İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 01.09.2015 tarihli ve 1147 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“TGRT Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 27.04.2015 tarihinde saat 12.10'da sunuculuğunu Batuhan Yaşar'ın gerçekleştirdiği "Özel Röportaj" isimli program ekrana gelmiştir. Söz konusu programa AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar konuk olarak katılmış ve Anayasa Mahkemesi'ne yeni üye seçimine yönelik gerçekleşen yemin töreninde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın konuşması ve bunun dışında gündeme ilişkin konularla ilgili görüş ve yorumlarını dile getirmiştir.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak 10.07.2015 tarihli yazıdaki dilekçesinde, ilgili programda konuşmacının, müvekkili hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı varmış gibi Pensilvanya Terör Örgütü ifadesini kullandığını, muhatap kanal ve konuşmacının halkı gerçek bilgilerden haberdar etme amacı gütmemekte, müvekkili hakkında iftira niteliğinde iddialar ortaya atarak müvekkilinin kamuoyunda itibarını zedelemeyi hedeflediğini, kanalda yayınlanan çoğu programda ve konuşmacının katıldığı tüm programlarda sözü bir şekilde müvekkili ve sevenlerine getirmeleri iddialarını destekler mahiyette olduğu, medyanın toplum üzerindeki etkileyici gücü göz önünde bulundurulduğunda söz konusu algı çalışmalarının müvekkilinin kişilik haklarına yönelik zararının boyutlarının daha iyi anlaşılacağı, yargılamanın devam ettiği ve konuşmacının ifadeleri, yargıya intikal eden bir olayda, olayın tek taraflı aktarılmasına, kişilerin kamuoyu nezdinde mahkum edilmesine neden olduğunu belirtmiş, bu durumun 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (b), (c), (ç), (e), (ı), (i) ve (k) bentlerini ihlal eder nitelikte olduğunu ifade etmiştir.
Söz konusu yayında şikayet edilen hususlara ilişkin deşifre metni ve yapılan tespitler aşağıda belirtilmiştir:
Şamil Tayyar: Şimdi bir süredir özellikle paralel yapıyla mücadele bize bir gerçekliği daha ortaya çıkardı. Bunların ağırlıklı olarak emniyette ve yargıda kümelendiklerini, orada konuşlandıklarını görüyoruz. Büyük ölçüde ele geçirdiklerini, son HSYK seçimiyle bu güç bir nebze olsun kırıldı ama varlıkları hayli fazla. Şimdi buna ilişkin tasfiye yapamyorsunuz. Çünkü yargı dediğiniz zaman akan sular duruyor ve orada ciddi bir dirençle karşılaşıyorsunuz, bunu yarmak çok mümkün olmuyor. Geçmişte de yani ergenekonda da balyozda da diğer benzer davalarda da mesela bir çok yere uzandı ama yargıya uzanamadı. Şimdi eğer paralel yapıyla mücadele yargıya uzanmazsa, yargıdaki o beyin takımı tasfiye edilmezse burada amaca ulaşılamaz.
Sunucu: Poliste olduğu gibi, poliste nasıl beyin takımı tasfiye edildi ama bunun yargı ayağı da var diyorsunuz.
Şamil Tayyar: Kesinlikle ama ona girilemedi ama sayın Zühtü Aslan'ın bakın yani aklını ve vicdanını başka odaklara kiralayan insandan yargıç olmaz, savcı olmaz.
Sunucu: Hakim olmaz.
Şamil Tayyar: Çünkü referansı hukuk değil. Referansınız hukuk değilse ve talimatla iş yapıyorsanız siz hukuk adamı değilsiniz. Sadece tetikçi olursunuz, şu anda yargıda Pensilvanya'dan talimat alan çok sayıda tetikçi var. Bunlar sadece sırtlarında cübbe var, kimlikleri var, kağıt üzerinde teorik olarak kanun adamı, hukuk adamı olarak gözüküyorlar ama bunlar birer teröristtir. Bakın çok açık söylüyorum. Pensilvanya'dan talimatla bir örgütün üyesi olarak ve hiçbir hukuki normu referans almadan hareket eden ve bir terör örgütünün üyesi olan bunlar adı ne olursa olsun kağıt üzerinde, bunlar yargıdaki Pensilvanya terör örgütünün bir üyesidir.
Sunucu: Cübbe giymiş teröristtir dediniz.
