Örneğin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de 15.12.2015 tarihli TBMM Grup toplantısında yaptığı ve canlı yayınlanan konuşmasında “Diyarbakır’ın Sur ve Silvan, Mardin’in Nusaybin, Şırnak’ın Cizre gibi çatışmaların yoğun olarak yaşandığı yerleşim yerlerinden 200 binin üzerinde insan göç etmiştir. Bu adı konulmamış ve örtülü etnik bir tasfiyedir” diyerek, “etnik tasfiye” ifadesini siyasi bir değerlendirme olarak kullanmıştır. Yayıncı kuruluşların, siyasetçiler tarafından yapılan en sert siyasi değerlendirmeleri bile kamuoyunun takdirine ve kanaatine sunması, aktarması halkın haber alma ve yayın özgürlüğü kapsamındadır. Kanaat kamuoyunundur. Ayrıca herhangi bir milletvekilinin ileri sürdüğü iddialara ilişkin olarak ilgili devlet kurumları, yazılı veya sözlü açıklama yaparak, cevap ve düzeltme hakkını kullanmaktadır.
İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın birçok raporunda siyasilerin, kişi ve gruplara, bir başka siyasi kuruma yönelik kullandığı sert eleştirel sözler, hatta eleştiri sınırlarının ötesine geçen küçük düşürücü, suçlayıcı ifadeler bile ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Örneğin birçok raporda siyasilerin sert sözleri; “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden biridir. Abartılı, kışkırtmaya başvuran muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden ifadeler olabilir” şeklinde yorumlanmıştır. Dolayısıyla bir siyasetçinin, ülkenin gündemini ve toplumu ilgilendiren konularda sert eleştiri içeren sözlerine yer veren yayınların denetimi sürecinde ifade ve yayın özgürlüğünün geniş yorumlanması gerekir. Yasama dokunulmazlığına sahip olan milletvekillerinin gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerekse de parlamento dışında yaptığı siyasi içerikli açıklamaları yayınlayan yayıncı kuruluşların bu sözlerden dolayı hukuken sorumlu tutulmaları yayın ve ifade özgürlüğüne aykırılık oluşturmaktadır.
Ancak görülmektedir ki; uzman raporunda milletvekilinin sözlerinden dolayı yayıncı kuruluş sorumlu tutulmakta, hatta uzman raporunda; yapılan konuşmanın “milletvekili sorumluluğu ile bağdaşmadığı” ileri sürülerek ilgili vekilin siyasi nitelikteki sözleri denetim alanı içerisine çekilmektedir. Yayınları denetlemekle görevli Üst Kurul’un, siyasilerin politik açıklamalarını denetleme yetkisi ve görevi bulunmamaktadır.
İzleme ve Değerlendirme Dairesi, kimi milletvekillerinin eleştiri sınırlarının ötesine geçen ihlal niteliğindeki sözlerini içeren yayınlarla ilgili olarak ise “ifade ve yayın özgürlüğü” yorumunu sıkça yapmaktadır.
Örneğin; ilgili daire, AKP Milletvekili Mehmet Metiner’in katıldığı bir televizyon programında eleştiri sınırlarının ötesine geçerek, bir medya grubunun sahibine yönelik sarf ettiği ve bu nedenle yayıncı kuruluş hakkında Üst Kurul’da oy çokluğuyla müeyyide kararı verilen “Dişlerini, tırnaklarını sökmesini biliriz” şeklindeki sözünü “ifade ve yayın özgürlüğü” kapsamında yorumlamıştır.
AKP Milletvekili Süleyman Soylu’nun katıldığı bir canlı yayında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a sarf ettiği “Alçak yalancı genel başkan” sözünün geçtiği programla ilgili olarak düzenlenen uzman raporunda “İfade edilen görüşler demokratik bir toplumun vazgeçilmez öğelerinden biri olan karşıt görüşlerin eleştirilebilmesi sınırları içerisindedir” yorumu yapılarak, müeyyide önerilmemiştir. TRT Haber kanalına katılan Hasan Celal Güzel’in HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında yaptığı “vatan haini terörist” suçlaması da uzman raporunda; “ifade ve yayın özgürlüğü” şeklinde yorumlanarak ihlal sayılmamıştır. Görüldüğü üzere gerçek kişileri, grupları doğrudan hedef alan hakaret içerikli, aşağılayıcı, suçlayıcı sözler bile ihlal sayılmamakta, ifade ve yayın özgürlüğü kapsamında görülmektedir. Siyasi eleştiri, tespit ve analiz niteliğinde olan, kimilerine göre aykırı gelebilecek, sarsıcı ifadeleri ise ihlal olarak nitelendirilerek, çifte standartlı bir uygulamaya gidilmektedir.
Oysa AİHM kararları ve Yargıtay’ın birçok içtihadı ifade özgürlüğünü temel almakta, korumaktadır. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz” ifadelerine yer verilmiştir. Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, basında yer alan açıklamasında “İfade özgülüğü için uygun bir ortam yaratılması toplumun ve devletin geleceği açısından yaşamsal bir öneme sahiptir” diyerek, ifade özgürlüğünün demokratik yaşamın geleceği açısından ne denli önemli olduğunu açık ve net vurgulamıştır. Dolayısıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun da, yayın denetimlerinde ifade ve yayın özgürlüğünü en geniş biçimiyle ele alması, dönemin koşullarına göre sert cezaları öngören konjonktürel değerlendirmeler yapmaması, kararlarında ilkeselliği esas alması önem arz etmektedir.
Yayıncı kuruluş hakkında milletvekilinin sözlerinden ötürü lisans iptali yolunu açan 8/1-b maddesi uyarınca ağır bir müeyyide kararının alınmasının hakkaniyetli bir karar olmadığı ve bu kararın ifade ve yayın özgürlüğünü engelleyici bir nitelik taşıdığı kanaatindeyim.
Yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.