Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 19. Kuruluş Yıldönümü kutlandı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 19. Kuruluş yıldönümü, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın teşrifleriyle kutlandı. Üst Kurulun Ankara’daki merkezinde düzenlenen kutlama etkinliğine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Başkan Vekili Taha Yücel, Üst Kurul Üyeleri Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, Dr. A. Vahap Darendeli, Dr. Hamit Ersoy, Hülya Alp, Esat Çıplak, Süleyman Demirkan ve Doç. Dr. Ahmet Yıldırım ile Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, TRT Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çiftçi, RATEM Başkanı Dursun Güleryüz ve kurum çalışanları katıldılar.
Görsel ve işitsel medya sektörünü AB müktesebatına uyumlu şekilde düzenleyen 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un, 3 Mart 2011'de yürürlüğe girmesiyle frekans tahsislerinin yapılması konusunda önemli bir adımın atılmış olduğunu hatırlatan Dursun, şunları söyledi:
"Yasal düzenlemenin ardından ikincil düzenlemeler kapsamında, yönetmelikleri hazırlandı, sayısal yayıncılığa geçiş çerçevesinde frekans planlaması gerçekleştirdi, karasal sayısal frekansların tahsisi için hazırlıklar tamamlandı ve bu alandaki lisansların verile bilinmesi için sıralama ihalesine başlandı. Ulusal karasal yayınlar için HD genel, SD genel ve HD tematik, SD tematik sıralama ihaleleri gerçekleştirildi. Şu an itibarıyla bu hafta içinde bölgesel yayınlar için ihaleler sonuçlandırılacak. Yarın bölgeseller sona erecek. Önümüzdeki günlerde de yerel kuruluşların lisan taleplerine yönelik ihaleler yapılacak ve böylece 19 yıldır gerçekleştirilemeyen ihaleler gerçekleştirilecek. Bu önemli bir gelişmedir. Bu başarıyı elde etmemizde katkısı olan herkese teşekkür etmeyi bir borç bilirim."
Dursun, sıralama ihalelerinin ardından sayısal yayıncılığa geçilmesine yönelik sürecin başlayacağını belirterek, yaklaşık 2 yıl boyunca analog ve sayısal TV yayınlarının birlikte yapılacağını, bu sürenin sonunda yani 2015'in ilk yarasında Türkiye'de analog yayınlara son verilerek, tamamen sayısal yayıncılığa geçileceğini söyledi.
Görsel ve işitsel medya sektörünün 1990'lı yıllardan itibaren oldukça belirgin bir gelişme gösterdiğini ifade eden Dursun, "Sektör için en önemli hususun ticari iletişimdeki gelişme olduğu tartışmasızdır. Zira medya hizmet sağlayıcılarının ayakta durmalarında sağlayan en önemli husus reklam gelirlerinin kendilerine sağladığı imkanlardır. 2011 yılında 2 milyar 460 milyon lira civarında olan yayıncıların beyan ettikleri toplam reklam gelirleri 2012'de yüzde 8 büyüyerek, 2 milyar 669 milyon liraya yükseldi. 2009'dan bu yana sağlıklı bir şekilde reklam pastasının büyüdüğü dikkatimizi çekiyor. Elbette ülke ekonomisinin büyümesi aynı zaman da reklam pastasının büyümesini de sağlıyor" diye konuştu.
Sektördeki büyümenin görüldüğü diğer bir alanında prodüksiyon alanı olduğunu, özellikle beğeniyle izlenen Türk dizilerinin Balkanlar ve Ortadoğu başta olmak üzere yurt dışında büyük ilgi gördüğünü dile getiren Dursun, yerli yapım dizilerin ihracat kalemine dönüştüğünü söyledi.
