İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 27.08.2015 tarihli ve 1242 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“24 TV logolu medya hizmet sağlayıcının, hafta içi her gün saat 19:00'da yayınlanan "Moderatör" isimli haber bülteninin, 28.07.2015 tarihli yayınıyla ilgili olarak, Fetullah GÜLEN Vekili Avukat Nurullah ALBAYRAK Kurulumuza başvurmuş ve yayın kuruluşunun bu yayınında 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinde düzenlenen yayın ilkelerine aykırı davranıldığı, Anayasa'nın 26 ve 27'inci maddelerinin sınırlarının aşıldığı, basın özgürlüğü sınırlarının dışına çıkıldığı iddiasıyla, 24 TV hakkında idari yaptırım kararı uygulanması talep edilmiştir.
11.08.2015 tarihli şikayet yazısında; söz konusu yayında müvekkili ve sevenleri hakkında "Fetullahçı çete" ifadesi kullanılarak çeşitli suçlamalarda bulunulduğu, hedef gösterildiği, iftira niteliğinde iddialar ortaya atılarak kamuoyunda itibarlarının zedelenmesinin hedeflendiği, algı oluşturulmaya çalışıldığı, tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiği, yargılama süreci devam ederken olayların tek taraflı aktarıldığı, bunun ise bu kişilerin kamuoyu nezdinde mahkum edilmesine neden olacağı belirtilmiştir. Ayrıca aynı yazıda; "... şikayet konusu yaptığımız suçlamalar, üst kurulunuzca basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilerek ve de cevap ve düzeltme yoluna başvurulabileceğinden bahisle, gereken idari yaptırımlar uygulanmamakta buna bağlı olarak müvekkilimin kişilik haklarını ihlal edenler bunu artırarak devam ettirmektedir... Bütün vatandaşların, görsel medyadaki haklarını korumakla görevli olan üst kurulunuz, sürekli nefret suçuna maruz kalan müvekkilimin hakları söz konusu olduğunda çifte standart uygulayarak bu sorumluluğunu yerine getirmemektedir." ifadeleri kullanılmıştır.
Şikayete konu edilen 28.07.2015 tarihli Moderatör isimli haber bülteni akışında; gündemdeki terör haberleri ekrana getirilmiş ve 19.12.54-19.52.20 saatleri arasında da, Ankara Stüdyosu'ndan yapılan bağlantıyla AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin YAYMAN, programın sunuculuğunu yapan Ersoy DEDE'nin "(19.12.54) Soracağımız çok soru, konuşacağımız çok konu var. Bu işi en iyi bilen isimlerden birisi; Hüseyin YAYMAN Ankara’da… çok karışık ortalık, bir yandan sınır dışı hava harekatı var, hem DAEŞ, hem PKK mevzilerine dönük olarak. Bir yandan, içerde ardı arkası kesilmeyen şiddet eylemleri, terör saldırıları var ve onların yuvalarına dönük olarak da güvenlik güçlerince yapılan kapsamlı operasyonlar var. Böyle birkaç hafta içinde ne oldu Hüseyin YAYMAN?" şeklindeki sunumuyla programa katılmıştır. Programda, 5 dakika 44 saniye süreyle, Hüseyin YAYMAN 'ın konuşmasında; "Çözüm süreci bitti mi? Çözüm süreci nereye? Süreç nerede tıkandı? PKK neden silah bırakmıyor? Paralel'in algı operasyonları- DAEŞ ve PKK’ya operasyon- HDP’nin samimiyet sınavı" başlıklarına ilişkin değerlendirmeler aktarılmıştır(1.Klip-H.YAYMAN'ın tüm konuşması). Yine aynı konuşma içerisinde, şikayet dilekçesinde belirtilen "Fetullahçı Çete" ifadesinin de yer aldığı, 19.31.00-19.36.44 saatleri arasındaki bölüme ilişkin klip ise "2.Klip-H.YAYMAN'ın konuşması"ismiyle raporumuza eklenmiş olup, deşifresi de aşağıda yer almıştır:
"E.DEDE: (19.31.00) Paralel yapının bu noktada yapmış olduğu saldırıları eminim görmüşsünüzdür. İşte saldırıların arkasında aslında MİT’in olduğu, Devletin olduğu … yani mevcut terör örgütlerinin devlet içerisinde yuvalanmış olan paralel yapıdan herhalde bağımsız hareket ettiğini düşünmüyor Devletimiz ne dersiniz efendim? …
H.YAYMAN: … (19.33.15) Paralel devlet meselesinde şunu söyliyim Ersoy DEDE; asıl onlar bu mafya babalarının, uyuşturucu tüccarlarının stratejisini uyguluyorlar ve kendilerinin fark edilmediklerini düşünüyorlar.Paralel çeteyesenin aracılığınla bir kez daha söyleyeyim; sizin devletin içindeki örgütlenmeniz tek tek biliniyor. Sizin hangi faaliyetin içinde olduğunuz tek tek biliniyor. Sizin uyuşturucu tüccarlarının malın bir kısmını emniyete, polise yakalatıp daha büyük malı kaçırmak istediğiniz biliniyor. Bakın, YAŞ yaklaşıyor.Paralel çetenin emniyetteki yapılanmalarını deşifre edip, TSK’nın içindeki yapılanmalarını gizlemeleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından görülüyor. Artıkparalel çete, bir ulusal güvenlik sorunudur. Kendi ülkesine ihanet eden, dün KCK stratejisinin mimarı olan bu alçaklar, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ayıplı hale getirmek istiyorlar. Onlar ne yaparsa yapsın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nezdinde iktidarda ister AK Parti olsun, ister CHP, ister MHP, ister Saadet Partisi, ister HDP olsun.Fetullahçı çete, Türkiye’de artık deşifre olmuştur ve sonuna kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunun üzerine gidecektir. Onlar ne kadar kendilerini gizlerse gizlesinler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti istihbaratıyla, güvenliğiyle, yargısıyla bunu biliyor ve bunun da takibini sonuna kadar yapacak. Mesele AK Parti meselesi, mesele Hükümet meselesi değil… (19.35.30)Bu çete, paralel devlet yapılanması, emniyet içindeki yapılanmayı ya da yargı bürokrasisi içindeki yapılanmasını deşifre edip, asıl sakladıkları büyük kısım, TSK içindeki yapılanma… Bu bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti için varoluş meselesidir, varlık yokluk meselesidir. (19.35.55)… ”
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/ bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Dolayısıyla; İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasası'nın 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil,aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasını sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin de gereğidir.
Ayrıca; T.C. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği resmi internet sitesinde, 30.10.2014, 30.12.2014, 26.02.2015, 29.04.2015 ve 29.06.2015 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Toplantılarına dair basın açıklamalarında, söz konusu yapıya ilişkin, "Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma... Devlet içindeki illegal yapılanma... Milli güvenliği tehdit eden, kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma, illegal oluşumlar... paralel devlet yapılanması... Milli Güvenliğimizi tehdit eden başta paralel devlet yapılanması olmak üzere, tüm yasadışı oluşumlar" şeklinde nitelendirmelerin yer aldığı görülmektedir (www.mgk.gov. tr/index.php/milli-guvenlik-kurulu/mgk-basin-aciklamalari- arsivi).
Yapılan incelemede; söz konusu yayında, somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin bulunmadığı, ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan haber ve düşünceler için değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı, dolayısıyla yayın içeriğindeki tüm söylemlerin de ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği kanaati oluşmuştur. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 18 inci maddesine göre; kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, kişilerin düzeltme ve cevap hakkından yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmeler ilgili şikayetçi ve ismi geçen şahıslar bakımından muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açıktır.
SONUÇ OLARAK: 24 logosu ile yayın yapan, DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcının, 28.07.2015 tarihli, "Moderatör" adlı haber bülteninde, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı; ancak ilgilinin 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
Söz konusu yayın ile 6112 sayılı kanuna aykırı bir husus bulunmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe : Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının yukarıda alıntılanan uzman raporunda da ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, bahse konu programda yansıtılan yorumların farklı bakış açılarının kamuoyuyla paylaşılmasının; toplumun bilgi edinme hakkının ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün bir gereği olduğu kanaatine ulaşılmış ve 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır. Kaldı ki, 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği de açıktır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; 24 logosuyla yayın yapan DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. hakkında, bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA Üst Kurul Üyesi Süleyman DEMİRKAN’ın karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 55 no.lu karara karşı oy yazısı.
Süleyman DEMİRKAN Şerhidir.