İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 18.09.2015 tarihli ve 1453 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“24 logolu medya hizmet sağlayıcısında haftalık olarak Çarşamba günleri 21:15'te "Bıçak Sırtı" adlı program yayınlanmaktadır. Sunuculuğunu Ersoy DEDE'nin yaptığı programda, gündemdeki konular konuklar eşliğinde yorumlanmaktadır.
RTÜK Üst Kurul Üyesi İsmet Demirdöğen 24 logolu yayın kuruluşunda 09.09.2015 tarihinde saat 22:40'ta yayınlanan "Bıçak Sırtı" adlı söz konusu programda "Terör Kimin Umrunda?" başlığıyla geçilen haberde yer alan ifade ve beyanların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un c, ç ve ı maddelerine aykırı olduğunu ve taleplerinin gereğinin yapılmasını ifade etmiştir.
Söz konusu yayın incelenmiş olup, programın şikayet edilen hususlara ilişkinbölümünde yer alan haber ve yorumuna ait deşifre metnine (Klip_1) ve yapılan tespitlere aşağıda yer verilmiştir.
Deşifre metni:(Kanal 24 / Bıçak Sırtı, Sunucu: Ersoy Dede, 09.09.2015, 22:39:41-22:43:34)
(Haber Başlığı: Terör Kimin Umrunda?)
(Alt Başlık: Türkiye Barolar Birliği, Sazlı Sözlü Eğlence Düzenledi)
"Sunucu:Adli yıl açılışına alternatif 5 gün sonra yeni bir gelenek başlatmak istiyor bazı yargı mensupları. Bir alternatif adli yıl açılışı tertipliyorlar.Daha Dağlıca şehitlerine döktüğümüz gözyaşı yanağımızdan aşağıya inmeden, Iğdır'da şehit verdiğimiz polislerin haberi geldi. Peşinden Tunceli, Mardin derken kimyamız bozuldu.Ekrana çıkacak, ekrana çıkıp laf anlatacak morali bile depolayamadığımız anlar yaşadık. O anlarda bir yerlerde bakın ne oluyormuş meğersem."
Dış ses:Bir yanda yürekleri yakan şehit cenazeleri, acı ve gözyaşı (o esnada bir şehit babasının feryadı ekrana yansıtılmaktadır) bir yanda da bu feryat figana sağır kulaklar, kör vicdanlar. Tüm Türkiye tek yürek şehitlerine ağlarken Türkiye Barolar Birliği'nin düzenlediği etkinlikte avukatlar işte böyle göbek attı. 1 Eylül'deki adli açılış törenine alternatif olarak 5 Eylül'de Barolar Birliği sazlı sözlü bir etkinlik düzenledi. Görüntülerde daha acı olansa bir parti liderinin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu rezilliğe alkış tutması. Etkinliğe katılıp Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'yla yan yana oturan Kemal Kılıçdaroğlu göbek atanları alkışlayıp tempo tuttu. O sırada İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal sahnede göbek atıyodu. Ve yaşanan bu çirkin toplantıya dayanamayanKayseri Baro Başkanı Fevzi Konaçtepkisini gösterdi."Değerli başkanlarım, çok değerli genel başkanım ülkemiz yangın yerine döndü, bunu görüyoruz. Burada biraz önce seğmenler oynarken, o çok güzel sanat sunumları yapılırken gözümün önünden aylardır hergün verdiğimiz şehitler geçti.Dedim ki acaba Barolar Birliği'nin toplantısında bu görüntü ile ilgili barolar neler yapıyor, halktan kopuk mu? Dolayısıyla böyle bir süreçten geçerken vatan, bayrak, toprak kaygılarının en üst zirvede yaşanması gereken bir dönemde benim şehrimde daha üç gün önce Halep'te avukatlık yapan ama bugün Kayseri'de inşaatlarda taş taşıyan avukatlar gördüm. Ülkeniz, vatanınız, toprağınız yoksa sizin yaldızlı hukuk diplomalarınız ve avukatlık ruhsatlarınızın hiçbir anlam ve değeri yok. Bugün asıl sahip çıkılması gereken şey vatandır, topraktır, bayraktır. Asıl işimiz budur.Ben bu ülkenin cumhurbaşkanını çok seviyorum, ben bu ülkenin ana muhalefet genel başkanını da çok seviyorum."
