İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 01.09.2015 tarihli ve 1056 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“24 logosu ile yayın yapan Dinamik Radyo Televizyon A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta; 27.04.2015 tarihinde sunuculuğunu Seda Selek'in yaptığı ve yorumcu olarak gazeteci yazar Kurtuluş Tayiz'in katıldığı "Moderatör" isimli günün önemli haberleri ve gelişmelerinin yorumlanıp değerlendirildiği bir program yayınlanmıştır.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak'ın 10.07.2015 tarihli yazıdaki dilekçesinde, 24 TV logolu televizyon kanalında 27.04.2015 tarihinde yayınlanan "Moderatör" adlı programda "Pensilvanya'dan gelen Gülen'in talimatı üzerine burada bir hakim cezaevinden tutuklu kaçırmaya çalıştı. Bu bir paralel örgütün emirleri doğrultusunda cezaevinden adam kaçırmaya çalışan bir kamu görevlisi. Bunun yetki ile kanunla uzaktan yakından bir alakası yok. Paralel medya bu işi bu mahkemenin yetkisiymiş gibi göstererek bir algı operasyonu yaptılar. Şu an şüpheli de olsalar ortaya çıkan mevcut deliller ile bu kişiler darbe yapmaya kalktı. Bir casusluk şebekesinin parçaları olduğunu ortaya koyuyor. Bir uluslararası casusluk şebekesi üyelerini siz içeriden kaçırmaya çalışıyorsunuz." ifadelerinin kullanıldığını; bunun 6112 Sayılı Yasanın 8. maddesinin (b),(c),(ç),(e),(ı),(i) ve (k) bentlerine muhalif nitelikte olduğunu ve talebinin gereğinin yapılmasını istemektedir. Söz konusu bölümün deşifresi aşağıda verilmiş ve akabinde gerekli değerlendirmeler yapılmıştır:
Seda Selek: Evet görüyoruz ki Paralel Yapı Soruşturmasında özetle tutuklanan isimlerin salıverilmesi için bir talimat geliyor Pensilvanya'dan ve iki hakim de bunu uygulamaya kalkıyor,ancak son anda bu ortaya çıkıyor ve engelleniyor.
Kurtuluş Tayiz: Evet kimlerdi tahliye edilmek istenenler? Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Yurt Atayün. İçlerinde biraz darbeci polis şefleri diyebileceğimiz emniyetçi, paralel emniyetçi bırakılmak istendi. Tabi Pensilvanya'da Gülen'in talimatı üzere burada iki hakim cezaevinden tutuklu kaçırmaya çalıştı. Yani işin özeti budur, bu bir. Ne bir disiplin suçudur, ne görevi kötüye kullanmadır. Paralel örgütün emirleri doğrultusunda cezaevinden adam kaçırmaya çalışan bir kamu görevlisi işte yargıçlarından hakimlerinden bahsediyoruz burada. Bunun zaten yetkiyle kanunla uzaktan yakından ilgisinin olmadığını sanırım bu iki günde herkes az çok anladı. Bir boşanma davasına bakan bir mahkemenin ya da iş mahkemesine bakan bir mahkeme terör ve organize suçlarla ilgili yetkisi olmayan bir alanda dosyaları görmeden tahliye kararı veriyor bakın dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olamaz. Dosyayı görmemiş, yetkisi dışında. Ya göreviyle yakından uzaktan alakası yok.Ancak bizim ülkemizde bir kısım medya, paralel medya diyelim, bunu yetkisi dahilinde bir işmiş gibi gösterdiğinden kamuoyu da Allah Allah neden böyle oldu acaba bunların hiç sevmediği insanlar tahliye oldu diye tepki mi gösterildi? Böyle bir şey yok tabiki. Elbette ya bu da algı operasyonunun bir parçası, önemli olan doğruları bilmektir, gerçekleri anlayabilmemizdir burada. Bir anda yetkisi olmayan bir mahkeme, kanunlarla açık şekilde yetkileri de tarif edilmiş bir mahkeme bu hakimler.
Seda Selek: Şeyi düşünelim eğer bu ortaya çıkmasaydı ve son anada engellenmeseydi bu isimler salıverilseydi o zaman ne olurdu? Ne ifade ederdi bu? Neler olabilirdi?
Kurtuluş Tayiz: Çok bir varsayım yapamayız çünkü şunu hayal edemiyorum ben. Devletin burada reflekssiz kalabileceğini ben hayal edemiyorum. Ama şunu söylemek mümkün cumartesiyi Pazar'a bağlayan tatil olduğu gün oldu bittiye getirerek bu insanları tahliye etmeye çalıştılar ve bu bir olasılık olabilirdi geçmişte. Olsa bu mümkündü.
Seda Selek: Şunun için de soruyorum çünkü konuşmanızın başında zaten vurgu yaptınız. Bir kaç isim de hatırlattınız bu isimler kritik pozisyonlarda konumlarda görev yapan polis memurlarıydı. Dolayısıyla bir anda şöyle bir kafanızda canlandırdığınızda şöyle bu isimlerin dışarı çıkmış olması hani Paralel Yapı'yla mücadeleyi acaba etkilerdi.