RTÜK'ün yayıncılıkla ilgili uluslararası platformlarda Türkiye'yi temsil etmesinin yanında Karadeniz Yayıncılık Düzenleyici Kurullar Formu ile İslam Ülkeleri Yayıncılık Düzenleyici Otoriteler Formunun kuruluşunu da sağlayarak genel sekreterliğini üstlendiğini bildiren RTÜK Başkanı Dursun, şunları kaydetti:
"Bugün ülkemizde karasaldan, uydudan, kablo ortamında yayın yapan 500'ün üzerinde televizyon, bin 100 civarında da radyo yayın kuruluşu var. Sayının bu kadar yüksek olması çoğulculuğu ifade etmesinin yanında finansman kaynağı sorununu da beraberinde getiriyor. Türkiye ekonomisinin yapısı bu kadar kurumun sağlıklı bir şekilde ayakta durmasına pek imkan vermiyor. Bu nedenle birçok yayın kuruluşu içerik üretmekte zorlanıyor."
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun hem düzenlemeyi hem de denetlemeyi yürüten bir kurum olduğunu anımsatan Dursun, RTÜK'e yapılan eleştiriler ile ilgili şunları söyledi:
"Ceza verdiğimiz zaman ayrı, vermediğimiz zaman ayrı eleştiriliyoruz. Biz hiçbir şekilde bir sansür kurulu değiliz. Bir program yayınlanmadan önce denetleme yetkisine haiz değiliz. Bir program yayınlanır sonra bizim denetlememiz söz konusu oluyor. Hele bir programın yayından kaldırılması bizim asla yetkimiz olan bir konu değil. Son dönemde kurul olarak uyguladığımız müeyyide karalarının büyük bölümü reklam ihlalleri oluşturuyor. Özellikle bitkisel ilaçların her hastalığı iyileştirdiği büyük yanılgı oluşturuyor. Diğer kurumlarla işbirliği yapılması bu konudaki mücadelede olumlu sonuç verecektir."
Daha sonra kürsüye gelen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Radyo Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK) kuruluşunun 19. yıl dönümü dolayısıyla kurumun toplantı salonunda düzenlenen törende, kutlamaların kurumların dar da olsa kendi salonlarında yapılmasını daha samimi bulduğunu söyledi.
RTÜK'ün kuruluş yıl dönümü için hazırlanan sinevizyonda medyada, toplumda, siyasetçilerin dilinde RTÜK'ün nasıl eleştirildiğini izlediklerini anlatan Arınç, ne kadar haksızlık edildiğini yakından bildiğini söyledi.
Arınç, iki yıl önce çıkardıkları 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un RTÜK'te dönüm noktası olduğunu ifade ederek, "Bu yasa çıkmamış olsaydı, bugün geldiğimiz noktaya gelemeyecektik. Bugün hala biz boş şeylerle uğraşan veya görevini ihmal eden bir kurum halinde duracaktık" diye konuştu.
İkincil düzenlemelerin, ihalelerin yapıldığını ifade eden Arınç, "Hamdolsun böylesine çanak rezaletinden koparak herkesin rahatlıkla çeşitli yayınları izleyebileceği, her yerde yüksek çözünürlükte televizyon izleyebileceği bir noktaya adım adım geldik" dedi.
Kablolu uydu ortamlarında yayın yapan kuruluşlara lisansları verilmekle birlikte karasal ortamda yayın yapan kuruluşlara lisanlarını veremediklerini dile getiren Arınç, Türkiye'nin yasal düzenleme eksikliği nedeniyle bu konuda geri kaldığını ifade etti.
Arınç, yeni kanun AB müktesebatına uygun hazırlanınca kendilerine belli süreler koyduklarını ve bu sürelerde yapacakları çalışmaları belirlediklerini kaydetti.
Kanunda öngörülen şekilde geçiş sürecinin planlandığını ve ulusal karasal sayısal televizyon yayın lisansı sıralama ihalesinin 16, 17, 18 Nisan 2013'te yapıldığını dile getiren Arınç, devletin şu an itibarıyla 900 milyon lira civarında gelir elde ettiğini bildirdi.
