İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 19.10.2015 tarihli ve 1595 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“A Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 29.09.2015 tarihinde saat 22:00'de sunuculuğunu Salih NAYMAN'ın yaptığı "Memleket Meselesi" adlı program yayınlanmıştır. Gündemdeki gelişmelerin değerlendirildiği programa milletvekili Ravza KAVAKÇI KAN, milletvekili Mehmet METİNER, gazeteci Cem KÜÇÜK ve sosyolog Erol ERDOĞAN konuk olarak katılmışlardır.
DTV Haber ve Görsel Yayıncılık A.Ş., Doruk Televizyon ve Radyo Yayıncılık A.Ş., Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş. ve Aydın DOĞAN vekili Av. Aslıhan DURMAZ 05.10.2015 tarih ve 30358 sayılı yazı ile Üst Kurula başvurarak A Haber adlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 29.09.2015 tarihinde saat 22.00'de yayınlanan söz konusu programda Aydın DOĞAN ve Doğan Medya Grubu aleyhine hukuka aykırı, kişilik haklarını ve RTÜK yayın ilkelerini ihlal eden yayın yapıldığını ve yayın kuruluşu aleyhine yaptırım uygulanması talebinin gereğinin yapılmasını ifade etmiştir.
Söz konusu yayın incelenmiş olup, şikayet edilen hususlara, bu hususlara ilişkin deşifre metnine ve yapılan tespitlere aşağıda yer verilmiştir.
İlgi başvuruda şikayet edilen konu ve ifadeler şunlardır;
* Haber seslenmesi: Medya, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları milli iradeye, darbelere nasıl zemin hazırladı? Terör örgütü PKK'nın okulları boykot çağrısı ne anlama geliyor? Az sonra Memleket Meselesi'nde.
* Salih NAYMAN: Çünkü, rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU'nun da yine aynı konu hakkında Aydın DOĞAN'la bir görüşmelerinden ve o görüşmede Aydın DOĞAN'ın siyaseti dizayn çabasından bahsettiği o röportaja gidelim devam edelim efendim.
* Salih NAYMAN: Telefonla bir bağlantıyla bile iş teklif ettiğinde reddeden NAZLI ILICAK'ın da Aydın DOĞAN'ın bu konudaki faaliyetleriyle ilgili sözlerini bir hatırlayalım devam edelim efendim.
* Salih NAYMAN: Bir dönem hükümetler yıkmakla övünen Aydın DOĞAN, bu itirafı sadece Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'a değil, Yeni Şafak'ın sahipleri Ahmet ALBAYRAK ve Nuri ALBAYRAK'a da yaptı.
* Mehmet METİNER: Yani Kelkit'ten de Kasımpaşa'dan da yiğit insanlar çıkar. Aydın DOĞAN'ın Kasımpaşa'nın karşısına Kelkit'i yerleştirmesine gerek yok. Kelkitlilerin arkasına sığınmasına da gerek yok. Çünkü, Kelkitli yiğitler Aydın DOĞAN'ın kendilerini anmasından bile rahatsızlık duyarlar. Yani Aydın DOĞAN kimi kandırıyor? Edep sınırlarını aşıyor yani, haddini bilecek Aydın DOĞAN. Onun tırnaklarını da dişlerini de sökmesini biliriz yani. Haddini bilecek. Sayın Cumhurbaşkanı'na yalancılık suçlamasında bulunmak Aydın DOĞAN'ın boyunu aşıyor.
* Mehmet METİNER: Aydın DOĞAN, iki terör örgütüne birden sahipleniyor. Pensilvanya Terör Örgütü'ne ve dış destekli olduğunu bildiğimiz PKK'ya.
* Ravza KAVAKÇI KAN: Çünkü biz sayın Cumhurbaşkanımızı, DOĞAN'a bırakmayacağız.
* Mehmet METİNER: Recep Tayyip ERDOĞAN'ın geçmişine baksınlar, bir gün yalan söylediğini kimse gösteremez. Dolayısıyla kimin yalancı olduğu ortada.