Türkiye Barolar Birliği'nin resmi internet sitesinde yer alan söz konusu açılış töreni ile ilgili haberde ise ( http://www.barobirlik.org.tr/Detay.aspx?ID=64469 , Erişim Tarihi: 16.09.2015) Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun açılış konuşması metninde konuşmasının en başında şu ifadelere yer verdiği görülmektedir:
"Değerli Konuklar,Değerli Meslektaşlarım,
Ülkemizin terörle kasıp kavrulduğu, adalete duyulan güvenin her geçen gün azaldığı ve yurttaşlarımızın giderek karamsarlığa kapıldığı günlerden geçiyoruz.Bilinsin ki, millet olarak tarih boyunca benzer olaylara karşı pek çok zaman vermek zorunda kaldığımız mücadeleyi, yine kazanacağız. Yeter ki hep birlikte olalım, 77 milyon vatandaşımızı adalet paydasında kucaklaştırmayı başaralım.
Bugün, yargı adına ve toplum için en önemli günlerden biri olan 2015-2016 Adli Yılı açılışında tek yürek, tek nefes sesleniyoruz:“Teröre HAYIR, hukuk devleti ve demokrasiye EVET!”
Vatan için gerekirse elbette ölünür. Ancak vatan için yaşamak ve çalışmaktır esas olan.Vatandaşlarımız, uluslararası veya ulusal düzlemde, birileri maddi ve siyasi güç kazansın diye ölmek istemiyor;yaşamak istiyoruz bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine…
Vatan mücadelesinde geçmişte ve bugün, hayatını kaybeden tüm şehitlerimizi burada rahmetle anmayı görev biliyoruz. Ruhları şad olsun.Suruç’taki derin katliamda hayatlarının baharında aramızdan koparılan gençleri, Diyadin’de odunlukta kurşunlanan fırıncı delikanlıları, insanları iyileştirmek için çırpınırken öldürülen Doktor Abdullah Biroğlu’nu anarken boğazımız düğümleniyor.Yine bu dönemde teröre kurban verdiğimiz yargı şehidimiz, savcımız Mehmet Selim Kiraz’ı, bürosunda vurularak öldürülen Avukat İsmail Akkaya’yı rahmetle anıyor; yargı mensuplarına yönelik şiddeti lanetliyoruz. Hâkim ve savcılardan, avukatlara yönelik şiddet eylemlerinde, bu eylemin bir hâkim ve savcıya yapılması durumunda nasıl tavır alacaklar ise, aynı tavrı sergilemelerini de bekliyoruz...."
Barolar Birliği Başkanı'nın açılış konuşmasının hemen başında şehit haberlerine dair üzüntünün dile getirildiği açıkça görülmekte, ilgili yayında da Kayseri Baro Başkanı'nın sözlerinde bu üzüntünün tekrar belirtildiği görülmektedir.
Klip-1'de görüleceği üzere "Terör Kimin Umrunda?" başlığı ile ekrana getirilen haber, program sunucusu Ersoy Dede'nin "Adli yıl açılışına alternatif 5 gün sonra yeni bir gelenek başlatmak istiyor bazı yargı mensupları. Bir alternatif adli yıl açılışı tertipliyorlar.Daha Dağlıca şehitlerine döktüğümüz gözyaşı yanağımızdan aşağıya inmeden, Iğdır'da şehit verdiğimiz polislerin haberi geldi. Peşinden Tunceli, Mardin derken kimyamız bozuldu.Ekrana çıkacak, ekrana çıkıp laf anlatacak morali bile depolayamadığımız anlar yaşadık. O anlarda bir yerlerde bakın ne oluyormuş meğersem." şeklindeki habere ilişkin ön bilgi ve yorumlamasına müteakiben yayınlanmaktadır.
