İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 05.10.2015 tarihli ve 1489 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“CNN TÜRK logosuyla yayın yapmakta olan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta sunuculuğunu Şirin PAYZIN'ın yaptığı "Ne Oluyor?" adında bir tartışma-yorum programı yayınlanmaktadır. Söz konusu programın 10 Eylül 2015 tarihinde saat 21:00'de başlayan yayınına konuşmacı olarak CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kağan SALICI, Stratejik İletişim Merkezi İcra Direktörü Suat KINIKLIOĞLU, T24 Yazarı Celal BAŞLANGIÇ, Türkiye Gazetesi Yazarı Rahim ER, Ekopolitik Düşüncesi Kuruluşu Kurucusu Tarık ÇELENK ve Güvenlik Analisti Metin GÜRCAN katılmıştır. Ayrıca Diyarbakır Baro Başkanı Tahir ELÇİ de telefonla programa bağlanmıştır.
Programda ülkemizdeki son zamanlarda artan terör konusu konuşulmuş; sunucunun moderatörlüğünde konuşmacılar görüşlerini aktarmışlardır. 2 saat 57 dakika süren programın aşağıda da ayrıntısı ile deşifre metnine yer verdiğimiz dört bölümünde mevzuatımıza uygun olmadığı değerlendirilen kimi açıklamalara yer verilmiştir. Konuşmacılardan özellikle Diyarbakır Barosu Başkanı ve T24 yazarının açıklamaları kasten veya istemeyerek terör örgütünün ekmeğine yağ süren, onu haklı gösteren, Türkiye Cumhuriyetini adeta kendi vatandaşlarını öldürmek noktasında bir güç olarak gösteren bir tutum içerisinde olmuşlar ve bu açıklamalar programın sunucusu tarafından da yanlışlanmamış, itiraz edilmemiştir. Bu açıklamalar geniş bir şekilde aşağıda ifade edilmiştir ancak özetle; Türk Silahlı Kuvvetlerinin veya Emniyet güçlerinin kasten sivilleri öldürdüğü, Cizre'nin Devlet tarafından kasten cezalandırıldığı, namaz kılarken bile sivil insanların öldürüldüğü, sakat bırakıldığı, hastanelere gidilmesine müsaade edilmediği, keskin nişancıların kasten çocukları hedef alarak öldürdüğü gibi hiçbir yerde ve mecrada teyit edilmemiş bilgilerin gerçekmiş gibi algıya yol açmasına yönelik konuşmacıların tutumları ile operasyon yapılan bölgelerde kendisine operasyon yapılan kişilerin terör örgütü mensubu veya sempatizanı olduğu açık olmasına rağmen kimi konuşmacıların bu terör örgütü mensuplarını aslında terör örgütü üyesi olmadığı gibi ifadelere yer verildiği görülmüştür. Devletin yaptığı operasyonları konuşurken hiçbir şüpheye yer vermeksizin sözleri doğruymuş gibi ifade eden bu konuşmacıların, söz konusu bu ilçedeki Devlete saldıran, ateş açan, hendek kazan kişilerin ise PKK terör örgütü üyesi olup olmadığının bilinmediği, onların anlamaya çalışılması gibi bu kişilere karşı sempatik yaklaşımları da dikkatten kaçmamıştır. Konuşmacılardan birisinin PKK halkı esir almış Cizre'de demesinin üzerine T24 yazarı Celal BAŞLANGIÇ "Tam tersi yani orada Devlet halkı esir almış durumda" ifadesini kullanmıştır.
