İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 01.09.2015 tarihli ve 1075 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“TGRT Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 04.06.2015 tarihinde saat 21.58'de sunuculuğunu Mehmet Aydın'ın yaptığı "Mehmet Aydın'la Gün Biterken" isimli haber programı ekrana gelmiştir. Söz konusu programa saat 23:30'da Sabah Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı konuk olarak katılmış ve seçimlerle ilgili görüş ve yorumlarını dile getirmiştir.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak 10.07.2015 tarihli yazıdaki dilekçesinde, ilgili programda konuşmacının müvekkili ve sevenlerini çete olmakla suçladığını, muhatap kanal ve konuşmacının halka gerçek bilgilerden haber verme amacı gütmeyerek müvekkili hakkında iftira niteliğinde iddialar ortaya atarak müvekkilinin kamuoyunda itibarını zedelemeyi hedeflediğini belirtmiştir. Program içerisinde basın özgürlüğünün sınırlarının dışına çıkıldığı, yapılan iddiaların gerçek dışı olduğu, bir kısmının tekzip edildiği, müvekkilin kişilik haklarının ihlal edildiği ve yargılamanın devam ettiği belirtilerek bu durumun 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (b), (c), (ç), (e), (ı), (i) ve (k) bentlerini ihlal eder nitelikte olduğunu ifade etmiştir.
Söz konusu yayında şikayet edilen hususlara yönelik ifadelerin bir kısmına ait deşifre metni ve yapılan tespitler aşağıdaki şekildedir:
23:31:36 (Sunucu) Şimdi bu hemen HSYK'nın MİT tırları ile ilgili bir durumu var. Bu 5 savcı ve 3 komutan için koğuşturma izni verildi. Nedir bu olay Allah aşkına?
23:31:44 (Rasim Ozan Kütahyalı) Valla bu olay Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en korkunç olaylardan biridir. Yani bu öyle böyle bir olay değil hatta yani ben bu seçim AK Parti'ye oy vericem ve AK Parti'ye oy vermemin en önemli sebebi bu. Bak AK Parti'de hatalar var mıdır vardır, şeyler yok mudur, eksiklikler yok mudur, vardır. Tek MİT tırları değil genel olarak bu Fethullah Gülen çetesi mevzusudur. Bu çok önemli bir olaydır yani böyle bir olayla Türkiye Cumhuriyeti tarihinde karşılaşılmadı. MİT tırları dediğim olayın kumpasını bi özetleyelim. Burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir politikası var. O da Beşşar Esed'i evet Türkiye Cumhuriyeti devirmek istiyo, böyle bir politikası var. Aynı şekilde oradaki Esed zulmüne uğrayan müslümanlara da destek oluyor. Böyle bi politika var. Bu politikayı sen eleştirebilirsin. Özgür bir ülkede bunlar serbesttir. A işte Türk devleti yanlış yapıyo dersin, Türk hükümeti yanlış yapıyo dersin, Esed bir kahramandır dersin, işte CHP'nin yaptığı gibi. Yani katil ve adi bir diktatör ama ifade özgürlüğüdür, istediğin gibi söyleyebilirsin. Biz Esedi destekliyoruz dersin. Gitti işte, o Ablüllatif Şenerleri de aldılar yanlarına Esed'e yalakalığa gittiler. Herşey, onlar serbesttir, onların hepsi özgür bir demokratik hukuk devletinde ifade özgürlüğüdür. Fakat sen Türk hükümetinin, Türk devletinin bir politikası var, o politikayı sonuna kadar en ağır eleştirirsin fakat bu politika gereği hükümet bi şeyler yapıyor Milli İstihbarat Teşkilatı aracılığıyla. Dünyadaki bütün devletlerin gizli servisleri var. Gizli servisler de bu işlere bakar. Sen bunu bir grup çeteci savcı, bir grup çeteci Jandarma elemanı ve diğer bürokratlar ortaya baştan sona takip ediyorsun, bi tane başçavuş var, bi tane yüzbaşı var, orda telefonlarla arıyorlar. Bizim bu grupta çalışan Yıldıray Oğur da bunu çok güzel yazdı köşesinde. Kimsenin bilmediği telefonu, tam bir kumpas. Burdaki amaç ne? Milli İstihbarat Teşkilatının tırlarını durdurmak, yasadışı şekilde o tırları açmak ve içindeki envanteri dünyaya faş etmek ve bi de burda Türkiye El Kaide'yi destekliyor, Türkiye Işid'i destekliyor propagandasıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni mahkum etmek. Tabi bu yani aptalca bi operasyon. Bu kimlerin