İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 01.09.2015 tarihli ve 1274 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“24 TV isimli medya hizmet sağlayıcıda, hafta içi her sabah saat 11.00'de, canlı olarak "Günün Manşeti" adlı program yayınlanmakta ve gazetelerin köşe yazılarında, manşetlerinde yer alan gündemdeki gelişmeler 24 TV Yayın Danışmanı Ersoy DEDE ile Star Gazetesi Yazarı Cem KÜÇÜK tarafından yorumlanmaktadır.
Programın, 29.07.2015 ve 31.07.2015 tarihli yayınlarıyla ilgili olarak, Fetullah GÜLEN Vekili Avukat Nurullah ALBAYRAK tarafından Kurulumuza 11.08.2015 tarihli yazılarla başvurulmuş ve yayın kuruluşunun bu yayınlarında 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinde düzenlenen yayın ilkelerine aykırı davranıldığı iddiasıyla, 24 TV hakkında idari yaptırım kararı uygulanması talep edilmiştir.
İlgi de yer alan iki ayrı şikayet yazısinda; 29.07.2015 ve 31.07.2015 tarihli "Günün Manşeti" adlı programlardan bazı alıntılar verilerek söz konusu yayınlarda müvekkili ve sevenleri hakkında "Fetullahçı Terör Örgütü" ifadesi kullanılarak çeşitli suçlamalarda bulunulduğu, tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiği, iftira niteliğinde iddialar ortaya atılarak kamuoyunda itibarlarının zedelenmesinin hedeflendiği, medyanın toplum üzerindeki etkileyici gücüyle algı oluşturulmaya çalışıldığı, yargılama süreci devam ederken olayların tek taraflı aktarıldığı, bunun ise bu kişilerin kamuoyu nezdinde mahkum edilmesine neden olacağı belirtilmiştir. Ayrıca aynı yazıda; "... şikayet konusu yaptığımız suçlamalar, üst kurulunuzca basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilerek ve de cevap ve düzeltme yoluna başvurulabileceğinden bahisle, gereken idari yaptırımlar uygulanmamakta buna bağlı olarak müvekkilimin kişilik haklarını ihlal edenler bunu artırarak devam ettirmektedir... Bütün vatandaşların, görsel medyadaki haklarını korumakla görevli olan üst kurulunuz, sürekli nefret suçuna maruz kalan müvekkilimin hakları söz konusu olduğunda çifte standart uygulayarak bu sorumluluğunu yerine getirmemektedir." ifadeleri kullanılmıştır.
24 TV yayın kuruluşunun şikayete konu edilen 29.07.2015 ve 31.07.2015 tarihli yayınlarına ilişkin tespitler şöyledir:
1) 29.07.2015 TARİHLİ "GÜNÜN MANŞETİ" PROGRAMI:
29.07.2015 tarihindeki, "Günün Manşeti" adlı program, canlı yayın bağlantısı nedeniyle gecikmeli olarak 11.22-11.53 saatleri arasında yayınlanmıştır. Şikayette konu edilen bölümlerle ilgili oluşturulan klipler (1.Klip ve 2.Klip) raporumuza eklenmiş olup, "90'lara Dönüş / Saray'dan 90’lara Dönüş Çağrısı" manşetleriyle Zaman ve Taraf Gazeteleri'nin konu edildiği 11.23.10-11.24.40 saatleri arasındaki bölüm ile Cem KÜÇÜK'ün “Kandil ve FETÖ Dümdüz Edilmelidir” başlıklı köşe yazısının okunmasının ardından yapılan konuşmaların yer aldığı 11.44.27-11.46.57 saatleri arasındaki bölüm deşifre edilerek aşağıda yer almıştır:
"C.KÜÇÜK: (11.23.10) Zaman Gazetesi, paralel yapının en büyük gazetesi. Taraf da, polislerin çıkardığı gazete, yani Taraf'ı finanse eden, manşetlerini atan polis şefleri. Taraf, bir cemaat gazetesidir… /E.DEDE: Taraf, hep mi cemaat gazetesiydi?/ C.KÜÇÜK: Tabi başından beri öyleydi. Taraf, ilk 2007’de çıkmaya başladığı tarihten itibaren bir proje olarak vardı… Türkiye’de ne kadar kurgu dava varsa, o davaların millete yutturulmasında en büyük katkıyı yapan gazete oydu yani operasyonel bir gazeteydi. Vurduğunu indiren bir tarafı vardı. Dolayısıyla … Zaman neyse, onun polis gazetesi yani Zaman daha aleni, hani Fethullah’ın yazıları çıkıyo, yorumları çıkıyo, haberleri çıkıyor. Taraf Gazetesi, polislerin çıkardığı bir gazete… Hrant DİNK’i kasıtlı olarak öldürtenlerin, Hanefi AVCI’yı içeri attıranların, KCK’lıları tutuklattıranların emrindeki bu gazete, o solculara para veriyor.(11.24.28) … O gazetede Hrant DİNK çağrısı yapan adamlar var, Hrant DİNK'in katledilmesini göya protesto ediyorlar ama Hrant DİNK'in katledilmesinde birebir dahli olanlardan maaş alıyorlar. (11.24.40)(1.Klip-Zaman-Taraf Gzt.)
(...)
E.DEDE: (11.44.27) Cem, seni tebrik ediyorum... Fethullahçı örgütün medyasına el konulmalı yazıların yüzünden hakkında açılmış onlarca suç duyurusu var, ona rağmen buna devam ediyorsun bu önemli. PKK’nın nasıl ki yayın organına izin vermiyorsan, El Kaide’nin Amerika’da nasıl yayın organı olamaz ise,'Fethullahçı Terör Örgütü'gibi Ankara Başsavcılığı'nın hukuki metnine girmiş tanımlaması, bu adamların yayın organları olamaz kardeşim…/ C.KÜÇÜK: (11.45.20) Bizde bu Zaman, Saman bilmem ne, zaten böyle gazete olmamalı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bu konuda iyi çalışıyor ama uydudan muydudan filan, Digitürk’ten falan çıkarılması lazım bunun. Samanyolu TV bu nedir ya, Bugün falan, bir sürü kanalları var. Bir de bunların ilim milim güya ilim milim dini şey yapan kanalları da var, ıvır zıvırla da, öyle de yayın yapıyorlar. / E.DEDE: Oralardan ne mesaj verdiklerini bilmiyoruz tabi./ C.KÜÇÜK: Orda 50 tane şifreyle, yabu alçak bir terör örgütü… Bu FETÖ’ye, Kandil, DAEŞ, nasıl bundan bir farkı yoksa bu FETÖ’ye de kardeşim, paralel yapı falan değil bu. Paralel yapılanma… cemaat filan değil yani, buFethullahçı Terör Örgütükardeşim... (11.46.31) Türkiye’nin aleyhine, çoksinsi bir terör örgütübi de budur. Dört tane düşmanla uğraşıyoruz; FETÖ'cüler, Kandil, DAEŞ, bi de bu eski Türkiye Aktörleri; Hürriyet, Cumhuriyet yani PKK’ya dolaylı ve doğrudan yardım edenlerle yani. Ama … bunların dördünü de bitireceğimize kimsenin şüphesi olmasın.(11.46.57)…(2.Klip-C.Küçük yazısı yorumları)"
2) 31.07.2015 TARİHLİ "GÜNÜN MANŞETİ" PROGRAMI:
31.07.2015 tarihindeki, "Günün Manşeti" adlı program, 11.00-11.49 saatleri arasında yayınlanmıştır. Şikayette konu edilen bölümle ilgili oluşturulan klip (3.Klip) raporumuza eklenmiş olup, Ahmet Turan ALKAN ve Ali BULAÇ'ın bir televizyonda, terör saldırılarını ve dış operasyonları değerlendirdiği konuşmasından bir bölümün, "İşte Paralel'in Bakışı- 2 Polis İçin Bombalanır mı? O Bombalar Kaç Dolar?" alt yazısıyla ekrana getirildiği (11.25.20-11.27.24), Ersoy DEDE'nin de "(11.27.35) Dün ben bu meseleyi twitter'da yazdığımda abarttığımı zannettiler. İşte biri çıkmış diyor ki 'İki polis için Kandil bombalanır mı?' diyo, öbürü de diyor ki; 'Bombalıyorsun da, o bir bomba kaç Dolar senin haberin var mı?' diyo." şeklinde özetlediği konuşmanın devamında yapılan değerlendirmelerin deşifresi aşağıda verilmiştir:
"E.DEDE: (11.27.35) Dün ben bu meseleyi twitter'da yazdığımda abarttığımı zannettiler. İşte biri çıkmış diyor ki “2 polis için Kandil bombalanır mı?” diyo, öbürü de diyor ki; “Bombalıyorsun da, o bir bomba kaç dolar senin haberin var mı?” diyo. Yani yuh./
C.KÜÇÜK: (11.27.51) Ben bunlarla ilgili birşey söylicem. Ahmet Turan ALKAN da Ali BULAÇ da bunlar cemaatin orijinal adamları değil, bu cemaatçi değil bunlar. / E.DEDE: Döne döne başı dönmüş adamlar./ C.KÜÇÜK: Cemaatin yetiştirdiği, cemaatin ortaya çıkardığı, cemaatin yetiştirdiği adamlar değil, ama ikisi de sonradan gelen. Ama ikisi de kafayı yemiş. Doğru tabir bu, 'İki tane polis öldü diye Kandil niye bombalanıyor?' diyor. Bizim şu ana kadar kaç şehidimiz oldu … (11.28.38) Bu lafı ettiği zaman da 10’a yakın şehidimiz vardı, 2 polis için diyor. (11.28.42) Ali BULAÇ, alçaklıkta ve aşağılıkta sınır tanımıyor... Erdoğan’dan istediği ihaleleri oğluna, oğlunun istediği işleri oğluna alsaydı herhalde bu yorumları yapmayacaktı. Ahmet Turan ALKAN, tam bir meczup. Bildiğin... tam meczup olmuşlar... (11.29.11) Bu insanlar için söylenecek bir şey yok. Bu FETÖ’cü, Fethullahçı Terör Örgütünün Türkiye’ye bakışı bu. Sen zamanında dersaneler kapatılırsa herkes dağa çıkar diyorsun. 14.500 kişiyi bunlar terör yapıyor deyip gözaltına alıp 8.500 kişiyi plastik kelepçelerle kelepçeliyorsun, ondan sonra da çıkıp ekrana 2 tane polis şehit edildi filan diye şey yapıyorsun, “Niye Kandil bombalanıyor?” diyorsun. 2012 yılında polis teşkilatı sizin elinizdeyken, yargı sizin elinizdeyken, PKK ha düştü düşecek bunlara sert tepki vermek lazım o yüzden de Oslo’yu kabul etmiyoruz deyip 7 Şubat’ı yapmadınız mı? Sizin Kürt düşmanlığınız tescilli. Yani FETÖ'cüler, bildiğin Kürt düşmanıdır... 1990’lardaki devlet algısından farklı değildir onların bakışı. Şimdi de çıkmış bu lafları ediyorlar… Allah bu ikisinin taksiratını affetsin diyeceğim, işleri bitmiş. Yazık günah yani bunlara, bunları adamdan sayanlara, bunlara paye verenlere. Gene bizim taraftan da ... Siz niye böyle diyorsunuz diyen olabilir... Öyle diyenler varsa onlar da meczupdur, akıl yoktur, zeka yoktur. / E.DEDE: Abi bu meczup ifadesini sürekli sıklıkla kullanıyorsun. Bu meczup yarın bir gün şu ihanet içindeki Ahmet Turan ALKAN’ı ya da bu ihanet içindeki Ali BULAÇ'ı kurtaracak ifadeler bunlar.Çıkıp da diyecekler ki, … bunlar da çıkacak hakim önüme diyecekler 'Zaten Cem KÜÇÜK de demişti; ben meczupum, cezai ehliyetim de yoktur. O yüzden tabi yani 2 tane polisimiz demişimdir’ diyecekler. Halbuki şu adamlar ihanet içindeler. /C.KÜÇÜK: Suç işliyorlar de mi. Evet. Suç işliyor ya./ E.DEDE: Hem de nasıl suç işliyorlar, hem de nasıl suç işliyorlar. / C.KÜÇÜK: Devletin milli güvenlikle ilgili PKK terör örgütüne karşı verdiği haklı ve gerekli mücadeleyi hem hafife alıyor, hem de toplum nezdinde bu mücadeleyi suiistimal ediyorlar. Ama işte hakimler, savcılar bu konularda mesela Ali BULAÇ hakkında da, Ahmet Turan ALKAN hakkında da soruşturma başlatmaları lazım. (11.31.20) ...(3.Klip-Ahmet Turan Alkan-Ali Bulaç)..."
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/ bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Dolayısıyla; İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasası'nın 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasını sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin de gereğidir.