Kurtuluş Tayiz: Şöyle kaçırılmaya çalışılacaktı bu kişiler mutlaka. Şunu açıkça söyleyelim şu an şüpheli konumunda da olsalar darbe girişimine kalktılar, ortaya çıkan mevcut deliller bu kişilerin bir casusluk şebekesinin parçası olduğunu aşağı yukarı ortaya koyuyor, bunu yargı sürecinde sonucunda göreceğiz. Bir uluslararası casusluk şebekesinin üyelerini siz bir anda içerden kaçırmaya çalışıyorsunuz. Bakın bu çok büyük bir olay çok büyük bir suçlama. Böyle bir hakimlerin bu görevi kötüye kullanmasının çok çok üzerinde bir durum. Siz bu ülkenin casusluk suçlamasıyla içeri aldığı soruşturduğu yargılamaya tabi tuttuğu bir polis şefi ekibini yetkisiz usulsüz bir kararla kaçırmaya çalıştınız bence bunun da soruşturulması gerekiyor. Yargı kılıfına sokulmaya çalışılsa da bu uluslararası bir kaçırma girişimi. Aynı zamanda cezaevinden adam kaçırma girişimi. Bütün çıplaklığıyla karşımızda duran olayın kendisi bu. Evet hapishanede casusluk suçlamasıyla tutuklu bulunan yaklaşık 65 Emniyet mensubunun ya da eski personelinin kaçırılmaya çalışıldığını izledik. Ve devlet tabi refleks gösterdi. Bu konuda da bir test oldu devlet için... (Klip 1)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Yapılan incelemede, ilgili yayında gazeteci ve TV yorumcusu Kurtuluş Tayiz'in Pensilvanya'da Gülen'in talimatı üzere buradaki dosyayı görmediği ve yetkisi olmayan mahkemelerde görev yaptığını belirttiği iki hakimin cezaevinde casusluk suçlamasıyla tutuklu bulunan yaklaşık 65 Emniyet mensubunu kaçırmaya çalıştığını, bunun da soruşturulması gerektiğini, yargı kılıfına sokulmaya çalışılsa da bunun uluslararası bir kaçırma girişimi olduğunu ve devletin buna refleks gösterdiğini ifade ettiği görülmüştür. Söz konusu yayında gazete ve TV'lerde yer alan bazı iddialardan hareketle bazı yorumlar yapıldığı, çıkarımlarda bulunulduğu ve iddiaların ortaya atıldığı görülmüştür. Bu ifade ve yorumlardaki iddiaların gerçekliğinin veya milli güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkan bir husus olup olmadığının tarafımızca bilinmesi ve akabinde bir suç veya ihlal olduğuna ilişkin görüş ortaya konulması mümkün bulunmamaktadır. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmeler ilgili muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açıktır. Bu suretle kamuoyunun, olayın taraflarının görüş ve açıklamalarından haberdar olmak suretiyle doğru bir şekilde bilgilendirilmesinin sağlanabileceği gibi medyanın da kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileme imkanını kullanmasının sağlanacağı düşünülmektedir. İfade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı düşünüldüğünde, yayın içeriğindeki ifadelerin de bu nitelikte değerlendirilebileceği kanaati oluşmuştur. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 18 inci maddesine göre; kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, kişilerin düzeltme ve cevap hakkından yararlanabilecekleri belirtilmiştir.
Sonuç olarak; yukarıdaki hususlar göz önüne alındığında, Dinamik Radyo Televizyon A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.” Şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Yayın Kuruluşu'nun söz konusu yayınının 6112 sayılı Kanun'un herhangi bir maddesini ihlal etmediği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Her ne kadar İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı raporunda 6112 sayılı Kanun hükümlerinin ihlal edilmediği belirtilmiş olsa da, yargılama süreci devam eden ve hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmayan bir hususta kişilerin suçlu olduğuna dair beyanlarda bulunulmasının gerek Anayasa’nın 38 inci ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 6 ncı maddesinin 2 nci fıkrası ve gerekse 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi karşısında ifade hürriyeti korumasından faydalanamayacağı yolunda görüş oluşmuştur.
Bu itibarla; bahse konu yayında 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi ilkesinin ihlali nedeniyle anılan yayın Kuruluşu hakkında, aynı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre “uyarı” yaptırımının uygulanması gerektiği, kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; 24 logosuyla yayın yapan DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında;
6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde belirlenen; “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.” hükmünün ihlali nedeniyle, aynı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre “UYARI” YAPTIRIMININ UYGULANMASINA, 6112 sayılı kanunun 32 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı yayın ilkesinin tekraren ihlali halinde, Kanunun 32 nci maddesinin İkinci fıkrasında yer alan; “Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlalin tekrarı halinde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası yaptırımı uygulanacağının, yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyeleri Hamit ERSOY ve Nurullah ÖZTÜRK, İlhan YERLİKAYA ve Taha YÜCEL’in karşı oylarıyla oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 53 no.lu karara karşı oy yazısı.
Taha YÜCEL Şerhidir.