Böylece 2 yıllık sürecin sonunda üç aşama kaydedildiğini ve bunların başarıyla sonuçlandığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
"Birincisi, karasal yayıncılıkta 1990'dan bu yana devam eden fiili durum sona erdirildi ve lisanslı döneme geçiş yolunda adımlar atıldı. Yerel ihaleler tamamlanırsa, yayın kuruluşlarına yayın lisansları verilecektir. Artık ihaleyi kazanıp lisansını alan kuruluşlar için hiç kimse, ülkenin milli kaynağı frekansları bedava kullandığı iddiasında bulunamayacak, kuruluşlar ihale sonucundaki sıralamaya göre yerlerini seçmiş olacak.
İkincisi, bu ihaleyle karasal yayıncılıkta teknolojik dönüşümün gerçekleştirilmesi ve karasal sayısal yayıncılığa geçiş için gereken en önemli adım atılmıştır. Şimdi ülke genelinde karasal sayısal yayınları iletecek vericilerin kurulması aşamasına gelinmiştir. 2015'e kadar Türkiye il il karasal sayısal televizyon yayınına geçecektir. 6 Mart'ta deneme yayını Ankara'da başlamıştır. Ankara'nın karasal sayısal yayına geçiş tarihi Aralık 2013'tür."
Bir taraftan karasal sayısal yayına geçilirken bir taraftan da karasal analog yayınların son bulacağına işaret eden Arınç, "Böylece vatandaşlarımız karasal sayısal yayıncılığın getirdiği olanaklara kavuşacaktır. Yüksek çözünürlüklü yayınlar ücretsiz izlenebilecek, yayın kirliliği olmaksızın, çanak anten gerekmeksizin, sadece bir çubuk antenle evlerde çok sayıda kanal birden izlenebilir hale gelecektir" dedi.
İhaleyle kaydedilen üçüncü aşamanın, devletin 19 yıldır gelir temin edemediği kanal ve frekanslardan ilk kez bu dönem 1 milyar liraya yakın gelirin elde edilmesi olduğunu vurgulayan Arınç, atıl durumdaki bir kaynağın ekonomiye kazandırıldığını ifade etti.
Yapılan son ihalelerle en kısa süre içinde görsel medyanın fiziki şartlarını en iyi aşamaya taşıyacaklarını belirten Arınç, ancak fiziki olanaklarla birlikte görsel medyada içeriğin de geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bu konuda ciddi çalışmalar yaptıklarını anlatan Arınç, özellikle çocukların televizyondan gereğince uzak kalabilmeleri için tedbirler aldıklarını söyledi.
Akıllı semboller, hatırlatmalar ve diğer çalışmalara rağmen televizyonun faydalarıyla birlikte ortaya çıkan zararlarını istedikleri seviyeye indiremediklerini ifade eden Arınç, kasımda düzenleyecekleri "1. Uluslararası Çocuk ve Medya Kongresi’nde medyanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesine yönelik çözümleri masaya yatıracaklarını belirtti.
"Çocuklara hatırlatmalar yapılsa da televizyon sadece onları değil gençleri, yetişkinleri ve aileleri yönlendiren ve değiştiren bir etkiye sahiptir. Günde 3 saatten fazla izlenen televizyon, sadece çocukların değil hepimizin en iyi arkadaşı halini almıştır" diyen Arınç, sadece çocuklar için değil yetişkinler için de belli uyarıların yapılmasının faydalı olacağını düşündüğünü dile getirdi.
Arınç, "Çocuklarımıza, eşimize, komşularımıza ve dostlarımıza televizyon kadar vakit ayırmıyorsak, çocuklarımızdan önce bizlerin bu hatırlatmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
-"Alkol, sanki her ailenin evinin parçasıymış gibi gösteriliyor"-
Televizyonun kötü alışkanlık olarak sayılan bazı ürünlerin pazarlanabildiği ve teşvik edildiği bir platform olduğunu belirten Arınç, ancak bu süreç iyi işletilirse, televizyonun toplumda çok faydalı sonuçları da ortaya çıkarabileceğini bildirdi.
Sigaranın zararlarının anlatılması ve kullanımının azaltılması konusunda görsel medya ve ilgili kurumların çok iyi bir iş başardıklarını vurgulayan Arınç, hem kamu spotları hem de dizilerden, programlardan sigaranın çıkarılmasının, eski film veya dizilerde sigaranın buzlanması işleminin sigarayla mücadele konusunda toplumu etkileyen en önemli faaliyet olduğunu kaydetti.
