Radyo Yayıncılığı 87. Yaşında...
RTÜK Başkanı Dursun: “1989-1994 yıllarında radyo yayıncılığında büyük artış olmuştur.”
Türkiye’de radyo yayınının başlamasının 87. yıldönümü nedeniyle RATEM tarafından düzenlenen etkinlikte konuşan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, 1989-1994 yılları arasında özel radyo yayıncılığında patlama denilebilecek bir artış olduğunu söyledi.
Bu yıl ilk kez Radyo ve Televizyon Üst Kurulu çatısı altında düzenlenen Radyo Günü etkinliğine Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği (RATEM) ev sahipliği yaptı. Toplantının açış konuşmalarını Üst Kurul Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun ve RATEM Başkanı Dursun Güleryüz yaptı. RATEM Başkanı Dursun Güleryüz, Radyo Günü’nü 2009 yılından itibaren değişik etkinliklerle RATEM olarak kutladıklarını belirtti. Her yıl bir de sektör raporu açıkladıklarını söyleyen Güleryüz, raporun RTÜK’ün katkılarıyla ve RTÜK’ten alınan verilere dayanılarak hazırlandığını bildirdi. Güleryüz, RATEM olarak sektörün sorunları için çözüm üretmeye öncelik verdiklerini, mesleği çağdaş normlara taşımak istediklerini ifade ederek, meslek birliği olarak karasal sayısal yayına geçilmesini desteklediklerini açıkladı. Bu geçişin el birliğiyle olması gerektiğinin altını çizen Güleryüz, “Sorunları elbirliğiyle çözebiliriz. Biz bedellerini ödemek koşuluyla tahsislerin gerçekleşebileceğini düşünüyoruz” diye konuştu.
Radyo ve televizyon kuruluşlarının resmi ilanlardan pay almasının özellikle bölgesel-yerel yayın yapan kuruluşları rahatlatacağını açıklayan Güleryüz, Basın İlan Kurumu Kanununda bu konuda yapılacak değişiklik için RTÜK’ten de destek beklediklerini belirtti. RATEM Akademi olarak çok yakında mesleki eğitim faaliyetlerine de başlayacaklarını bildiren Güleryüz, “Sektörümüz için ücretsiz eğitimler düzenlenmeli. Biz buna hazırız” dedi.
RATEM tarafından 2013 yılında ilk kez düzenlenen İstanbul Televizyon Forum Fuarına (İTVF) 70 ülkeden 300 konuk katıldığını hatırlatan Güleryüz, bu yıl da İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde 12-13-14 Haziran’da İstanbul Televizyon Forum Fuarı’nın ikincisini gerçekleştireceklerini duyurdu.
Üst Kurul Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun ise konuşmasında radyonun bir asra yakın bir geçmişi olduğunu hatırlatarak, “Radyo, sesi bir yerden bir yere iletebilmenin keşfiyle hayatımıza girdi ve arkasından da görüntü aynı şekilde hayatımızda kendine yer buldu” dedi. Sesin iletilmesiyle telsiz telefonun, görüntünün iletilmesiyle de televizyonun yayın hayatına girdiğini belirten Dursun, radyonun gelişmesinde 1. Dünya savaşı yıllarında propaganda aracı olarak kullanılmasının çok etkili olduğunu söyledi.
