İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 16.10.2015 tarihli ve 1576 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda; CNN TÜRK logosuyla yayın yapan kuruluşta 14.10.2015 tarihinde saat 21:00’de yayınlanan “Tarafsız Bölge” isimli yorum tartışma programın katılımcılarından birinin sözleri ve program sunucusu Ahmet Hakan’ın bu sözlere geç müdahale ettiği iddiasıyla DORUK TELEVİZYON VE RADYO YAY A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan; “Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz” ilkesinin ihlali nedeniyle idari para cezası uygulanmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.
14.10.2015 tarihli “Tarafsız Bölge” programının konuklarının; Dr. Uygar AKTAN (MHP İstanbul Milletvekili), Bülent TEZCAN (CHP Genel Başkan Yardımcısı), Nevzat ÇİÇEK (TİMETÜRK Genel Yayın Yönetmeni), Rıza SAKA Hukukçular Derneği Başkanı), İsmail SAYMAZ (Gazeteci) ve Tahir ELÇİ (Diyarbakır Baro Başkanı) olduğu göz önüne alındığında, programda hemen hemen her görüşe yer verdiği görülmektedir.
Uzman Raporunda Tahir ELÇİ’nin, “PKK bir terör örgütü değildir” şeklindeki sözleri ve bu sözlere sunucu Ahmet Hakan’ın geç müdahalesi ihlal nedeni olarak gösterilmektedir. Oysa Tahir Elçi’nin bu sözlerine MHP Milletvekili Uygar AKTAN cevap vermiş ve ikili arasında tartışma başlamıştır. Tahir ELÇİ’nin her cümlesine MHP Milletvekili Uygar AKTAN itiraz etmiş, ardından da CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent TEZCAN bu değerlendirmeye katılmadığını açıkça dile getirmiştir. Tahir ELÇİ ile iki milletvekili uzun süre tartışmıştır. Sunucu Ahmet HAKAN tartışmaya zaman zaman müdahil olmuş ve sonunda, “Peki bir izin verir misiniz, Bir açıklama yapabilir miyim” şeklinde başladığı sözlerini, “PKK bir terör örgütüdür. İşte ABD'nin listesinde terör örgütü olarak geçmektedir. Avrupa Birliği'nde terör örgütü olarak geçmektedir" diye sürdürmüş, izleyicilerden gelen tepkileri de paylaşmıştır. Konuğunun görüşlerine katılmadığını vurgulamıştır.
Buradan da anlaşılacağı gibi Tahir ELÇİ’nin konuşması yayıncı kuruluşu, programı ve sunucusunu bağlamamaktadır. Ayrıca bur yayın kuruluşunun ve program sunucusunun canlı yayınlanan programa katılan bir konuğun sözleri nedeniyle suçlanması anlamsızdır.
Ayrıca, Tahir ELÇİ’nin programda sarf ettiği söz ve iddialar, küfür ve hakaret veya birilerini rencide etmek amacı gütmemektedir. Sadece kişisel bir değerlendirmedir ve bunun ifade edilmesinden ibarettir. Bu nedenle düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Şöyle ki;
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından alıntı yaparak verdiği bir kararda, “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur” tespitini “İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘Haber’ ve ‘Düşünceler’ için değil, Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir” saptamasıyla sürdürmüştür. Kurul’un bu saptaması söz konusu programla da örtüşmektedir. (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2015/1685 Sayılı Kararı)
Demokrasi kuramcılarından Montesquieu de en önemli özgürlüğün, düşünceyi açıklama özgürlüğü olduğunu vurgulamıştır: “İnsan, dinamik, yaratıcı ve erdemli bir varlıktır. Fakat bu nitelikler ancak özgür bir ortamda işlerlik kazanır ve gelişir. Özgür olmayan bir ortam, kuşku, korku, belirsizlik, güvensizlik ve uyuşukluk getirir”.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir kararında, düşünceyi ifade özgürlüğünü 'demokratik bir sistemin ön şartı' saymış ve "Yeni ve daha iyi fikirlerin ortaya çıkmasının zeminini ifade özgürlüğü oluşturmaktadır. Yeni düşünce ve taleplerin dile getirilmesi, mevcut sistemin kusurlarını ortaya çıkarmakta, yanlış uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlayarak toplumsal gelişmeye katkıda bulunmaktadır. Birbirinden farklı çeşitli fikirlerin olması ve bunların özgürce tartışılması, bireylere farklı düşünceler arasında seçim yapma olanağı sunmaktadır” demiştir. (Polonya davası, Kar. No: 3692, Başvuru No: 43425/98, K.T: 27.05.2003)
23 Mayıs 1993 tarihinde Ankara’da; dünyayı etkileyen 1968 baharından da etkilenerek üniversite öğrencileri arasında tam bağımsız Türkiye şiarıyla sol kanat hareketi başlatan ancak, 'Şiddet yoluyla anayasal düzene zarar vermeyi amaçlamak' suçlamasıyla idam edilen Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan adına bir anma töreni düzenlenmiştir.