Konuşmalar klipler halinde metne dönüştürülmüş ve aşağıda sunulmuştur: (Klip 1)
Tahir ELÇİ (Diyarbakır Baro Bşk) : Cizre'de bir insani trajedi yaşanıyor gerçekten. Ben hayatımda böyle bir ölçüsüzlük, böyle bir keyfilik ve böyle bir hoyratlık görmedim. Emin olun 1980 askeri darbesi döneminde bile bu kadar uzun süre, bu kadar sıkı koşullar sıkıyönetim koşullarında, olağanüstü hal dönemlerinde, 1990'lı yıllarda bile bu kadar bir ölçüsüzlüğe Türkiye tanık olmadı. Bakın 1990'lı yıllardan söz ediliyor. O tarihlerde bile bir günü aşan bir sokağa çıkma yasağı olmadı. Şirin Hanım öncelikle şunu ifade edeyim. Bu son sokağa çıkma yasağı herhangi bir olayla başlamadı. Yani güvenlik görevlilerine yönelik herhangi ciddi bir saldırı olmadan böyle bir operasyon başlatıldı. Bakın 27 Ağustos'ta Cizre'de bir olay oldu. Bir güvenlik birimine yönelik bir taciz ateşi yapıldı. Ve o güvenlik biriminden sivil mahalleye yönelik yoğun ateşle 4 sivil insanımız; 2 tanesi çocuk, 2 tanesi devlet görevlisi. Biri Tedaş görevlisi, biri hastane sağlık personeli erkek hemşire hayatını kaybetti. Ve daha sonra olaylar duruldu. Diyarbakır Barosu olarak biz gittik orada bir inceleme yaptık, bir raporlama yaptık. Ve kaygılarımızı, düşüncelerimizi, önerilerimizi kamuoyuna sunduk. Ancak daha sonra bu 4 Eylül'de hiçbir neden yokken sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yani bir 120 bine yakın bir kent, çoluk çocuk, yaşlı ihtiyar bir halk toplu bir şekilde cezalandırılmak isteniyor. Cezalandırılıyor daha doğrusu. Hiçbir ölçü yok. Bakın Şirin Hanım daha önce Diyarbakır'da da buna benzer şeyler oldu. Şırnak'ta şu anda bir yönetim sorunu da var. Bir yönetim zaafiyeti var. Bakın Silvan ilçesinde buna benzer bir durum yaşandı. Diyarbakır yönetimi sadece Silvan'ın bazı mahallelerinde yani olayların yaşandığı mahallelerde sınırlı bir süre için sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Ve gerek görülmediğinde derhal son verdiler. Yine Bismil ilçemizde iki gün önce bir sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Birkaç saat içerisinde son verdiler. Bakın Şirin Hanım bir insani trajedi yaşanıyor.
....Şimdi Şirin Hanım elbette durup dururken güvenlik görevlileri Cizre'yi top atışına tutmaya başlamadılar. Elbette bir nedeni var. Elbette bir güvenlik sorunu tespiti yapılmış ve buna yönelik askeri veya güvenlik operasyonu icra ediliyor. Biz zaten 31 Ağustos'da ki raporumuzda buna dikkat çektik. Dedik ki : "Evet gerçekten Cizre'de güvenlik görevlileri ölçüsüz silah kullanıyorlar ama orada bir takım hendekler barikatlar da doğru değil. Sivil alanlarda bunların olmaması gerekiyor". Bakın Diyarbakır Barosu son bir aydır ısrarla çağrılarda bulunuyor. Diyor ki : "Sivil alanlarda, halkın yaşam alanlanında, masum insanlarında yaşadığı alanlarda hiçbir şekilde şiddet eylemine ve bir silahlı eyleme girişilmemesi lazım". Bunu kabul edilemez buluyor, bunu söylüyoruz zaten. Ve daha o tarihte de biz dikkat çektik. Toplum üzerinde etkisi olanların, Devlet görevlilerinin gerçekten bu sorunu sabırla ve başka yöntemlerle çözmesi için harekete geçmesi gerekiyor. Bugün yaşadığımız silahlı bir çatışmaya, silahlı bir operasyona daha doğrusu dönüşmemesi bakımından. Şimdi doğrudur olabilir Cizre'nin bazı mahallelerinde, tamamında değil. Sadece bir iki mahallesinde bazı sokaklarda bazı genç gruplar, bunlar gerçekten ciddi örgüt