Bu başarılı örneğe rağmen sigara konusunda gösterilen hassasiyetin, alkol ve benzeri ürünlerde gösterilmediğini ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
"Alkol de sigara gibi gençlerimize, insanımıza zararı olan bir üründür. Buna rağmen her akşam yayınlanan dizilerde, sigaranın yerini bol bol alkol şişeleri alıyor. Alkol reklamı yasak olmasına rağmen, dizilerin çoğunda alkol buzlanmadığı için sıradan tüketilen bir içecek haline geldi. Son haftalarda yayınlanan bir ankete göre vatandaşlarımız, yüzde 80'in üzerinde oranla 'Alkol içmiyorum' demesine rağmen, özellikle dizilerimizde alkol sanki her ailenin evinin bir parçasıymış gibi gösteriliyor. Dizilerimizde, aile sofralarında alkolün sıradanlaştırılması, sigaranın zararlarını anlattığımız bir ortamda başka bir zararlı ürün sorununun da oluşmasına yol açıyor.
Elbette vatandaşlarımız hür iradeleriyle hangi içeceği içmek istiyorlarsa içebilir. Ancak sağlığa ve topluma zararlı bir içeceğin, ürün ismi vermeden aleni olarak özendirilmesi ve toplumda bu ürünlerin tüketimine yönelik teşvik yapılması doğru değildir. Bu konuda, RTÜK'ün yasaklama veya cezalandırma işleminden ziyade, görsel medyanın daha hassas olması ve ticari kaygılarla toplumun hassasiyetlerini de dikkate alması gerekmektedir."
Arınç, bu ve benzeri sorunlarla ilgili şikayetlerin programın ana sponsoruna iletilebileceği bir platform oluşturulmasına yönelik çalışmaları anlamlı bulduğunu bildirdi.
RTÜK'ün geçen yıl yayın ihlalinde bulunan kuruluşlara 12 milyon lira idari para cezası verdiğine de değinen Arınç, cezalandırmanın onayladıkları bir durum olmadığına işaret etti.
Ancak para cezalarına rağmen yayınlarla ilgili sorunların devam ettiğini belirten Arınç, özellikle yayınlarda aile değerlerini yıpratıcı unsurların yoğun şikayet ve tepkilere yol açtığını ifade etti.
Üst Kurul'un yayın ihlalleri karşısında sadece yaptırım uygulamakla kalmayıp ortak düzenleme ve ortak denetim anlayışı çerçevesinde daha yapıcı yollara başvurduğunu ve sonuç aldığını belirten Arınç, geçen yılın aralık ayında spor programlarında yaşanan yayın ihlalleri nedeniyle sporda şiddetin önlenmesine yönelik süreç başlatıldığını ve bu sürecin sonunda spor programlarında uyulacak rehber ilkelerin belirlendiğini söyledi.
Bu ilkelerin ulusal televizyon kanallarının çatı kuruluşu olan Televizyon Yayıncıları Derneğince yönetim kurulu kararı haline getirildiğini ifade eden Arınç, "Bu ilkelere aykırı yayın yapan spor programcıları karşılarında sadece RTÜK'ü değil aynı zamanda kanal yönetimini bulacaklardır" dedi.
Arınç, sigarayla mücadele konusunda atılan olumlu adımları anlatarak, otobüs yolculuğunda sigara içilmesinin yaşattığı zor duruma değindi.
Kapalı yerlerde sigara içmenin yasaklanmasının Türkiye'yi örnek ülke haline getirdiğini vurgulayan Arınç, anayasada gençleri kötü alışkanlıktan, uyuşturucudan kurtarmak için devletin alacağı önlemlerden bahsedildiğini belirtti.
