İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 27.10.2015 tarihli ve 1719 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“Kısmetse Olur isimli evlilik yarışma programı 5 Ekim 2015 tarihinden itibaren haftada 6 gün Kanal D yayın kuruluşunda yayınlanmaktadır. Programda 7 kız ve 7 erkek yarışmacı bulunmakta olup programın sonunda birbirleriyle anlaşan bir çift yarışmayı kazanacaktır. Programda her hafta 1 erkek ve 1 kız yarışmacı elenip yerlerine de yeni yarışmacılar katılmaktadır. Böylece program evlilik programları ile Biri Bizi Gözetliyor tarzı direnç yarışmalarının karışımı bir formatta ilerlemektedir.
Programda format gereği günün 12 saatini kızlar ve erkekler kendilerine ayrılmış olan ayrı evlerde geçirmekte, zaman zaman diğer evlere konuk edilmekte veya görüşme odasında talep ettikleri bir adayla daha yakından tanışma fırsatı bulabilmektedirler. Her iki gruba da kendi gruplarını kapsayacak şekilde verilen "koruma altına alma" ve "eleme" imkanlarıyla da ekiplerin kendi içlerinde yarışmaları sağlanmaktadır.
Programın 17.10.2015 tarihinde gece saatlerinde yayınlanan ilk yayını yapılan Haftanın Finali bölümünün özeti 19.10.2015 tarihinde saat 10:59'da gündüz kuşağında özet halinde tekrar yayınlanmıştır. Bu bölümde programa yeni katılan gelin adayı Melis ile Serhan arasında daha tanışma esnasında bir gerilim yaşanmış ve Serhan tarafından Melis'e karşı "En azından yalaka değilim" şeklinde bir ifade kullanılmıştır (Klip 1).
19.10.2015 tarihinde yayınlanan yeni bölümde de iki yarışmacının konuşmaları sırasında Mehtap isimli yarışmacı tarafından "Tabi çüküm olmadığı için ben böyle rahat konuşabilirim onlarla" şeklinde bir ifade kullanılmıştır (Klip 2). Yine aynı programda Mehtap'ın konuşmaları sırasında başka bir yarışmacı olan Ayça tarafından "Yalakalık böyle birşey olsa gerek" şeklinde bir ifade kullanılmıştır (Klip 3).
Türk Dil Kurumu'nun Güncel Türkçe Sözlüğü'nde yalaka kelimesine anlam olarak; Dalkavuk, arsız, sırnaşık şeklinde bir tanım getirilmektedir. Programda da önce programa yeni katılmış bir kadına karşı erkek bir yarışmacı tarafından "yalaka" sözcüğü kullanılmış daha sonra başka iki kadın yarışmacı arasında bu sözcük kullanılmıştır. Daha sonra yine aynı bölümde kaba bir şekilde erkeklik organını ifade eden "çük" kelimesi bir kadın yarışmacı tarafından kullanılmıştır.
Haziran 2008 tarihli "Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması, Türkçenin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan" TBMM Meclis Araştırma Komisyonu Raporunda "Müstehcen ve Kaba Sözlerin Kullanılması" başlığı altında şu sonuçlara yer verilmiştir*:
"...Televizyon dizilerindeki karakterlerin kullandığı müstehcen, argo ve kaba kelimeler ertesi gün toplumun içinde hızla yayılmakta ve arkadaş grupları arasında tartışmalara neden olmaktadır. Bazı çocuklar ve gençler söz konusu karakterleri kendilerine örnek alarak konuşmalarını ve hareketlerini taklit etmektedir. Böylece müstehcen, argo ve kaba sözlerin kullanımının yaygınlaşmasıyla televizyon ve sokak karşılıklı olarak birbirlerini desteklemektedir".
Programın 19.10.2015 tarihli yukarıda ele alınan aynı bölümünde gelin adaylarından Melis ile Ceyda arasında da bir tartışma yaşanmış Melis tarafından "Serhan'ı geç burada hoşlandığın bütün erkekleri elinden alırım senin... Serhan'ı falan geç yani anladın mı herkesi diyorum her hoşlandığını elinden alırım hatta seninle uğraşırım dışarı çıktığında da hoşlandıklarını elinden alırım o derece uğraşırım seninle" şeklinde ifadeler kullanılmıştır. (Klip 4)
Evliliğin tanımı ve evlilik biçimleri, tarihsel süreç itibariyle tıpkı aile yapısında olduğu gibi oldukça farklı özellikler göstermektedir. Evlilik; evliliğin biçimi, meşruiyeti, toplumların hukuk sistemleri, toplumsal değer ve normları, inanç ve geleneksel yapıları itibariyle değişik bir görüntü çizmektedir. Buna karşın evlilikler; insan soyunun devamını sağlayıcı, ailenin kurulması ve sürdürülmesini belirleyen temel bir öğe olarak, tüm toplumlarda var olan bir müessesedir. Tarih boyunca insan toplumlarında farklı biçim ve tarzlarda evlilik faaliyetlerine rastlanmaktadır. Toplumların benimsediği kültürel değerlere göre evliliğin tarzı belirlenmektedir. Kimin kimle evleneceği, kaç kişiyle evlenebileceği, kiminle evlenemeyeceği, evliliğin aşama ve süreçleri, evlilikte benimsenecek normlar ve değerler bütünüyle toplumların yüzyıllar içinde benimseyerek uyguladıkları kültürel formlarla belirlenmektedir. Evlilik tarih içinde büyük değişmelere de uğramıştır. Aile yapısı ve ev düzeni, evlenme yaşları ve evlilikte paylaşılacak kurallar ve değerler zamanla toplumlarda değişebilmektedir. Ancak kimi boyutlarıyla da aynı özelliklerini korumaya devam etmektedir**.