üyesi midirler, dağdan mı gelmişler emin değilim. Bazı PKK sempatizanları, e olabilir, ellerinde bir takım ufak tefek silahlar da olabilir. Orada bir takım yasadışı işler, işte barikatlar, hendekler kazmış olabilirler. Bunlar doğru değildir. Kesinlikle bunların olmaması gerekiyor. Sivil insanların yaşadığı yerlerde çatışmaya sebep olacak davranışlardan kaçınmak gerekiyor. Doğru değil. Ama bakın siz böyle bir mesele için tutup 150 bin insanın yaşamını tehlikeye atabilir misiniz? Bakın dün akşamdan beri çok ağır zırhlı silahlarla, örneğin paletli zırhlı tanklarla, üzerlerinde toplar bulunan tanklarla Cizre'nin o dar sokaklarında işte bir takım arama tarama faaliyetleri yapılıyor. Ve top atışı yapılıyor. Ve bazı evlere top isabet ediyor. Evlerde yangın çıkıyor. İnsanlar ölüyor. İnsanlar yaralanıyor. Ve herhangi bir Devlet Hastanesi'ne, Bir sağlık merkezine ulaşmıyor. Bakın 3 gün önce çocuklarının arasında namaz kılarken ayağından vurulan Abdullah Özcan adlı bir masum Cizreli 12 saat sonra ancak Cizre'de ki bir sağlık merkezine ulaşabilmiş. 3 gün sonra ancak Diyarbakır'a ulaşabildi. Bütün müdahalelere rağmen ayağı kurtarılamadı. Ve ayağı ampute oldu. Ve şu anda Diyarbakır'da ayaksız bir şekilde başında 4 polis görevlisi bekleyerek Diyarbakır Devlet Hastanesi'nde böyle bir şekilde böyle bir trajedi yaşanıyor. Bakın bir haftadır elektrik çok kısıtlı bir şekilde veriliyor. Su yok, gıda yok, ilaç yok, çocuk maması yok, çocuk bezi yok. Temel yaşam gereksinimi hiçbir şekilde Cizre halkının gereksinimleri karşılanmıyor. Gerçekten 40 derece sıcak altında yaralılar kanama ile yaşamını yitiriyorlar. Eceliyle ölenler bile hastanelerine kaldırılıp dini ve sosyal vecibelerine uygun bir şekilde defnedilmiyor. Yani tam bir trajedi yaşanıyor. Bakın top atışıyla bugün Nur Mahallesi'nde yapılan bazı top atışlarıyla örneğin evlerine kurşun isabet eden sivil çoluk çocuk komşularının duvarını delerek daha güvenli evlere gidip sığınarak yaşamlarını korumaya ve ağır silahlardan, top atışlarından korumaya çalışıyorlar. Böyle bir ölçüsüzlük olabilir mi? Bakın ben açık söyleyeyim. 1982 yılında İsrail'in Filistin topraklarına yönelik başlattığı operasyon sırasında Sabra ve Şatila kampında sivil masum insanların yaşadığına benzer koşulları şu anda Cizre halkı yaşıyor. Yani böyle birşey olabilir mi? Bakın kamu düzeni deniliyor. E tamam da siz Cizre'de 150 bin nüfuslu bir yerde kamu düzenini tamamen ortadan kaldırdınız. Böyle bir hoyratlık olabilir mi? Ölçülü olması gerekiyor.
(Klip 2)
Şirin PAYZIN (Sunucu): Celal Bey bu turda size de hemen sorayım. Türkiye aslında bu puslu günler hafızasında yeri var. 90'lı yıllarda hani Devletle bu tip mücadelede neyin ne olduğu bilinemediği zaman en azından basına tam yansımadığı zaman daha açık ve net bilgiler ortaya konulmadığı zaman biraz önce Metin Bey'in de söylediği gibi ne olduğunu da bilemiyoruz ve kimlerinde devreye girdiğini bilemiyoruz. Bu hükümet açısından da bir sıkıntı yaratıyor aslında. Mesela Sağlık Bakanlığı oraya şu anda bir bilanço, bir kriz merkezi kursa siviller konusunda bir açıklama yapsa, oradan bilgi akışı gelebilse, ambulansların girip çıkabildiğini görebilsek bu hükümetin, şu geçici hükümetin de aslında netleşmesi ya da şeffaflaşması açısından da önemli olacak. Siz nasıl görüyorsunuz durumu geçmiş yılları da çok iyi bildiğinizi katarak soruyorum bunu.