Sigaranın kötü bir alışkanlık olduğunu ve vücuda zararları bulunduğunu dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
"Şüphesiz alkol de bunlardan birisi. Kapıyı açar açmaz insanın şişeye sarılması, merhaba dedikten sonra hemen elindeki kadehle içki sunması, hangi toplumun değerlerini gösteriyor veya neyi bize anlatmak istiyor. Toplumda ilgiyle takip edilen diziler var. Bu dizilerin arka planında başka unsurların yattığını da biliyoruz. Mesela çok meşhur birisinin, adeta o dizilerde insanın nefes almadan seyrettiği birilerinin sık sık alkole, kadehe elini sürmesi, şişeyle arkadaş olması, acaba o karakterin o dizide yaptığı rolle mi ilgilidir yoksa gizli sponsorların cebine doldurdukları parayla bizim reklamımızı yap demesiyle mi ilgilidir. İsim vererek söylemiyorum. Ama bu tipler herkesin malumudur. Biz bu tiplerle mücadele etmiyoruz, onların vermek istedikleri mesajın topluma neye mal olacağını bildiğimiz için bir şeyler göstermeye çalışıyoruz."
Herkesi alkolik yapmaya, alkol tüketimini artırmaya yönelik öylesine güçlü, cepleri dolgun birileri vardır ki sırf bazı dizilerde reklam unsuru olsun, rol model olsun diye birilerine özel roller verilmiş olabilir. Bunu bir kenarda düşünmemiz lazım. Kimdir bunlar derseniz, kulaklarınıza üfleyeceğim birkaç tane isim olabilir. Ama bu dizilere biraz bu gözlerle de bakmamız lazım.
Dolayısıyla bir kanuni düzenlemeye şu anda belki gerek yok, ihtiyaç yok, doğru da değil. Ama ne olur bu konudaki duyarlılığımızı her noktada hissettirelim. Bunun propagandasını yapacak noktalardaki insanlara "Bu işten vazgeç kardeşim, bunun bu insanlara, ülkeye faydası yok' demesini de bilelim."
Arınç, "Mutlaka yasaklayıcı tedbir gerekiyorsa ben şahsen bunu TBMM'de toplumsal bir talep olduğu takdirde gerçekleştirmeyi de kendime vazife bilirim. Ben gençliğimizi, ailemizi seviyorum, onların vücutlarına, akıl ve dimağlarına zarar verecek bir şeyin önlenmesi gerektiğine toplum bizi iterse ve bu bir yasal düzenleme olacaksa buna da hazır olduğumuzu şahsen Bülent Arınç olarak, bu işte görevli bir bakan olarak da açıkça söylüyorum" ifadelerini kullandı.
Arınç, televizyonlarda yayınlanan okul dizilerine bir de başka gözle bakılmasını istedi.
"Bu okul dizilerindeki öğrenciler öğrenci midir, erkeğiyle kızıyla bunların kıyafetleri bir öğrenci kıyafeti midir, konuştukları öğrenci dili midir, öğrenci ile öğretmen arasındaki ilişkiler Türkiye'de bildiğimiz nitelikte midir" diyen Arınç, "Hangi entrika, hangi çekememezlik, hangi saç baş, hangi sevgiliyi paylaşamama, hangi birbirini şişleyecek noktada birbirlerine arkadaş beğenmek, bu dizilerde verilmek istenen nedir Allah aşkına? Gençliğin heyecanını, gençliğin sevgisini, aşkını, böylesine kötü rol modellerle ortaya koyma çabalarında şahsen bir kötülük hissediyorum" görüşünü bildirdi.
Sadece bu dizileri yapmak üzere kurulmuş televizyonlar olduğunu anlatan Arınç, şunları kaydetti:
"Çocuklarımız kravatlarını affedersin göbeğinden bağlamaya çalışıyorsa, kedi kuyruğu gibi bir kravatı bir tarafına bağlamış durumdaysa, bizim dönemlerimizde Osman Yüksel Serdengeçti vardı, Antalya milletvekili, o hatırıma geliyor. Kravat bağlamazdı da 'Kravat bağlamak mecburi' deyince göbeğine bağlamıştı. Bizim bu dizilerdeki gençlerimizin de boynunda kravata benzer bir şey var ama göbeğine doğru sarkmış, ne idüğü belirsiz bir şey.