Şamil Tayyar: Aynen, cübbeli teröristlerdir bunlar. Terörist sadece elinde silah olan adam değildir. Yani atış yaptığınız silah değildir. Bunu kalemle de yapabilirsiniz. Bazen bunu söylediğiniz zaman vay efendim her elinde kalemi olanı terörist mi ilan ediyorsunuz diye. Eğer siz kararınızı terör örgütü üyesinin talimatına göre alıyorsanız ve elinizdeki kalemle bu kararı yazıyorsanız kalem de kalaşnikoftan daha etkili hale gelebilir. Onun için şu anda Pensilvanya terör örgütünün yargıda çok fazlaca terör şeyi var, örgüt üyesi vardır. Çok fazlaca örgüt üyesi vardır, bunlar cübbeli teröristlerdir.
Sunucu: Cübbeli teröristler ve elinde silah olmasına gerek yok, kalaşnikof olmasına gerek yok, elinde kullandığı kalemi bir silah gibi,
Şamil Tayyar: Siz kalemi bir kalaşnikof gibi kullanıyorsanız,
Sunucu: Kullanıyorlar mı peki?
Şamil Tayyar: E tabi canım yani işte yaşıyoruz, uzunca süredir nelerle karşılaştık işte en son iki mahkemenin verdiği karar var gece yarısı, hafta sonu hepsi planlanmış, belirlenmiş ve talimatla harekete geçmiş isimler. Şimdi bunlar bir hukuk adamının yapacağı işler mi? Geçmişte oldu işte, MİT tırlarının durdurulması, 17 Aralık 25 Aralık darbe teşebbüsü yani hükümeti yıkmaya çalıştılar ve bunu neyle yaptılar; bunu yaparken de yine kartvizitlerine güvenerek, ellerindeki kaleme güvenerek, sırtlarındaki cübbeye güvenerek bir darbe teşebbüsünde bulundular(Klip1).
Yukarıdaki ifadeler incelendiğinde; Şamil Tayyar'ın "Paralel Yapı" olarak iddia ve ifade edilen bir yapıya yönelik tartışmalar çerçevesinde çeşitli eleştirilerde bulunduğu, somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadeleri kullanmadığı, yapılan yayının ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu düşünülmektedir. Yapılan şikayete yönelik olarak yukarıda yer alan deşifre metninden de anlaşıldığı gibi müşteki tarafın şikayetinde defalarca dile getirdiği müvekkilinin itibarını ve kişilik haklarını zedeler mahiyette ifadelere rastlanmamıştır. Konuya ilişkin olarak ifade ve basın özgürlüğü bağlamında İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığına dair maddeler yer almaktadır:
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. Yine, T.C. Anayasası’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz. Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır. Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 21.07.2015)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2009/9-180 E., 2009/253 K. nolu içtihat metninde de eleştirinin sınırlarıyla ilgili olarak "Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştiri hakkının kabulü için açıklama veya konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolyısıyla eleştiri demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan onları rahatsız eden heber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır." (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.) ifadeleri yer almıştır.
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Söz konusu yayında konuk Şamil Tayyar, güncel hadiseler ilgili görüşlerini dile getirirken toplumun genelini ilgilendiren ve "Paralel Yapı" olarak ifade edilen bir yapıya yönelik bazı iddia ve yorumlarda bulunmaktadır. Kamuoyuna mal olmuş müessese ve kişilere yöneltilecek eleştiri sınırının daha geniş olacağı, zira kamuoyunu yakından ilgilendiren kurum ve kişilerin tartışılmasının kitlelerin bilgi alma hakkı ve dolayısıyla demokrasi rejiminin işlerliği ile orantılı olduğu çok kereler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında dile getirilmiştir. Bu çerçevede söz konusu açıklama ve yorumların genel olarak ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu düşünülmektedir.
İfade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı düşünüldüğünde, yayın içeriğindeki ifadelerin de bu nitelikte değerlendirilebileceği kanaati oluşmuştur. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 18 inci maddesine göre; kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, kişilerin düzeltme ve cevap hakkından yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmeler ilgili şikayetçi ve ismi geçen şahıslar bakımından muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açıktır. Bu suretle kamuoyunun, olayın taraflarının görüş ve açıklamalarından haberdar olmak suretiyle daha doğru bir şekilde bilgilendirilmesinin sağlanacağı gibi medyanın da kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileyeceği düşünülmektedir.
Sonuç olarak; yukarıdaki hususlar göz önüne alındığında, TGRT Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
Söz konusu yayın ile 6112 sayılı kanuna aykırı bir husus bulunmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe : Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının yukarıda alıntılanan uzman raporunda da ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, bahse konu programda yansıtılan yorumların farklı bakış açılarının kamuoyuyla paylaşılmasının; toplumun bilgi edinme hakkının ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün bir gereği olduğu kanaatine ulaşılmış ve 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır. Kaldı ki, 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği de açıktır.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 57 no.lu karara karşı oy yazısı.
Süleyman DEMİRKAN Şerhidir.