Celal BAŞLANGIÇ (T24 Yazarı): Şimdi sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden 3 gün önce ben Cizredeydim. Bütün bu barikatların, hendeklerin olduğu yerleride gezdim. Orada insanlarla da konuştum. Şu tablo var. AKP, gerçekten orada bir kıvılcım vardı, sorun yok değildi, üzerine benzin döktü. Şu anda o dökülen benzinin alevleri yükseliyor. Şimdi Cizre'de hendekler yeni kazılmadı. 2015'in ocağında o hendekler vardı zaten. 27 Aralık'ta 4'ü çocuk 6 kişi orada öldürüldü. Hizbullahla kapışmada vardı orada. Ve orada hendekler kazıldı. Ve sonra gidildi bu gençler ikna edildi. Şimdi bu gençleri de doğru anlamak lazım. Bakın Cizre'nin on tane mahallesi var. Bu on mahallenin yaklaşık altısında bu sorun yaşanıyor. Yani Yasef'ti, Nuh'tu, Sur'du, Cudi'ydi. Diğer dört mahallesinde bu kadar sorun yok. Niye? Çünkü burası bu dört mahallede Cudi (Cizre)'nin eski mahalleleri. Bu yeni kurulan altı mahalle daha işte 90'lı yıllarda, 80'li yılların sonundan itibaren dağdan indirilen, köyleri boşaltılan, evleri yakılan insanların geldiği yerler buraları. Ve yeni kurulan mahalleler. Ve oradaki çocuklarında 90'lı yıllarda işte ya babası ya dayısı ya amcası faili meçhullere kurban gitmiş insanlar. Böyle bir öfke birikmesi var. Zaten o öfke birikmesi 80'li yıllardan Cizre'den gelen bir birikme. Oraya kadar gidersek yani şunu söylemek mümkün. Yani işte 89'da Cizrelilere dışkı yedirildi. Maalesef bunu bu memlekette tek yazan gazeteci de bendim. O zaman başıma gelmedik iş kalmadı. Ve o dışkı yedirilenlerin çocukları, torunları şimdi o barikatlarda bunu da doğru anlamak lazım. O barikatlar kaldırıldı Ocak ayından sonra. Bir anlaşmaya varıldı. Ve açıldı. Açıldıktan sonra Nihal Kazanan diye 12 yaşında bir çocuk öldürüldü. Polisin silahıyla öldürüldü. Polisin envanterinde olmayan bir silahla öldürüldü. Ve bu da uzun süre saklanmaya çalışılmasına rağmen işte oradaki Baro'nun, İnsan Hakları Derneklerinin çabalarıyla ortaya çıkarıldı. Ve hükümette bunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu geçtiğimiz süre içerisinde de şunu da görmek gerekiyor. Bu yılın başından itibaren yirmiye yakın YPGli cenazesi geldi Cizre'ye. Şimdi orada da başka bir öfke birikti. Nasıl birikti? Bir, YPGliler İŞİD ile savaşıyor. Hizbullah'a karşı öfke birikiyor, Hüda-par'a karşı öfke birikiyor. İki, şöyle bir yaygın inanç var tabi. Doğru yanlışı ayrıca tartışılır ama AKP iktidarı İŞİD'e yardım ediyor. O İŞİD'le çarpışan çocukların cenazesi Cizre'ye geliyor. Bu da başka bir öfke birikmesine yol açtı. Bu orada şimdi kaç tane PKK gerillası var sorusunu sormak lazım. Çünkü şöyle bir gerçek var ortada. Bunu ayırarak ifade etmek için bu inceliği kullanmak istiyorum. Tabi orada bir YPG örgütlenmesi var. YPG örgütlenmesindeki gençlerde işte barikatlarda şurda burda duruyorlar. İçinde ne kadar PKKlı var onuda bilmiyoruz. Mesela tabi ben bu son gittiğimde, biz bir heyet olarak gittik, gazeteci heyeti olarak gittik. Meslek örgütleriyle beraber gittik. Biz orada hem ulaşılamayan haberlere nasıl ulaşılır, hem tıkalı kanallar nelerdir diye