6 Mayıs 1927 tarihinde İstanbul’da Büyük Postane’de yapılan ilk radyo yayınıyla Türkiye’de radyonun yayın hayatına başladığını ifade eden Dursun, radyonun dünyadaki gelişimiyle Türkiye’deki gelişimi kıyaslanırken, Türkiye’deki muhtelif nedenlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi. İlk radyo yayınının Cumhuriyetin kurulduğu döneme denk geldiğine dikkat çeken Dursun, telsiz ve telefonla haberleşmeyi düzenleyen ilk kanunun 1924 yılında çıkarılan 406 Sayılı Telgraf Telefon Kanunu olduğunu hatırlattı. Dursun, 1925’ten sonra radyo yayınlarını yapma yetkisinin 10 yıllık imtiyazla özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulan Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketine (TTTAŞ) 1936 yılına kadar verildiğini belirtti. Bu şirketin BBC’yi örnek alarak kendisine verilen imtiyazla devlet adına yayınlar yaptığını anlatan Dursun, bu süreçte 1932 yılında Atatürk tarafından verilen emir doğrultusunda o yıllarda cami olan Ayasofya’da okutulan mevlit programının radyodan ilk defa canlı olarak verildiğini hatırlattı. Dursun, 1936 yılına gelindiğinde ise TTTAŞ’e verilen imtiyazın yenilenmediğini ve dolayısıyla radyonun devletin kontrolüne geçtiğini söyledi. Dursun, imtiyazın yenilenmemesinin gerekçesini ise o günün şartları içerisinde TTTAŞ’nin sadece Ankara ve İstanbul’da radyo yayını yapması, radyo yayınının diğer illerde çeşitli sebeplerle başlatılamaması olarak gördüğünü belirterek, “1936’dan sonra radyo yayıncılığı 1964 yılına kadar devletin kamu kurumlarınca yayınlarına devam etmiş, bu tarihten sonra ise radyo yayınları, 1961 Anayasası kapsamında, kamu hizmeti yayıncılığı yapmak üzere kurulmuş olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu bünyesinde sürdürülmüştür” dedi.
1989 yılında ilk özel radyo yayınlarının fiili olarak başladığını hatırlatan Dursun, 1993 yılında devlet tekelinden vazgeçilerek özel hukuk tüzel kişilerinin de radyo ve televizyon sahibi olmasının önünün açıldığını, 1994 yılında ise 3984 Sayılı Kanun ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kurulduğunu söyledi. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki radyo yayınlarıyla ilgili ilginç gelişmelere de konuşmasında değinen Dursun, “1930’lu yıllarda radyolar ruhsatla alınıyordu ve o dönem Türkiye genelinde 1500 tane radyo alıcısı olduğu tespit edilmişti. Bunlardan 200 tanesinin de ruhsatsız olduğu belirlenmiş ve radyo sahipleri hakkında işlem yapılmıştır” diye konuştu. 1933 yılına gelindiğinde sadece 5000 kişinin radyo alıcısına sahip olduğuna vurgu yapan Dursun, bu rakamların günümüzle kıyaslanmasının çok anlamlı olmayacağını söyleyerek, günümüzde artık herkesin kolaylıkla radyo sahibi olabildiğini söyledi.
“Radyo yayıncılığı 1989 yılından başlayarak 1994 yılına kadar devam eden süreçte patlama olarak ifade edebileceğimiz bir artış göstermiştir” diyen Dursun, günümüze gelindiğinde Türkiye’de yayın yapan radyo sayısının 1059’a ulaşmış durumda olduğunu ifade etti. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak iki kez Radyo Dinleme Eğilimleri Araştırması yaptıklarını ifade eden Dursun, “Araştırmalar radyonun dinlenme oranında, nitelikli yayın yapılmasının ve Türkçenin güzel kullanılmasının etkili olduğunu göstermektedir” diyerek sözlerini tamamladı.
Daha sonra İstanbul Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Peyami Çelikcan tarafından hazırlanan, “Türkiye Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Sektör Raporu” sunuldu. Çelikcan konuşmasının başında, 1936 yılında radyo yayıncılığı devlet tekeli altına girdiği andan itibaren 1993 yılındaki Anayasa değişikliğine kadar devam eden süreçte, yayıncılığın her zaman kamusal mutlak denetim altında tutulması gereken bir alan olarak tanımlandığına dikkat çekti. Bu nedenle hem özel yayıncılığın, hem de yerel-bölgesel yayıncılığın hep bir tehdit olarak konumlandırıldığını vurgulayan Çelikcan, “Bu bakımdan da pek çok ülkede yerel-bölgesel yayıncılık çok gelişmesine rağmen, Türkiye’de bu kadar mücadeleye karşın çok önemli mesafeler kat edemiyoruz” diye konuştu.
Çelikcan, sektör raporunda geçen reklam geliri, reklam yatırımı ve ticari iletişim geliri kavramlarının aynı anlamı taşıdıklarını, yayın kuruluşları açısından reklam geliri olarak tanımlanan kavramın reklam veren için reklam yatırımı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu mevzuatı açısından ise ticari iletişim geliri olarak ifade edildiğini belirtti. 2013 yılı RTÜK Yayıncı Kuruluşlar Gelir İzleme Listesi’nde beş gelir kalemi listelendiğini bu kalemlerin; Reklam, Ürün Yerleştirme, Tele Alışveriş, Sponsorluk ve Diğer olarak sınıflandırıldığını vurgulayan Çelikcan, bu kalemlerin ticari iletişim geliri başlığı altında toplanmasının daha doğru olacağına dikkat çekti.
