İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 01.09.2015 tarihli ve 1055 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“24 logosu ile yayın yapan Dinamik Radyo Televizyon A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta; 26.04.2015 tarihinde sunuculuğunu Fadime Özkan'ın yaptığı ve yorumcu olarak katılanlardan birinin gazeteci Murat Kelkitlioğlu'nun olduğu "Doğrusu Ne?" isimli haftanın önemli haberleri ve gelişmelerinin yorumlanıp değerlendirildiği bir program yayınlanmıştır.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak'ın 10.07.2015 tarihli yazıdaki dilekçesinde, 24 TV logolu televizyon kanalında 27.04.2015 tarihinde yayınlanan(program 26.04.2015 tarihinde yayınlanmıştır.) "Doğrusu Ne?" adlı programda "Dün yaşananların aslında 17-25 Aralık sivil darbe girişiminden pek farkı yoktu. Bu tam bir yargı darbesiydi. Dünkü operasyonda birincisi örgütsel bir hazırlık var bir de hukuksal hazırlık var. Örgütsel bir hafta önce tabi ben o Pensilvanya'dan yapılanlara beddua seansları diyorum. O beddua seanslarında Fetullah Gülen'in bir açıklaması var. Bu örgütsel bir hazırlık tabi. Dün yaşanan Fetullahçı terör örgütü dediğimiz paralel örgütün yargıda tam anlamıyla deşifre olması anlamına geliyor. Burada çok ciddi bir yargı darbesi yapılmak istendiğini görüyoruz." ifadelerinin kullanıldığını; bunun 6112 Sayılı Yasanın 8. maddesinin (b),(c),(ç),(e),(ı),(i) ve (k) bentlerine muhalif nitelikte olduğunu ve talebinin gereğinin yapılmasını istemektedir. Söz konusu bölümün deşifresi aşağıda verilmiş ve akabinde gerekli değerlendirmeler yapılmıştır.
Sunucu Fadime Özkan konuğu Murat Kelkitlioğlu'ndan dün yaşanan tahliye olaylarını değerlendirmesini istiyor:
Murat Kelkitlioğlu: Dün yaşananların 17 ve 25 Aralık sivil darbe girişiminden hiç bir farkı yok bu da bir yargı darbesi aslına bakarsanız. Biz günlerce burada anlatıyoruz her hafta. İşte yeni anayasa diyoruz, başkanlık sistemi diyoruz, yargı vesayeti diyoruz, bunların hepsinin önlenmesinin ne kadar önemli olduğu bu anlattıklarımızın ne kadar anlamlı olduğu dün kanıtlanmış oldu. Tabi bu dünkü operasyonun iki türlü ayağı var. Bir tanesi örgütsel hazırlık var, bir tanesi de hukuksal hazırlık var. Bir hafta önce ben artık o Pensilvanya'ki yapılanlara, o yapılanlara beddua seansı diyorum. Beddua seanslarında Fethullah Gülen'in orada bir şeyi var açıklaması var zaten yani isterseniz ben onu tam olarak da okuyayım, aklımda kalmıyor tabi o benim. 'Birileri içerde Medrese-i Yusufiyye yaşar, berikiler de dışarda oturur kalkar onlara dualar ederler, onları en çabuk zamanda salıver Allah'ım!' diyor. Şimdi bunların hepsi, dün yaşananların bir, bir anlamda bir talimatı. yani bir şekilde bir bırakın emri. Yani bir harekete geçin artık bunları yapın. Diyor ki bugün de Sayın Davutoğlu, Gümüşhane, Bayburt ve Erzincan mitinglerinde elimizde bunların kanıtları var konuşmaları var diye de kendisi bir açıklama yaptı. Talimatın Pensilvanya'dan geldiğine dair çok sağlam delilleri olduğunu anlattı. E şimdi bu örgütsel hazırlık tabi. Demim senin verdiğin VTR'deki haber de zaten bunu anlatıyor, hakimin neler yaptığına dair. Bunun bir de hukuksal hazırlığı var, artık o da şu, haberde de var ama altını çizmekte yarar var. Daha önce bu şüphelilerin 75 şüphelinin avukatları Sulh Ceza hakimlerini devre dışı bırakmak için yani bu dosyalara bakan hakimleri devre dışı bırakmak için sürekli çok defalarca dilekçe verdi.