meslektaşlarla toplantı yaptık. Gazetecilik açısından da bir felaket yaşanıyor orada. Ayrı bir sorun o. Hatta bizim olduğumuz sırada ilçenin birinde çatışma çıktı. Bizde içinde kaldık. Sonra ben döndüm. Tankla girdiler mahalleye. Sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Sonra döndüm ben valiye sordum. Dedim ki : "Bu mahalleye tankla girdinizde bu mahallede kaç tane PKK gerillası var " dedim. "Beş tane vardı" dedi. " Siz geldiğinizde var mıydı? " dedim. " Yok, geldiler mahalleyi örgütlediler, gittiler " dedi. Şimdi kim kalıyor geriye. Ya YPGli olmuş ya da YPGli bile olmayan o mahallenin gençleri. O mahallenin gençleri olunca babası da beraber bekliyor o hendekte, o barikatın başında annesi de beraber bekliyor. Bütün aile orada bekliyor. Yani onu oradan ayırmak çok zor. Onun için bu kıvılcımın üzerine benzin döküldü derken bunu kastediyorum. (Klip 3)
Celal BAŞLANGIÇ (T24 Yazarı): Şimdi şöyle bir şey var. Önce Rahim Bey'in söylediği bir şeye itirazım var benim. Gerçeği yansıtmadığını düşündüğüm için. Şimdi orada PKK halkı esir almış diyor Cizre'de. Tam tersi yani orada Devlet halkı esir almış durumda ve yedi gündür kesintisiz sokağa çıkma yasağı uyguluyor. Ve Cumhurbaşkanı dün açıklama yaparken dedi ki : "Belli saatlerde sokağa çıkma yasağı uyguluyoruz" dedi. Ya yanlış bilgi verildi kendisine ya da doğruyu söylemiyor ikisinden biri. Hakikaten yedi gündür orada teslim alınmış bir halk var. Böyle bir sorun var orada bir kere. (Klip 4)
Celal BAŞLANGIÇ (T24 Yazarı): Şimdi bugün Başbakan DAVUTOĞLU diyor ki : "Sivil ölümlerinde bir kişi var " diyor. Orada da bizim tam anlamakta zorlandığımız şeyler var. Televizyonlarda görüyoruz. Cizre'de ki mahallelere brandalar, çarşaflar gerilmiş hatta. Bazı haberlerde şöyle veriyorlar olayları. İşte teröristler saklanmak için bunları yaptı diye. Saklanmak falan değil onları yapanların çoğu sivil halk ve keskin nişancılardan korunmak için yapıyorlar onu. Şimdi bakın Baro'nun raporunda var 27 Ağustos’ta Cizre'de 4 kişi öldürülüyor. İkisi Devlet memuru, biri TEDAŞ’ın memuru, biri hastanenin memuru. İkisi de biri yedi yaşında, biri on yaşında çocuk. Ve bu dört kişiden üçü keskin nişancılar tarafından tek kurşunla öldürülüyor. Gidin Cizre'de ki mahallelere göreceksiniz. Bütün Devlet binalarının üzerinde, yüksek binaların üzerinde Devlet'in keskin nişancıları var. Ve biz mahalle aralarına girdiğimizde birçok yaralı insan gördük. On yaşındaki çocuktan kırk yaşındaki beş çocuk babası hamala kadar. Keskin nişancılar tarafından uzaktan vurulmuşlar. Hepsinin fotoğrafları var bende. İsterseniz de gösteririm. Böyle bir hal var orada. Ve şimdi bugün Başbakan Davutoğlu bir sivil öldü diyor. Bir sivil öldü dediği yerde bir kere bugün daha şimdi gelirken on yaşında Selman Ağar diye bir çocuk kafasından vuruldu. Keskin nişancılar tarafından. Bir saat evvel Cizre'den geldi bu haber. Şimdi bakın burada yedi yaşında Baran öldü. Emin Yandaş on yaşında öldü. Eyüp Ergen otuz yaşında öldü. Şimdi burada öyle ölümler var ki, beş çocuk annesi kadınlar var. 37 günlük çocuklar var.