Programın devamında Yeni ŞAFAK gazetesinin bir önceki gün ki manşeti de sunucu tarafından okunmuştur. Söz konusu manşet ve içeriği sunucunun: "Yeni Şafak gazetesini dünkü sayısına bakalım. "Hükümeti ben yıktım". İşte AYDIN DOĞAN'ın itirafları sürmanşetiyle çıkmıştı. Sürmanşetiyle:Bir dönem hükümetler yıkmakla övünen Aydın DOĞAN, bu itiraf sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'a değil, Yeni Şafak'ın sahipleri Ahmet ALBAYRAK ve Nuri ALBAYRAK'a da yaptı Doğan 2000 yılında görüştüğü Ahmet ALBAYRAK ve Nuri ALBAYRAK'a REFAHYOL hükümetini ben yıktım dedi.(Yeni Şafak gazetesinin manşeti okunuyor)(Birçok yayın organında buna benzer ifadeler var)" şeklindeki sözleriyle izleyicilere aktarılmıştır.(Klip -5- Yeni Şafak manşeti)
Sunucunun: Sayın Aydın DOĞAN'ın yaptığı o mektup çıkışının, Kelkitliyim çıkışının altında ne vardı? Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın söylediği gibi itirafların başlaması için bir neden mi oldu? Neydi ? Bunu bir hızlıca kısa kısa o mektubu değerlendirerek başlayıp sonrasında da devamını getirmek isterim" ifadeleriyle sözü Mehmet METİNER'e bırakmıştır. Mehmet METİNER bu konuya"Yani Kelkit'ten de Kasımpaşa'dan da yiğit insanlar çıkar. Aydın DOĞAN'ın Kasımpaşa'nın karşısına Kelkit'i yerleştirmesine gerek yok. Kelkitlilerin arkasına sığınmasına da gerek yok. Çünkü, Kelkitli yiğitler Aydın DOĞAN'ın kendilerini anmasından bile rahatsızlık duyarlar. Yani yiğitlik bahsinde bir defa konuşmasın...Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi konuştukça batıyor. Yalanları ortaya çıkıyor. Özer UÇURAN ÇİLLER hala hayatta. Buradan kendisine sesleniyorum. Aydın DOĞAN'ın hükümeti nasıl kurduğunu, kurdurttuğunu, kimlerin bakan olup olmadığı konusunda kendisinin nasıl uyguladığını çıkıp açıklasın. Yani Aydın DOĞAN kimi kandırıyor.? Edep sınırlarını aşıyor yani, haddini bilecek Aydın DOĞAN. Onun tırnaklarını da dişlerini de sökmesini biliriz yani. Haddini bilecek, sayın Cumhurbaşkanı'na yalancılık suçlamasında bulunmak Aydın DOĞAN'ın boyunu aşıyor... Seçilmiş bir Cumhurbaşkanına yalancısın anlamına gelebilecek sözlerde bulunmayacak. Bulunuyorsa... Sen darbecisin bir defa ya. İnsanda biraz arlanma duygusu olur ya. Utanma duygusu olur ya. Senin arşivlerine girdiğin zaman görürsün ya... 28 Şubat sürecinde attığın başlıklar belli ya..."şeklindeki sözleriyle cevap vermiştir.(Klip -6- Mehmet METİNER)
(Raporun bu bölümünde söz konusu diğer ifadelerin deşifre metinlerine yer verilmiştir.)
Şikayet dilekçesinde "A Haber logolu yayın kuruluşunda Aydın DOĞAN ve Doğan Medya Grubu hakkında karalayıcı, küçük düşürücü, kişiliği zedeleyici ve gerçeğe aykırı yayın yapılmaktadır" denilmektedir. Buna gerekçe olarak da program içerisinde"Medya, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları milli iradeye, darbelere nasıl zemin hazırladı?,"Aydın DOĞAN'ın siyaseti dizayn çabasından bahsettiği o röportajına geçelim", "hükümetler yıkmakla övünen Aydın DOĞAN, falan kişilere de bu itirafı yaptı"ifadelerigösterilmekte, bu ifadelerin gerçeğe aykırı olduğu ve kasıtlı bir şekilde yayınlandığı ifade edilmektedir. Ayrıca dilekçe de program içerisinde Aydın DOĞAN'ın Cumhurbaşkanına yalancı dediği iddia edilmekte, bu şekilde de izleyici ve kamuoyunun Aydın DOĞAN ve Doğan Holding'e karşı haksız ve hukuksuz bir şekilde cehpe almaya zorlandığı iddia edilmektedir.
