İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 27.06.2022 tarih ve 758 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 21.06.2022 tarihinde saat 16:00’da yayınlanan "Kadraj" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 21.06.2022 tarihinde saat 16:00’da yayınlanan, sunuculuğunu İnan Demirel’in yaptığı, Yaşar Aydın, Mustafa Kurdaş, Prof. Dr. Doğan Tılıç ve Emekli Tuğgeneral Dr. Haldun Solmaztürk’ün konuk olarak katıldığı, "Kadraj" adlı programda, geçen diyaloglarda; program sunucusu tarafından; "Şimdi bir parantez açalım Mustafa Bey, bugünün en önemli haberlerinden biri Van'ın Başkale ilçesinden geldi, bir köyden. Aranan bir şüpheliyi almaya gitti jandarma ve orada dakikalarca dakikalarca havaya ateş açtılar. Dakikalarca onlarca jandarma havaya ateş açıyor ve çevreden kadınların, çocukların çığlıklarını duyuyorsunuz, korkuyorlar havaya açılan ateş sebebiyle. Bununla ilgili bir haberimiz var onu izleyelim peşinden Haldun Solmaztürk'le, emekli Tuğgeneral konuğumuz olacak. Haberden sonra konuşalım." ifadeleriyle haberin duyurusunu yaptıktan sonra haber "Van Başkale'de Tartışmalı Görüntü, Askerler Gözaltı İçin Gittikleri Köyde Dakikalarca Havaya Ateş Açtı" başlığıyla ekrana getirildiği, Habere ilişkin görüntülerde bir gözaltına alma işlemi sırasında köy evinin önünde havaya ateş eden jandarma askerlerinin görüntüsüne yer verilmekte, tepki gösteren köylülerin çığlıkları ve korna sesleri duyulmaktadır. Haber boyunca tekrar tekrar yayınlanan bu görüntüler eşliğinde dış seste "Jandarma, hakkında arama kararı olan M. E. A. isimli köylünün evini bastı, gözaltına almak istedi, gerginlik çıktı. Burası Van'ın Başkale ilçesine bağlı Esenyamaç Mahallesi. (Havaya açılan ateş seslerine ve kadınların çığlıklarına yer verilir) Onlarca asker ellerinde otomatik tüfeklerle havaya ateş açmaya başladı, bu dakikalarca sürdü. (Köylülerin çığlıklarına yer verilir.) Köylüler çığlık atmaya başladı. M.E.A. gözaltına alındı. Tepki gösteren kadınlar itildi. Görüntüleri HDP Eş Genel Başkan yardımcısı Tayip Temel paylaştı. 'Tam bir korku imparatorluğu oluşturma siyaseti...' notuyla (Tayip Temel'in Twitter hesabından görüntü)" ifadeleri yer almıştır. Pervin Buldan (HDP Eş Genel Başkanı)'ın bu habere ilişkin "Sadece bir kişiyi gözaltına almak için yapılan bu vahşeti şiddetle ve nefretle kınadığımızı buradan ifade etmek istiyorum." şeklindeki ifadelerine yer verilmiştir. Bunun hemen akabinde havaya açılan ateş seslerine ve kadınların çığlıklarına olayın görüntüleri eşliğinde yer verilmiştir. Haber dış sesin "Tepkiler üzerine Van Valiliği açıklama yaptı. (Açıklama ekranda görüntülenmektedir.) Olayın sosyal medyada farklı yansıtıldığı söylendi. M.E.A. isimli kişinin kasten öldürme, PKK mensubu olma gibi 5 ayrı suçtan hakkında yakalama kararı olduğu belirtildi. Gözaltı sırasında M.E.A.'nın yakınlarının jandarma araçlarına taş attığı, Jandarma'nın havaya ateş açarak kalabalığı dağıttığı belirtildi. Şüphelinin tutuklandığı ifade edildi. HDP'li Temel Valiliğin açıklamasının gerçeği yansıtmadığını savundu. Temel, tutuklanan kişinin 12 yıl önce işlenen bir cinayetin zanlısı olduğunu, olayın siyasi boyutunun bulunmadığını söyledi." şeklindeki ifadeleri ile devam etmiştir. Burada tekrar olaya ilişkin görüntüler eşliğinde havaya açılan ateş sesleri, korna sesleri ve kadınların çığlıklarına yer verildiği görülmüştür. Haberin VTR'si Pervin Buldan'ın olaya ilişkin "Silahlarla yürüttüğünüz seçim kampanyanız iktidarınızın da siyasetinizin de sonu olacak. Bunu da böyle bilin!" şeklinde ifadelerinin yer aldığı görüntüsüne yer verilerek sonlanmıştır. Deşifrede de görüldüğü şekilde ekranda yer alan haberin ardından stüdyoda bulunan sunucu Demirel, bu habere ilişkin yorum ve değerlendirmeler için internet bağlantısıyla programa katılan Emekli Tuğgeneral Gazete Pencere yazarı Doktor Haldun Solmaztürk'e sorularını yöneltmiştir. Yayın aşağıda yer aldığı şekilde devam etmiştir.