Törene konuşma yapmak üzere davet edilen ancak katılamayan Haluk GERGER, halka okunması için organizasyon komitesine bir mesaj göndermiş ve mesaj okunmuştur.
Mesajda geçen, “1960’lardaki yeniden canlanma, dinamik sosyal tabakalar tarafından düzenlenen eylem, işçiler, entelijans ve gençler gibi ülkenin siyasi hayatından hariç tutulmuştur ve son olarak, 1970’lerin başındaki devrimci demokratik direniş hareketi ulus tarihinin biçiminin değiştirilmesine yardım etmiştir ve bunların derin etkileri bugün bile hala hissedilmektedir” ve “O günlerde ekilen Kürt halkının özgürlük tohumlarından Kürdistan dağlarındaki gerilla savaşı doğmuştur” şeklindeki cümleler nedeniyle dava açılmış ve GERGER mahkûm edilmiştir.
GERGER’in başvurusu üzerine Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, “Başvuranın, mesajında Türk Devleti’ni Kürtlerin ana haklarını inkâr etmekle suçladığını; başvuranın Türkiye’ye yönelik eleştirilerinde sağlam gerekçelere sahip olduğunu ve Kürtlerin özgürlüğünü ima ettiğini belirtmiştir. Bu durumun başvurana uygulanan cezaları haklı göstermek için yeterli olmadığını belirtmiştir. Özellikle mesajın Kürdistan dağlarındaki gerilladan söz etmesine karşın, diğerlerini şiddet içeren eyleme teşvik etmeden ‘gerçeklere dayanan bir unsur’ olduğunu belirtmiştir. Buna dayanarak, başvuranın mahkûmiyeti Madde 10 gereklerine aykırı şekilde bir tür sansür teşkil etmektedir. (…) 'direniş' 'mücadele' ve 'özgürlük' gibi kelimeleri içermesine rağmen bu mesaj şiddete, silahlı direnişe ya da bir isyana teşvik teşkil etmemektedir” kararına varmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi aşağıdaki gibidir:“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir…”Ayrıca, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Hatip Dicle ve BDP'li Selim Sadak'ın Roj TV'ye verdikleri bir röportajda, “Abdullah Öcalan için ‘Sayın’, PKK'lılar için ‘gerilla’ ifadesini kullanmaları nedeniyle mahkûm edilmelerini haksız bulmuş ve yerel mahkemenin kararını bozarak beraatlarına karar vermiştir. Yargıtay kararında, Dicle ve Sadak'ın verdiği röportajın bir bütün olarak ele alınması gerektiği ve bu kapsamda bu sözlerin ifade özgürlüğünü düzenleyen; Anayasa'nın 26 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi kapsamında olduğu belirtilmiştir.
Bu değerlendirmeler ışığında, ifade özgürlüğü kapsamında her görüşe yer verildiği açık olan programda bir katılımcının, hakaret içermeyen fikrini açıklamış olması nedeniyle cezalandırılmasını ifade özgürlüğünün kısıtlanması olarak gördüğümden çoğunluk görüşüne katılmıyorum.