Söz konusu yorum programı incelendiğinde temel olarak Aydın DOĞAN'ın Cumhurbaşkanına yazmış olduğu mektup konusu üzerinde durulduğu görülmektedir. Klip -2'den de görüleceği üzere Cumhurbaşkanı yaptığı bir konuşmada Aydın DOĞAN ile arasında geçen bir diyalogdan bahsetmektedir. Cumhurbaşkanı, Aydın DOĞAN'ın kendisine ""Sayın ÖZAL "Medyayla da olmaz, onsuz olmaz." bana bunu söyledi. Tansu hanım zaten bizlerle baş edemedi." sözlerini kullandığını söylemektedir. Aydın DOĞAN ise Cumhurbaşkanına yazdığı mektupta aralarında böyle bir diyalog gerçekleşmediğini ifade etmektedir. Program yorumcuları da bu konu üzerinden ve geçmişte yaşadıkları deneyimlerden hareketle çeşitli örnekler de vererek Aydın DOĞAN'ı eleştirdikleri görülmektedir.
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10'uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (AvrupaİnsanHaklarıSözleşmesi,http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 07.10.2015). Anayasa’nın 25'inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26'ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28'inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3'üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28'inci vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3'üncü maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde“İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum"olamaz. Sözleşme'nin 10'uncu maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Mezkur Yargıtay kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Söz konusu yayın incelendiğinde program konuklarının, kamuoyunda 28 Şubat süreci olarak da bilinen süreçte Aydın DOĞAN'ın sahip olduğu medya organlarının belli oranda etkisi olduğu konusunda yukarıda deşifresi bulunan iddia, yorum ve öngörüleri ile cevap verdiği görülmüştür. Aydın DOĞAN'ın yıllardır medya sektöründe bulunan birisi olarak artık kamuoyuna mal olmuş bir şahsiyet olduğu düşünüldüğünde, kendisinin Cumhurbaşkanına Conrad Otel'de sarf ettiği sözlerle ilgili konunun; bir kaç haftadır üzerinde konuşulan, haber değeri bulunan ve kamuoyunun ilgisini çekebilecek nitelikte bir husus olduğu; gazete manşetlerinde yer alan ve haber değeri taşıyan konuların bir yorum programı içinde gazeteciler ve o dönemi yaşamış kişiler tarafından irdelenmesi ve yorumlanmasının doğal karşılanabilir bir durum olduğu düşünülmektedir. Program içinde Aydın DOĞAN'a ve şahsına ait medya organlarına yönelik olarak küçültücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin kullanılmadığı fakat bazı eleştiri ve iddialara yer verildiği bunların ise haber değeri taşıdığı ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Raporumuza temel teşkil eden ulusal ve uluslar arası hukuk uygulamalarında görülebileceği üzere abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberlerin dahi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği düşünüldüğünde söz konusu yayında kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğu kanaati oluşmuştur. Şikayete konu hususlarda program katılımcıları tarafından kullanılan ifadeler irdelendiğinde, nesnel bir değerlendirmeyle ağır eleştiri niteliğini taşıdığı ve güncel bir tartışma konusu olması nedeniyle de üzerinde kamu yararı olduğu, kamuoyunun gündemini oluşturan konuyla ilgili tartışmalara katkısının olduğu, dolayısıyla ifade özgürlüğünün geniş yorumlanması gerektiği değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak; bu hususlar göz önüne alındığında; A HABER logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus bulunmadığı değerlendirilmektedir.”