Lisans türleri içinde ağırlığı giderek artan uydu lisanslı radyo ve televizyon kanallarının bazı gelir kalemleri açısından daha fazla potansiyel taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Çelikcan, uydudan yayın yapan radyo ve televizyon kanallarının toplam gelirden aldığı payda istikrarlı bir artış eğilimi sergilendiğini belirterek, özellikle uydu televizyon kanallarının ulusal televizyon kanallarının ardından ikinci sırada yer alarak %15’lik bir gelir oranı yakaladığını söyledi. Çelikcan sözlerine şöyle devam etti:
“Gerek radyo ve gerekse televizyon kanalları açısından bakıldığında, ulusal ve uydu lisanslı olanlar dışında kalanların ticari iletişim gelirlerinden anlamlı bir pay alamadığı görülmektedir. Tek gelir kaynağından asgari düzeyde pay alabilen bu yayın kuruluşlarının yerel medyayı güçlendirecek politikalarla desteklenmesi ve teşvik edilmesi ihtiyacı ortadadır. Türkiye gibi yerel ve küresel toplumsal hareketliliği yüksek bir ülkede, yerel radyo ve televizyon yayınlarının uydu üzerinden yayın yapması toplumsal aidiyet bağlarını güçlendirmesi gibi nedenlerle büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, bu yayın kuruluşlarının uyduya çıkmasını özendirecek bir takım politikaların devreye sokulması gerekli görülmektedir. Uydu üzerinden daha geniş izleyici kitlelerine ulaşma imkânı elde edecek bu kanalların reklam verenler açısından da daha önemli hale geleceği öngörülebilir. Adeta bir seçimler yılı özelliği kazanan 2014’ün ilk yarısındaki yerel seçimlerin yarattığı belirsizlik ortamı seçimlerden sonra yerini istikrara bırakırken, yılın ikinci yarısında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ekonomik yapı üzerindeki etkileri merakla beklenmektedir. Siyasi ve ekonomik istikrarın bozulma riskinin bile anında olumsuz etkilere yol açtığı radyo ve televizyon sektöründe 2014 yılı gelirlerinin izleyeceği seyir bir hayli önemli olacaktır.”
Çelikcan konuşmasının sonunda sadece reklam gelirlerine dayalı olarak yerel-bölgesel yayın kuruluşlarının yayın hayatlarına devam edebilmelerinin mümkün olmadığını belirterek, kamu ilanlarının radyo ve televizyonlarda yayınlanmasına imkan verilmesinin bu bakımdan öneminin altını çizdi.
Açış konuşmalarının ve Türkiye Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Sektör Raporu’nun sunumunun ardından oturum başkanlığını RTÜK Üyesi Nurullah Öztürk’ün yaptığı “Radyonun Gücü ve Etkin Kullanımı” konulu panele geçildi.
Üst Kurul Üyesi Nurullah Öztürk katılımcıların Radyo Günü’nü kutladı. Birleşmiş Milletlerin Radyo Gününü 13 Şubat tarihinde kutladığını, Türkiye’de ise radyo yayıncılığının başlangıç tarihi olan 6 Mayıs’ın Radyo Günü olarak kutlandığını belirten Öztürk sözlerine şöyle devam etti:
“Birkaç ay önce Malezya’da Avrupa Yayıncılar Birliği’nde ‘Radyonun Geleceği’ konusu işlendi. Çok iddialı bir şekilde evet çok güçlenerek radyo devam edecek tespiti yapıldı. Hatta İngiltere’de yeni üretilen arabalarda radyo alıcılarıyla ilgili teknik yeni alt yapılar konulduğu, dolayısıyla en azından radyonun hala bir ihtiyaç olduğu değişik mecralarda belirtiliyor.”