Bu öğrencinin kravat takması gerekiyorsa böyle mi takacak? Kızlarımızın eteklerinden, kıyafetlerinden bir öğrenci kıyafeti olduğunu anlayabilecek miyiz? Ama emin olun bu dizileri izleyenlerin hepsi okullarında bu şekilde giyinmeye çalışıyor. Aynı kelimeleri kullanmaya gayret etmeye çalışıyorlar. Sevginin, aşkın yerini günübirlik heyecanlar ve heveslerle tatmin etmeye çalışıyorlar. Okul dizilerindeki nitelik ve nicelikten fevkalade üzgünüm. Bu kadar kalitesiz olmamalı. Dolayısıyla buradan televizyon yöneticisi, patronu, sahipleri, yani bu konuya da başka bir gözle bakın lütfen. Bu memleket hepimizin, bu gençler bizim geleceğimiz."
Gençlere sevgiyi, arkadaşlığı, dostluğu vermek gerektiğini dile getiren Arınç, "Hiç duymadığımız argo kelimelerle, saç saça baş başa erkek kavgası yapan bir görüntüye sokmak ne kadar doğru güzel kardeşim. Bir dost olarak bunu söylüyorum. Bu çağdaşlık değil derseniz, bu farklı bir çağdaşlık, benim de düşüncem böyle" dedi.
Yasaklayıcılığın doğru olmadığını ifade eden Arınç, ancak yayının fayda ve zarar analizlerinin yapılmasında yarar bulunduğunu söyledi.
RTÜK'ün yayın ilkelerine aykırılık varsa gerekeni yapacağını belirten Arınç, "Sayın Başbakanımıza da Hükümetimize de ifade ettim. Dizi ismi vererek, onu bunu eleştirmek, hiç izlenmeyenleri izlenir hale getiriyor. Dükkanını 3 ay önce kapatacakken sırf bizim yüzümüzden 6 ay daha devam ediyor. Ne yaptığımızın farkına varalım" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşmasının ardından Üst Kurul Üyesi Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu tarafından Eylül-Aralık 2012 dönemini kapsayan "Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması"nın sonuçları açıklandı.
21 ilde, 2 bin 525 kişiden oluşan örneklem grubuyla yapılan ankete göre, hafta içi günlük ortalama 2 ila 3 saat televizyon izleyenlerin oranı yüzde 23,5, 4 saat izleyenlerin oranı 16,4, 10 saat ve üzeri izleyenlerin oranı ise yüzde 4,7 olarak ölçüldü. Hafta içi günlük ortalama televizyon izleme süresi kadınlarda 3,8 saat, erkeklerde 3,6 saat oldu.
Hafta içi günlük ortalama televizyon izleme süresine bakıldığında, ev hanımlarının 4,2 saat, emeklilerin 4,3 saat, işsizlerin ise 3,9 saat televizyon izlediği dikkati çekiyor.
Bölgeler arasında hafta sonu günlük ortalama televizyon izleme süresi Ege'de 4,7, Karadeniz ve İç Anadolu'da 4,5 saat olarak belirlendi. En fazla televizyon izlenen gün ise yüzde 21,4 oran ile pazar günü oldu. Deneklerin "en çok izledikleri kanal" hakkında yapılan sorgulamada, yüzde 54,6 ile Kanal D'nin, yüzde 51,9 ile ATV'nin, yüzde 44,2 ile de Show TV'nin izlendiği belirlendi.
İzleyicilerin en fazla beklenti ve istekleri ise "reklamların uzun olmaması" olarak tespit edildi. Akıllı işaretlerin anlamlarının izleyiciler tarafından bilindiği gözlenirken, en fazla bilinen işaretin "korku, şiddet" işareti olması ise dikkati çekti.
Etkinlikler kapsamında, kurumda göreve başlayan yeni personele rozet takıldı. Emekliye ayrılanlara da plaket verildi. (2 Mayıs 2013, Ankara)
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu aşağıdaki sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.