Fadime Özkan: Aslında yani bu dosyanın bir şekilde kendi Paralel Yapı'nın hakimlerinin önüne gelmesi için çaba harcandı.
Murat Kelkitlioğlu: Asliye Ceza hakimliklerine gitsin diye uğraştılar. Sulh Ceza hakimlikleri biliyorsunuz daha yeni kuruluğu için düzenlemelerden sonra, bunlardan alınsın diye.Ancak daha sonra Adalet Bakanlığı bunun böyle olmayacağını İstanbul Savcılığına gönderdiği yazıda bunun yetkisizlik olduğunu anlatır bir yazı gönderdi zaten. Bütün bunlara rağmen dün tabi işte 26. Ceza hakimliği, 32. Ceza hakimliği ile birlikte bunu yapıyorlar ama birazcık ta hakimlerin profiline bakmakta yarar var ben öyle düşünüyorum. Şimdi bu aslına bakarsak dünkü yaşanan Fethullahçı Terör Örgütü dediğimiz Paralel Örgüt'ün yargıdaki tam anlamıyla deşifre olması. anlamına geliyor.(Klip 1)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Yapılan incelemede, ilgili yayında gazeteci ve TV yorumcusu Murat Kelkitlioğlu'nun Pensilvanya'dan Gülen'in bir anlamda talimatı ile iki hakimin tahliye kararı verdiğini, bu yaşananların Fethullahçı Terör Örgütü dediği yargıdaki Paralel Örgüt'ün tam anlamıyla deşifre olması anlamına geldiğini ifade ettiği görülmüştür. Söz konusu yayında gazete ve TV'lerde yer alan bazı haber ve iddialardan hareketle bazı yorumlar yapıldığı, çıkarımlarda bulunulduğu ve iddiaların ortaya atıldığı görülmüştür. Bu ifade ve yorumlardaki iddiaların gerçekliğinin veya milli güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkan bir husus olup olmadığının tarafımızca bilinmesi ve akabinde bir suç veya ihlal olduğuna ilişkin görüş ortaya konulması mümkün bulunmamaktadır. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmeler ilgili muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açıktır. Bu suretle kamuoyunun, olayın taraflarının görüş ve açıklamalarından haberdar olmak suretiyle doğru bir şekilde bilgilendirilmesinin sağlanabileceği gibi medyanın da kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileme imkanını kullanmasının sağlanacağı düşünülmektedir. İfade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı düşünüldüğünde, yayın içeriğindeki ifadelerin de bu nitelikte değerlendirilebileceği kanaati oluşmuştur. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 18 inci maddesine göre; kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, kişilerin düzeltme ve cevap hakkından yararlanabilecekleri belirtilmiştir.
Sonuç olarak; yukarıdaki hususlar göz önüne alındığında, Dinamik Radyo Televizyon A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.” Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
Söz konusu yayın ile 6112 sayılı kanuna aykırı bir husus bulunmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe : Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının yukarıda alıntılanan uzman raporunda da ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, bahse konu programda yansıtılan yorumların farklı bakış açılarının kamuoyuyla paylaşılmasının; toplumun bilgi edinme hakkının ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün bir gereği olduğu kanaatine ulaşılmış ve 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır. Kaldı ki, 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği de açıktır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; 24 logosuyla yayın yapan DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. hakkında, bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA Üst Kurul Üyeleri Esat ÇIPLAK, Süleyman DEMİRKAN ve İsmet DEMİRDÖĞEN’in karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 52 no.lu karara karşı oy yazısı.
Süleyman DEMİRKAN Şerhidir.
Üst Kurulun 07/10/2015 gün ve 43 sayılı toplantısında aldığı 52 no.lu karar karşı oy yazısı.
İsmet DEMİRDÖĞEN Şerhidir.
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 52 no.lu karara karşı oy yazısı.
Esat ÇIPLAK Şerhidir.