kafasından çıktığını da ben tahmin edebiliyorum çünkü bilirim ben o Fethullah Gülen çetesindeki özellikle polis şeflerinin kafasını. Ve ordan bir operasyon. Şimdi burda önce şunu söyleyeyim. Bu aptalca laflar var, efendim Lahey'de yargılanmaktan korkuyo falan. Şimdi bu o kadar komik bir olay ki böyle bir ihtimal yok. Ha Türkiye Esed'e silah gönderiyo olsaydı Lahey'de yargılanabilirdi onu size söyleyim. Türkiye Esed'e silah gönderen bir devlet olsaydı ve bunu gizli kapaklı yapsaydı çok zor olurdu durum ama biz İngiltere, Amerika, bütün bu ülkelerle ortak bunu yapıyoruz. Silahlar da bizim silahlarımız değil silahlar dışarıdan Ankara'ya geliyo, Ankara'dan gidiyo. Onun için dünyada da devlet yetkilileri falan buna gülüyolar. Ama ne oldu? Türk devletine büyük bir imaj operasyonu yapıldı mı yapıldı. Bunu yapan kim? Fethullah Gülen çetesidir ve bu yani bak öyle böyle bi olay değil Mehmet bu. Bu şu an Türkiye'de millet bunun farkında değil siyasi kavgalara bunu verdik. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir örnek yok, bu Türkiye Cumhuriyeti'nin yani olay ne biliyomusun, bi grup Türkiye'de insan var geminin kaptanına düşman. Türkiye Cumhuriyeti gemisinin kaptanı şu an Recep Tayyip Erdoğan. 2019'da seçim var, demokratik yolla indirirsin, 2014'te indiremedi. Bu geminin kaptanı bu adam Recep Tayyip Erdoğan, sen bu geminin kaptanına düşman olabilirsin ama bu gemiye düşman olamazsın. Olursan bunun adı vatana ihanettir(...)
23:37:27 (Rasim Ozan Kütahyalı) Ya Can Dündar kim ya Can Dündar bir piyon. O Can Dündar'ın bir resmi vardır. Arkada bir tane bi adam vardır. O adamlara bakacaksın. Bi resim vardır, o arkada bi kel Göbez vardır, kel Göbez. Bütün bu, paralel çetenin bütün bu propaganda işlerini, bütün bu adamları kucağa alma işlerini açık bak, tam tabir budur. Zaten bana kendisi 2011 yılında Hikmet Çetinkaya ile ilgili bi sohbetimiz oldu, "Hikmet Çetinkaya'yı helva gibi yaptık Allahaşkına dokunma" dedi bana. Bak sanırım burda bunu ilk kez söylüyorum Allahaşkına dokunma" dedi. İsmini anmak istemiyorum millet anlamıştır yani bu Fethullahçı çetenin propoganda sorumlularından biri, Göbez gibi bir adam. Yani Göbez de biliyosun Hitlerin propoganda sorumlusuydu(...)
23:40:50 (Rasim Ozan Kütahyalı) Utku Çakırözer paralel çeteden gelen haberleri yayınlamadığı için Cumhuriyet'ten kovulmuştur. Tıpkı Oral Çalışlar'ın Taraf'tan kovulması gibidir bu. Aynı olaydır(...)
23:43:33 (Rasim Ozan Kütahyalı) Türkiye daha bunu konuşacak Mehmet, daha bunu çok konuşacak. Türkiye önümüzdeki 10 sene daha Fethullah Gülen çetesini konuşacak partilerden bağımsız. Bakma şimdi CHP, MHP, HDP Fethullah Gülen çetesiyle yan yana gözüküyo ama onların da seçmenleri buna müsaade etmez. Çünkü herkesin nefret ettiği bir çete bugün bu. Çünkü bi kere yakmadığı adam kalmamış, KCK'dan zavallı Kürt siyasetçileri içeri attı, devrimci karargah diye bişey uydurdu. O sırada beni arayıp seni devrimci karargah tehdit ediyo diye bana koruma verdiler. Yani komedi, uydurma şeyler kurdular vesaire. Askeri vesayet diye bir olgu vardı bu ülkede, öyle rezil davalara dönüştü ki askeri vesayet, şimdi adamların karşısında bi şey diyemiyoruz. Ha şunu söyleyim yani Fethullahçı çete bu davaları berbat hale getirdi diye bi dönem Türkiye'de askeri vesayet yoktu diye bi şey yok(...)
23:46:11 (Rasim Ozan Kütahyalı) Bu Fethullahçı çete bu paralel örgüt bi sürü şey yaptı asker içinde, polis içinde vesaire. Fakat bunların vatan kavramına hiç bir bağlılığı olmadığını biz bu süreçte öğrendik. Bize denirdi ki efendim bunlar da fazla milliyetçi Kürt meselesinde, değil. Bunlar için tek şey var Gülen çetesinin çıkarları. Gülen çetesinin çıkarlarına uygunsa KCK'dan Kürtlerin hepsini içeri tıkarlar. Gülen çetesinin çıkarlarına uygunsa Kandil'le beraber olup Kürt askerlerini öldürürler. Bu kadar adi bir örgütle karşı karşıyayız. Bu MİT tırları olayı dediğin olay korkunç(...)