Şeklindeki değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Söz konusu yayınla, 6112 sayılı Kanun'un herhangi bir hükmünün ihlal edilmediği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Üst Kurulun 15.12.2015 tarih ve 2015/54 sayılı toplantısında karar yeter sayısına ulaşılamadığı anlaşılmakla,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Her ne kadar ilgili Uzman raporu ve Daire Başkanlığı tarafından anılan yayında kullanılan ifadelerin nesnel bir değerlendirmeyle ağır eleştiri niteliğini taşıdığı ve güncel bir tartışma konusu olması nedeniyle de üzerinde kamu yararı olduğu, kamuoyunun gündemini oluşturan konuyla ilgili tartışmalara katkısının olduğu, dolayısıyla ifade özgürlüğünün geniş yorumlanması gerektiği değerlendirilerek, söz konusu yayınla, 6112 sayılı Kanun'un herhangi bir hükmünün ihlal edilmediği kanaati belirtilmiş ise de,
Bahse konu "Memleket Meselesi" adlı programda, Cumhurbaşkanı’nın, Aydın DOĞAN'ın kendisine ""Sayın ÖZAL "Medyayla da olmaz, onsuz olmaz." bana bunu söyledi. Tansu hanım zaten bizlerle baş edemedi." sözlerini kullandığı iddiası ekseninde, program yorumcularının bu konu üzerinden ve geçmişte yaşadıkları deneyimlerden hareketle çeşitli örnekler de vererek Aydın DOĞAN'ı eleştirdikleri görülmekle birlikte, bu yorum ve eleştirilerin zaman zaman eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ifadeler içerir bir hal aldığı gözlemlenmiştir.
Mesela; anılan program konuklarından, Mehmet METİNER’in;
“Yani Kelkit'ten de Kasımpaşa'dan da yiğit insanlar çıkar. Aydın DOĞAN'ın Kasımpaşa'nın karşısına Kelkit'i yerleştirmesine gerek yok. Kelkitlilerin arkasına sığınmasına da gerek yok. Çünkü, Kelkitli yiğitler Aydın DOĞAN'ın kendilerini anmasından bile rahatsızlık duyarlar. Yani Aydın DOĞAN kimi kandırıyor? Edep sınırlarını aşıyor yani, haddini bilecek Aydın DOĞAN. ONUN TIRNAKLARINI DA DİŞLERİNİ DE SÖKMESİNİ BİLİRİZ YANİ. HADDİNİ BİLECEK. Sayın Cumhurbaşkanı'na yalancılık suçlamasında bulunmak Aydın DOĞAN'ın boyunu aşıyor.”
İfadelerini içeren konuşmasında;
“ONUN TIRNAKLARINI DA DİŞLERİNİ DE SÖKMESİNİ BİLİRİZ YANİ. HADDİNİ BİLECEK.”
Şeklindeki ifadelerinin, eleştiri sınırlarını aştığı, insan onuruyla bağdaşmayacak nitelikte ve aşağılayıcı olduğu değerlendirilmiştir.
Bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendindeki; “Yayın hizmetleri, insan onuruna …, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” Hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Anılan kuruluşa 30.03.2015 tarihli yayını nedeniyle evvelce 09.04.2015 tarih ve 2015/17 sayılı toplantısında alınan 4 nolu Üst Kurul Kararlarıyla 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi uyarınca uyarı yaptırımı uygulandığı Üst Kurul kayıtlarından anlaşılmıştır.
Bu itibarla; aynı hükmün tekraren ihlali nedeniyle, Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca, anılan Yayın Kuruluşu hakkında “İdari Para Cezası” yaptırımının uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; A HABER logosuyla yayın yapan “TURKUVAZ MEDYA YAYIN HİZMETLERİ A.Ş.” unvanlı kuruluş hakkında; 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; “Yayın hizmetleri, insan onuruna .… kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” ilkesinin tekraren ihlali nedeniyle, 32 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca;
1- İhlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2015 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 2.255.230,49 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde bir oranı (%1) 22.552,00 TL. İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
2- İdari para cezasının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Ankara Kamu Girişimci Şubesi TR98 0001 0025 3300 9999 9951 93 no’lu hesabına “6112 sayılı Kanunun 32 nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiği veya 6112 sayılı Kanunun 32 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
Üst Kurul Başkanı İlhan YERLİKAYA ile Üst Kurul Üyeleri Hamit ERSOY, Nurullah ÖZTÜRK ve Taha YÜCEL’in karşı oyları, oy çokluğu ile karar verildi.