Öztürk konuşmasının devamında değişik dönemlerde değişik aygıtların, değişik mecraların önem kazandığını örneklerle açıkladı. Verilere göre Dünya nüfusunun %95’inde tek iletişim aygıtının radyo olduğunu vurgulayan Öztürk, evlerin %75’inde de radyo cihazının bulunduğunu belirtti. Öztürk, etkin kullanıldığında radyonun gücünün yadsınamayacağını belirterek ilk sözü Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülcan Seçkin’e verdi.
Doç. Dr. Gülcan Seçkin konuşmasının başında radyo reklam gelirlerinin düşüklüğünden bahsederek yayıncıların bu durumda önlem almaları gerektiğini belirtti. Nitelikli yayın yapılarak kaybedilen dinleyicinin yeniden yakalanabilmesi için içeriklerin yeniden belirlenmesi gerektiğine dikkat çeken Seçkin, radyo yayıncılığında tanıtımın ve kalitenin çok öneli olduğunu belirterek, bir dönem herkesin “Benim de radyom olsun” diyerek yola çıktığını, bunların bir bölümünün zaman içerisinde sektörden çekildiğini söyledi. Radyonun ideolojilerin yayılması açısından sınırları aşan bir mecra olduğunu söyleyen Seçkin, radyonun Türkiye’de ve Dünyanın birçok ülkesinde kalkınmakta olan ülkelerde kalkınma, modernleşme politikalarının aracı olduğunu belirtti. İnsanları eğitmeye çalışan bir aygıt olarak radyonun 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde çok önemsendiğini vurgulayan Seçkin, “1980’lere gelindiğinde tam Türkiye’nin Dünya’ya entegre olma sürecinde birçok önemli radyo istasyonu, DJ, televizyon sektörüne geçen marka isimler ortaya çıktı. Radyonun 1980’lerde, 1990’larda güçlü olduğu bir dönem yaşandı. TRT’de denetlenen ve dinlenemeyen müzik türleri yayınlanmaya başlandı. Artık müzik türlerine göre ihtisaslaşmış radyolar var” diye konuştu.
1967’den beri reklam sektöründe bulunan, alanında duayen olan Reksan Reklam Kurucu Başkanı Ahmet Zafer Orağlı ise radyo reklamcılığının son nesli olduklarını belirterek, televizyon için hazırlanan reklamların radyoya uyarlanmadan radyolarda yayınlanmasını eleştirdi. Yerel radyoların sorunlarına da değinen Orağlı, ölçülemeyen mecra konumunda olduklarını belirterek, sorunların çözümünde RTÜK’ten destek beklediklerini ifade etti. Orağlı, eski yıllarda TRT radyosunda yayınlanan reklam giriş anonslarından örnekler dinleterek, salonda nostalji rüzgarı estirdi.
Son konuşmacı olarak RATEM Başkan Yardımcısı Yüksel Mansur Kılınç söz aldı. Demokratik toplumlarda örgütlü gücün önemini vurgulayan Kılınç, sekiz yıldır Radyo Gününü kutladıklarını ve bunun kendilerini daha da güçlendirdiğini belirterek, “Sorunlarımızı konuşabileceğimi, tartışabileceğimiz, nostalji yapabileceğimiz ama aynı zamanda geleceğe bakabileceğimiz bir günümüz var” diye konuştu. Türkiye’de günümüzde radyonun daha güçlü ve etkin olduğunu belirten Kılınç, demokratikleşme sürecinde en etkin iletişim aracının da radyo olduğunu vurguladı. Soru-cevap bölümünün ardından panel sona erdi.
Radyo Günü nedeniyle RATEM tarafından düzenlenen toplantıya Üst Kurul Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Üst Kurul Başkan Vekili Hasan Tahsin Fendoğlu, Üst Kurul Üyeleri Nurullah Öztürk, Süleyman Demirkan, Ali Öztunç ve Taha Yücel ile Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Peyami Çelikcan, RATEM Başkanı Dursun Güleryüz, RATEM Akademi Başkanı Yusuf Gürsoy, RATEM Başkan Yardımcıları, Yönetim ve Denetim, Haysiyet, Bilim Teknik Yüksek Danışma Kurulu Üyeleri, panelistler, radyo sektöründen temsilciler ve Üst Kurul personeli katıldı. (Ankara, 6 Mayıs 2014)
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu aşağıdaki sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.