00:05:48 (Rasim Ozan Kütahyalı) Bak burada karşılaştığımız manzara tamamen Türkiye'ye bir saldırıdır ve bu savaş 7 Haziran. Ya Türkiye kazanacak 7 Haziran'da ya da bu terör örgütü. Bu başka bi şey değildir artık ve bak hiç daha bırak, Osmanlı'nın tarihinde de böyle bir örgüt yok. Bunu daha evvelki askeri vesayetle, PKK'yla falan kıyaslamayın. Bu öyle böyle bişey değil. Bu devletin içinde 4500 tane savcı hakim var ve bu 4500 tane savcı hakim Pensilvanya'ya bağlı, Türkiye'ye değil. Bak iki tanesi kamikaze gibi oldu şimdi içeri girdi. Bunlar Türkiye'nin aleyhine olacak her kararı verir yani bu kendi istihbarat teşkilatını, kendini devletini rezil edip ya dünyaya. Türkiye onun için, Türkiye, biz dünyada aktör olmaya çalışıyoruz. Daha içerde bu devlet yapısıyla dışarıya nereye bakıyosun yani(...)
Söz konusu yayında konuk Rasim Ozan Kütahyalı'nın MİT tırlarının durdurulması ile ilgili son mahkeme kararı ve seçimlere ilişkin görüşlerini dile getirdiği görülmektedir. Kütahyalı'nın, "Paralel Yapı" olarak iddia ve ifade edilen bir yapıya yönelik tartışmalar çerçevesinde çeşitli eleştirilerde bulunduğu, somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadeleri kullanmadığı, yapılan yayının ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu düşünülmektedir.
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 22.07.2015). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 16.06.2015)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2009/9-180 E., 2009/253 K. nolu içtihat metninde de eleştirinin sınırlarıyla ilgili olarak "Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştiri hakkının kabulü için açıklama veya konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolyısıyla eleştiri demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan onları rahatsız eden heber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır." (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.) ifadeleri yer almıştır.
Söz konusu yayında konuk Rasim Ozan Kütahyalı, seçimlerle ilgili görüşlerini dile getirirken toplumun genelini ilgilendiren ve "Paralel Yapı" olarak ifade edilen bir yapıya yönelik bazı iddia ve yorumlarda bulunmaktadır. Kamuoyuna mal olmuş müessese ve kişilere yöneltilecek eleştiri sınırının daha geniş olacağı, zira kamuoyunu yakından ilgilendiren kurum ve kişilerin tartışılmasının kitlelerin bilgi alma hakkı ve dolayısıyla demokrasi rejiminin işlerliği ile orantılı olduğu çok kereler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında dile getirilmiştir. Bu çerçevede söz konusu açıklama ve yorumların genel olarak ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu düşünülmektedir.
İfade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı düşünüldüğünde, yayın içeriğindeki ifadelerin de bu nitelikte değerlendirilebileceği kanaati oluşmuştur. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 18 inci maddesine göre; kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, kişilerin düzeltme ve cevap hakkından yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmeler ilgili şikayetçi ve ismi geçen şahıslar bakımından muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açıktır. Bu suretle kamuoyunun, olayın taraflarının görüş ve açıklamalarından haberdar olmak suretiyle daha doğru bir şekilde bilgilendirilmesinin sağlanacağı gibi medyanın da kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileyeceği düşünülmektedir.
Sonuç olarak; yukarıdaki hususlar göz önüne alındığında, TGRT Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.”
Şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Kuruluşun yayınladığı programda, 6112 sayılı Kanun hükümlerinin ihlal edilmediği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Her ne kadar İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı raporunda 6112 sayılı Kanun hükümlerinin ihlal edilmediği belirtilmiş ise de, yayında sarf edilen sözlerin eleştiri sınırlarını aştığı değerlendirilmiş ve bu itibarla, 6112 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ilk defa ihlali nedeniyle, Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca, anılan Yayın Kuruluşu hakkında “Uyarı” yaptırımının uygulanması gerektiği, kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere;
TGRT HABER logosuyla yayın yapan TGRT HABER TELEVİZYON A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendindeki; İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." hükmünün ihlali nedeniyle, aynı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre “UYARI” YAPTIRIMININ UYGULANMASINA, aynı yayın ilkesinin tekraren ihlali halinde, Kanunun 32 nci maddesinin İkinci fıkrasında yer alan; “Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlalin tekrarı halinde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası yaptırımı uygulanacağının yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyeleri Hamit ERSOY, İlhan YERLİKAYA, Taha YÜCEL ve Nurullah ÖZTÜRK’ün karşı oylarıyla, oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.10.2015 gün ve 43 sayılı toplantıda aldığı 58 no.lu karara karşı oy yazısı.
Taha YÜCEL Şerhidir.