“...Nasıl değerlendirdiniz bu görüntüleri sayın Solmaztürk?- Çok üzüldüm. Yani niçin üzüldüm? Tabi bir emekli asker olarak böyle bir manzarayı görmek her askeri üzer. Asker derken askerleri kast ediyorum tabi. Hani Asker olan askerleri. Bir kere bu tür burada gördüğüm kadarıyla bir bölük var. Bir Jandarma bölüğü var. Yani çok sayıda asker var. Ama hiçbir tehdit yok. Hiçbir tehdit yok, silah kullanmayı gerektirecek hiçbir tehdit yok. Şimdi bir kere böyle bir köye girdiğiniz zaman yani bu tür görevler olabilir. Ben de Jandarma görevi yaptım ve bu tür görevleri icra ettim, bu tür köylere girdim, zanlıları aldım, yargıya teslim ettiğim oldu. Köyün etrafı kuşatılır, sonra içeriye girilir ve muhtar bulunur. Muhtara anlatılır kimi almaya gelindiği ve niçin gelindiği. Sonra muhtarla birlikte o eve gidilir ve alınır. Direnme varsa tabii ki güç kullanılır ve ama burada gördüğüm kadarıyla bir direnme söz konusu değil. O zaman niçin silah kullanılıyor? Buradaki en büyük hassasiyetlerden biri köydeki kadınların, kızların ve çocukların korunmasıdır, ürkmemesidir. Bu kadar gelişigüzel ateş açılması oradaki çocuklarda bütün ömür boyu sürecek bir travma yarattı, ömür boyu sürecek bir travma yarattı. Şimdi bunun orada Başkale'de olduğu bunun Ankara'da, İstanbul'da, kendi mahallemizde, bahçemizde olmasını hangimiz isteriz? Hangimiz çocuğumuzun, torunumuzun böyle travmaya maruz kalmasını isteriz? Yani bizim istemediğimiz bir şeyi o zaman niye burada yapıyoruz? Buradaki insanlar insan değil mi? İnsan değil mi? İki, niçin ateş ediyorsunuz? Şimdi Vali Bey diyor ki işte efendim taş atıyorlardı. Şimdi Vali, Vali'nin dünyadan haberi yok, haberi yok dünyadan. Bunları izlemiş olsaydı o yazının altına imza atmazdı. Taş atılıyorsa niçin hiç kimsenin kafasında başlık yok? Hiç kimsenin, bakın görüyorsunuz bakın şu anda görünenleri. Oradaki rütbelilerin hemen hemen tümünün kafasında başlık yok başlık başlık, başlık yok. O zaman yani taş atılıyorsa o zaman niye başınızda başlık yok? Yani önce kafanızı koruyacaksınız. İki, yani bunun ötesinde direnen gördüğüm kadarıyla tek bir kadın var, tek bir kadın, tek bir kadın. O kadın da kovuluyor oradan bir Jandarma kıyafetinde birisi de o kadına tekme atıyor. Utanç vericidir, utanç vericidir! O tekme attığı kişi Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşıdır, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşıdır. Asker kimseye tekme atmaz. Şimdi bir an için düşünün, bir an için düşünün İstanbul'da veya Ankara'da veya İzmir'de veya Erzurum'da veya Antalya'da bir sokak köpeğine tekme atan bir adamı düşünün, bir sokak köpeğine. Nasıl infial uyanırdı? Bakın ne kadar gelişigüzel, ne kadar doğal, ne kadar kendiliğinden tekme atıyor kadına. Tek kadın, tek kadın! Sonra burada direnme olabilir, bunlar olabilir. Niçin buraya kadın Jandarma personeli götürülmedi? Niçin buraya kadın Jandarma personeli götürülmedi? Şimdi uzun lafın kısası bir asker olarak gördüğüm şudur: Bir kere bu birlikte ciddi bir disiplin sorunu var. Çok ciddi bir disiplin sorunu var. En başında da ateş disiplini, ateş disiplini... Bu jandarmada geleneksel olarak bu vardır. Bakın şöyle düşünün bu çok çok önemlidir her birlik için. Bakın burada hiçbir tehdit yokken, hiçbir