Metin GÜRCAN (Güvenlik Analisti) : Bütün ölümlerin tamamı güvenlik güçleri yani devletin güvenlik güçleri tarafından mı yapılmış?
Celal BAŞLANGIÇ (T24 Yazarı) : Orada ben birbirlerine ateş edeceklerini sanmıyorum. Ancak kaza kurşunu olabilir.
Metin GÜRCAN (Güvenlik Analisti) : İşte bakın şehir çatışmasında o kaza kurşunu tabiri çok önemli hocam. Şimdi neticesinde...
Celal BAŞLANGIÇ (T24 Yazarı) : Olabilir ama bu meselenin tamamını bağlamaz. Pardon izin verirseniz. Şimdi çoğu sivillerin ölümü. Cumhurbaşkanı diyor ki : "Cizre'ye gidip oranın huzurunu kaçırmasınlar " diyor dün. Cumhurbaşkanı onu diyene kadar orada tam 12 kişi ölmüştü. Onu dedikten sonrada tam 8 kişi öldü. Daha Cizre'ye girmediler. Garip ve değişik bir huzur anlayışı var hakikaten. Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Yukarıda açıklandığı gibi, kliplerin izlenmesinde de görülebileceği ve metinlerde de yer aldığı üzere özellikle iki konuşmacının PKK'yı ve sempatizanlarını masum gösterme, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kendi vatandaşlarına saldıran bir portre çizme çabaları içesinde olmaları; doğruluğu teyit edilmemiş ve Devletin keskin nişancılarla kendi vatandaşlarını çoluk çocuk dinlemeden hedef alması gibi mantıkla izah edilemeyecek ifadelerin ekranda dile getirilmesi ve bu ifadeler karşısında spikerin müdahale etmemesi, kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine imkan verecek şekilde bir üslup ve maksatta tavır sergilemesi yayın ilkelerimiz ile bağdaşan yayıncılık anlayışı değildir.
Sonuç olarak; CNN TÜRK logosuyla yayın yapmakta olan medya hizmet sağlayıcının bu yayınları ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un "Yayın hizmeti ilkeleri" başlıklı 8. maddesinin; (d) fıkrasında yer alan "Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz." hükmünü ihlal ettiği düşünülmektedir. ”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
CNN TÜRK Yayın Kuruluşu'nun bu yayınının, 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin 1 inci fıkrasının (d) bendinin ihlal ettiği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe: Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Her ne kadar Daire Başkanlığı’nca, söz konusu yayın ile 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki; “Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz.” hükmünün ihlal edildiği belirtilmiş ise de, anılan yayına ait deşifre kayıtlarının ve video görüntülerinin tetkikinde; ihlale konu yayında, ülkemizdeki son zamanlarda artan terör konusuna ilişkin olarak konuşmacılar tarafından çeşitli görüş ve değerlendirmelerin yapılması esnasında kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu düşünülmekle, rapora konu yayında 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında ihlal bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere;
CNN TÜRK logosuyla yayın yapan DORUK TELEVİZYON VE RADYO YAY. A.Ş. hakkında bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA, Üst Kurul Üyeleri Hamit ERSOY, Nurullah ÖZTÜRK, İlhan YERLİKAYA ve Taha YÜCEL’in karşı oylarıyla, oy çokluğu ile karar verildi.