Yukarıda belirttiğimiz gibi evlilik biçimleri toplumdan topluma değişebilmekte, kabul gören evlilik biçimleri oldukça farklılaşabilmektedir ancak yine de sadece dinler tarafından değil toplumlar tarafından da meşru bir daire çizilmiştir ve bu çizgide de evlilik biçimleri şekillenmiştir. Bir erkeği birden çok kadının sevmesi veya tersi bir durum elbette rastlanılabilecek bir durumdur ve bu konuyla ilgili oldukça fazla kültürel üretim de vardır ancak birinin sevdiğini elinden almak ve bu durumu otomatikleşmiş bir davranış biçimine dönüştürmek gibi bir ilişki/evlilik biçimi normal sınırlarda değerlendirilemeyecek marjinalliktedir. Burada kadın bir yarışmacının gündüz saatlerinde tüm izleyicilerin ekran başında olabileceği bir zaman diliminde ifade ettiği gibi "hoşlandığın tüm erkekleri elinden alırım" şeklinde birkaç defa tekrarlanan ifadelerle anlatılabilecek bir ilişki ve evlilik tarzının sadece toplumumuzda değil hiç bir toplulukta yeri yoktur.
Televizyon bir aile aracı olduğu için ilk ve en çok etki ettiği konuların başında aile ilişkileri gelmektedir. Söz gelimi ülkemizde “görücü usulü ile evlilik” kurumuna bakış açısındaki değişimin, televizyonun değerlerin değişimine olan etkisini göstermesi açısından özel bir önemi vardır. Söz konusu evlilik usulünün Türk toplumu ve Türk ailesi içinde tartışılır hale gelişinin tarihini belki Tanzimat’a ve özellikle batı etkisindeki ilk edebiyat ürünlerimizin ortaya çıktığı dönemlere dayandırmak mümkündür. Ne var ki, ta o dönemden televizyonun yaygınlaşmaya başlayışına kadar geçen uzunca zaman zarfında bu usulün yıpranma oranı, televizyon sonrasıyla kıyaslanamayacak kadar düşüktür. Zira hemen hemen bütün yerli ve yabancı dizilerde, zaman zaman eğlence programlarında veya sanatçılarla yapılan röportajlarda, adeta söz birliği halinde “görücü usulü”nün yanlışlığı, hatta ilkelliği, doğrudan veya dolaylı şekilde büyük bir yoğunlukta işlenip çoğu zaman alaycı bir şekilde vurgulandığı için, aynı usulü Türk aile hayatından uzaklaştırmada başka hiçbir aracın yapamayacağı çapta ve hızda etkiyi televizyon gerçekleştirmiştir. Denilebilir ki, çağımızda gelenek değiştirten, adeta sosyal teamüller doğuran ve benimseten bir kurum olarak televizyon, Türk ailesini töreden, folklörden hatta dini inanışlardan daha yoğun ve geniş bir biçimde etkilemekte ve yönlendirebilmektedir. Bu nedenle bir yukarıda bahsi geçen "hoşlandığın tüm erkekleri elinden alırım" tarzındaki ifadeleri bir yarışmacının basit bir kaç kelamı gibi basitçe değil aile ilişkilerimize özellikle de çocuk ve gençlerin birbirleriyle olan arkadaşlık ve evlilik ilişkilerine yapacağı tesir bakımından ciddi bir şekilde ele almak gerekmektedir.
"Kısmetse Olur" isimli programa çok sayıda şikayet gelmiş ve programın aile yapımıza kötü etkileri nedeniyle incelenmesi talep edilmiştir. Nitekim RTÜK tarafından Ağustos 2010’da yapılan “Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması 2” de de görüldüğü üzere her ne kadar gündüz kuşağında izleyiciyi kendilerine çekseler de "Televizyonlarda öncelikli olarak yayınlanması istenmeyen program türleri sıralamasında % 63 ile “kadın kuşak/izdivaç programları” önde gelmektedir.
Sonuç olarak Kanal D yayın kuruluşunun yukarıda bahsi geçen yayını ile 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası (f) bendinde ifade edilen "Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.", anılan madde ve fıkranın (m) bendinde ifade edilen " ...dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez." ve 8. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen "Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz. " hükümlerine aykırı yayın yaptığı değerlendirilmektedir.”
Şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Yayın kuruluşunun söz konusu yayını ile 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) ve (m) bendini ihlal ettiği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği, anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın yazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca yapılan değerlendirmesi neticesinde;
İhlal konusu yayında, dilin düzeysiz ve kaba kullanıldığı anlaşılmakla, 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddesini birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan "... dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez."hükmünün ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
Yayıncı kuruluşa 27.02.2013 tarihli yayını nedeniyle evvelce 28.03.2013 tarih ve 2013/20 sayılı toplantıda alınan 24 nolu Üst Kurul Kararıyla 6112 Sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (m) bendi uyarınca uyarı yaptırımı uygulandığı Üst Kurul kayıtlarından anlaşılmıştır.
Bu itibarla; 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddesini birinci fıkrasının (m) bendinin tekraren ihlali nedeniyle, Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre “İdari Para Cezası” yaptırımının uygulanması gerektiği, kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere, KANAL D logosuyla yayın yapan DTV HABER VE GÖRSEL YAYINCILIK A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan "... dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez. " hükmünün tekraren ihlali nedeniyle, 32 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca;
1- İhlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Eylül 2015 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 25.086.065,54 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde bir oranı (%1) 250.861,00 TL. İDARI PARA CEZASI UYGULANMASINA;
2- İdari para cezasının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Ankara Kamu Girişimci Şubesi TR98 0001 0025 3300 9999 9951 93 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32 nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiği veya 6112 sayılı kanunun 32 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
Oybirliğiyle, karar verildi.