Deşifre metinde de görüldüğü üzere söz konusu haber Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'ın katılımıyla düzenlenen 5 Eylül' deki adli yıl açılışındaki sergilenen tutuma dayanmaktadır. Barolar Birliği'nin şehit haberlerinin olduğu bir dönemde gerekli hassasiyeti göstermeyerek sazlı sözlü eğlence düzenlemesine, bu etkinlikte göbek atılmasına ve alkış tutulmasına vurgu yapılmaktadır. İlgili haberde bu durumdan hoşnutsuzluğunu açık bir dille sergileyen Kayseri Barosu Başkanı Fevzi Konaç'ın açıklamalarına yer verilmektedir. İlgili haberde adli yıl açılışının 5 Eylül'de düzenlendiği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu tarihin 6 Eylül'de Dağlıca'da ve 8 Eylül'de Iğdır'da düzenlenen terör saldırılarından önce olduğu, buna karşın ilgili tarihin şehit haberlerinin olduğu bir döneme denk geldiği ortada olup Kayseri Barosu Başkanı Fevzi Konaç'ın açıklamaları da haberin vurgusuyla tutarlılık göstermektedir.
Neticede söz konusu haberde herhangi bir ihlale rastlanmamakta ve adli yıl açılışı tarihinin verilmesi itibariyle olası bir anakronizmin önüne geçilmektedir. Ancak, ilgili haberde herhangi bir ihlale rastlanmamasına karşın haberin sunumunda sunucu Ersoy Dede tarafından kullanılan ifadelerin ise manipülasyona açık bir içerikte olduğu düşünülmektedir.
Deşifre metinde de görüldüğü üzere sunucu Ersoy Dede tarafından "Daha Dağlıca şehitlerine döktüğümüz gözyaşı yanağımızdan aşağıya inmeden, Iğdır'da şehit verdiğimiz polislerin haberi geldi. Peşinden Tunceli, Mardin derken kimyamız bozuldu. Ekrana çıkacak, ekrana çıkıp laf anlatacak morali bile depolayamadığımız anlar yaşadık. O anlarda bir yerlerde bakın ne oluyormuş meğersem." sözleri sarf edilmektedir. Söz konusu ifadedeki"o anlar"ibaresinin Dağlıca ve Iğdır'da verilen şehit haberleriyle birlikte verilmesi ve söz konusu habere konu olan adli yıl açılışının 6 Eylül'de Dağlıca'da ve 8 Eylül'de Iğdır'da düzenlenen terör saldırılarından önce olan bir tarihte yani 5 Eylül'de gerçekleştiği bilgisinin verilmemesi nedeniyle izleyicinin anakronizme düşerek haberin gerçeklik ve doğruluğuna aykırı bir algı oluşturmasına müsait bir şekilde aktarıldığı görülmektedir.
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10'uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
(AvrupaİnsanHaklarıSözleşmesi,http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 14.09.2015). Anayasa’nın 25'inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26'ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28'inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3'üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28'inci vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3'üncü maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10'uncu maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olayların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haberleri veririken eleştiri ve yoruma yer vermesi son derece doğaldır. Üstelik hakkında eleştiri yapılan kişiler siyasetçi, gazeteci, akademisyen, sanatçı ya da meslek örgütü başkanı gibi yaptıkları görevler nedeniyle büyük oranda kamuya mal olmuş kişiler ise bu eleştiri sınırının daha geniş tutulması da doğaldır.