Ayrıca; T.C. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği resmi internet sitesinde, 30.10.2014, 30.12.2014, 26.02.2015, 29.04.2015 ve 29.06.2015 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Toplantılarına dair basın açıklamalarında, söz konusu yapıya ilişkin, "Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma... Devlet içindeki illegal yapılanma... Milli güvenliği tehdit eden, kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma, illegal oluşumlar... paralel devlet yapılanması... Milli Güvenliğimizi tehdit eden başta paralel devlet yapılanması olmak üzere, tüm yasadışı oluşumlar" şeklinde nitelendirmelerin yer aldığı görülmektedir. (www.mgk.gov. tr/index.php/milli-guvenlik-kurulu/mgk-basin-aciklamalari- arsivi)
Yapılan incelemede; söz konusu yayınlarda, somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin bulunmadığı, ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan haber ve düşünceler için değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı, dolayısıyla yayın içeriğindeki tüm söylemlerin de ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği kanaati oluşmuştur. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 18 inci maddesine göre; kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, kişilerin düzeltme ve cevap hakkından yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmeler ilgili şikayetçi ve ismi geçen şahıslar bakımından muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açıktır.
SONUÇ OLARAK: 24 logosu ile yayın yapan, DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcının, 29.07.2015 ve 31.07.2015 tarihli, "Günün Manşeti" adlı yayınlarında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı; ancak6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.” şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
İhlal konusu yayında; kişileri eleştiri sınırları ötesinde küçük dürürür nitelikte yayın yapıldığı tespit edilmiş ve bu nedenle 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
Bu itibarla, 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ilk defa ihlali nedeniyle, Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca, anılan Yayın Kuruluşu hakkında “Uyarı” yaptırımının uygulanması gerektiği, kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere;
24 logosuyla yayın yapan DİNAMİK RADYO TELEVİZYON A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendindeki; İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." hükmünün ihlali nedeniyle, aynı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre “UYARI” YAPTIRIMININ UYGULANMASINA, ,6112 sayılı kanunun 32 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı yayın ilkesinin tekraren ihlali halinde, Kanunun 32 nci maddesinin İkinci fıkrasında yer alan; “Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlalin tekrarı halinde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası yaptırımı uygulanacağının, yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyeleri Hamit ERSOY, Nurullah ÖZTÜRK, İlhan YERLİKAYA ve Taha YÜCEL’in karşı oylarıyla, oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 56 no.lu karara karşı oy yazısı.
Taha YÜCEL Şerhidir.