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda Yargıtay kararlarında da ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Mezkur Yargıtay kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Söz konusu yayın incelendiğinde haber bülteninde "Terör Kimin Umurunda?" başlıklı haber içerisinde şehit haberlerinin üst üste geldiği bir dönemde Adli Yıl Açılış Töreni'ndeki eğlence görüntülerinin eleştirel bir dille ekrana getirildiği değerlendirilmektedir. Söz konusu olayın haber değeri taşıması nedeniyle ekrana getirilmesinin ve konunun bir haber bülteni içerisinde irdelenmesi ve yorumlanmasının doğal karşılanabilir bir durum olduğu düşünülmektedir. Haber içerisinde şikayet yazısında belirtildiği gibi avukatların, Türkiye Barolar Birliği Başkanının ve Baro Başkanlarına karşı siyasi ve felsefi düşünce olarak ayrımcılık içeren ve söz konusu bireyleri aşağılayan ya da toplumu kin ve düşmanlığa tahrik eden yayında bulunulmadığı fakat bazı eleştirilere yer verildiği bunların ise haber değeri taşıdığı ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Raporumuza temel teşkil eden ulusal ve uluslar arası hukuk uygulamalarında görülebileceği üzere abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberlerin dahi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği düşünüldüğünde söz konusu yayında kullanılan beyanların, ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğu kanaati oluşmuştur.
Sonuç olarak; yukarıdaki açıklamaların tümü göz önünde tutulduğunda 24 logolu medya hizmet sağlayıcının söz konusu yayınında ilgili haberin içeriğinde yukarıda zikredilen argümanlar doğrultusunda herhangi bir ihlal unsuruna rastlanılmamakla beraber, haber öncesi sunucu Ersoy Dede'nin kullandığı ifadeler dikkate alındığında, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde ifade edilen,yayın hizmetleri"Tarafsızlık,gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır;..."hükmünün ihlal edildiği değerlendirilmiştir.” Şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Yayın Kuruluşu'nun söz konusu yayını ile 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendini ihlal ettiği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği, anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Söz konusu yayına ait deşifre kayıtlarının ve video görüntülerinin incelenmesi sonucunda;
Her ne kadar son zamanlarda ülke gündeminde yer alan ve tüm yurttaşları üzen şehit haberleri bir vakıa olmakla birlikte, Feyzioğlu'nun kendi konuşmasında da vurguladığı şehit haberleri, Kayseri Baro Başkanı'nın da toplantı esnasında kullanmış olduğu ifadeler bu konuda bir duyarlılığın ve farkındalığın olduğunu göstermekte ve buna rağmen bir eğlence tertiplenmiş olması ve alkışlarla tempo tutulması haberde eleştirilen bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.Ancak Sunucu Ersoy Dede'nin toplantıdan sonraki bir tarihte gerçekleşen ve yoğun etki uyandıran Iğdır ve Dağlıca saldırılarını zikrederek eleştirisini daha sonra gerçekleşmiş olan olaylar üzerinden yapması da izleyiciyi anakronizme düşürebilecek ve yanlış bir algı oluşturabilecek nitelikte olup, haberin doğruluk ve gerçekliğine halel getiren bir husus olduğu düşünülmektedir.
Bu itibarla, ihlale konu haber öncesi sunucusunun kullandığı ifadeler dikkate alındığında, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde ifade edilen,yayın hizmetleri"Tarafsızlık,gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır;..."hükmünün ihlal edildiği değerlendirilmiştir
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; 24 logosuyla yayın yapan DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık,gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır;...” hükmünün ihlali nedeniyle, aynı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre “UYARI” YAPTIRIMININ UYGULANMASINA,6112 sayılı Kanunun 32 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı yayın ilkesinin tekraren ihlali halinde, Kanunun 32 nci maddesinin İkinci fıkrasında yer alan; “Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlalin tekrarı halinde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası yaptırımı uygulanacağının, yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyeleri Hamit ERSOY, Nurullah ÖZTÜRK, İlhan YERLİKAYA ve Taha YÜCEL’in karşı oylarıyla, oy çokluğu ile karar verildi.