tehdit yokken sanki köy düğünü gibi havaya binlerce mermi atan bir birlik, çatışmaya girse 5 dakika içinde mühimmatını bitirir. Anlıyor musunuz? Gerçek bir çatışmaya girerse, gerçekten karşısında gerçek bir tehdit olsa 5 dakika içinde mühimmatı biter ve mermisiz kalır. Ne yapacak sonra? Nasıl savaşacak? Tabii burada şu da var, bu mermi bunlar bedava gelmiyor. Yani bu enflasyon falan artmadan önce o mermilerin her biri 10 liraydı. Şimdi kaç para bilmiyorum. Bakın burada havaya atılan yüzlerce mermi var. Yüzlerce mermi... Bir de şunu düşünün bu birliğin disiplini ve eğitimi bu kadar zayıfsa bunun ötesine götürün. Yani en temel eğitim ve disiplin konusunda bu kadar büyük zafiyet varsa gerçekten asıl eğitimi gerektiren ciddi konularda yani mesela hedefe yaklaşma, temasta hareket tarzı, koordineli hareket, birbirinden ateş desteği alma mesela makineli tüfekten destek alma, ilerleme, timler halinde ilerleme veya havanlardan veya topçudan veya helikopterden veya uçaklardan yardım alma haberleşme gibi konularda demek ki çok büyük bir zafiyet var... Tabii bir de şu var bir asker olarak bir profesyonel olarak baktığımda gördüğüm şey şu, ciddi bir sevk idare sorunu var. Orada görünen bir askeri birlik gibi kalabalık görünüyor. Bölük dediğiniz, efendim takımları olur, timleri olur, mangaları olur, başında bunların amirleri olur. Kimse amirleri... Ve ona göre bir düzen alınır. Bakın görüyorsunuz sadece bir kalabalık. Hiçbir düzen yok ve hiçbir sevk idare yok. Peki bu ateş etme niye oluyor onu da söyleyeyim. Bakınız, eğitimsiz asker, eğitimsiz asker kolayca heyecana kapılır ve korkar. Bir asker havaya ateş ettiğinde hepsi ateş etmeye başlar ve ondan sonra susturamazsınız. İş bu noktaya gelince zaten yapabileceğiniz bir şey yok. Önemli olan o noktaya gelmeden o birliğin eğitilmesi, disipline edilmesidir. Ve tekrar ediyorum, sevk idare konusu yani, bakın şu öndekine bakın görüyorsunuz. Orada bir rütbeli var tabancasını çıkartıyor ateş ediyor. Ya zaten yüzlerce kişi ateş ediyor sen tabancanı niye çıkarıyorsun. Niye biliyor musunuz, korkuyor çünkü... Korkusunu yenmek için tabancasını çıkarıyor ateş ediyor. Ya bir tabanca ve bir tabanca mermisinin bütün o cayırtıya etkisi ne olabilir ki? Niye çıkartıyorsun, niçin çıkartıyorsun sen? İşte bütün bunlara bakıldığında görülen şey şudur bu birlikte bu jandarma birliğinde çok ciddi bir disiplin, eğitim ve sevk idare sorunu var. Burada biz küçücük bir bölümünü görüyoruz. Profesyonel askerler bunun nereye gideceğini çok iyi bilirler. Benim söyleyeceğim şey şudur, Jandarma Genel Komutanı... O Jandarma Genel Komutanıyla Şınak'ta ben de bu görevleri yaptım o daha çok gençti o zamanlar. O zaman da uyarmıştım, bir daha uyarıyorum. Bu birlikleri eğitin. O attığınız mermi, o attığınız mermi çatapat değildir, çatapat değildir. Devlet ona para veriyor, bizim vergilerimizden para veriliyor, onu böyle gelişigüzel harcayamazsınız. İki, bu ateş disiplinini temin edemezsiniz hiçbir görevi başaramazsınız. Hiçbir görevi başaramazsınız. Bir sebebini söyledim, mermisi biter. İki, attığınız her mermi bulunduğunuz yeri gösterir karşınızdakine. Her mermide ben buradayım diye ilan ediyorsunuz. Bu kadar basit konularda bu kadar ciddi zafiyetler var. Son olarak şunu da söyleyeyim bakın şu kitap "Başımıza Gelenler". Yazarı Mehmet Arif, bak ismi de benziyor Jandarma Genel Komutanı'nın ismine, adaşıdır. Bunu aslında önce kendisi okusun. Sonra subaylarına okutsun ve anlasın. 77-78 Osmanlı Rus Harbi Doğu cephesi bakın burada neler yaşanmış. Bunları öğrenin, bunları önce siz öğrenin, askerinize öğretin, vatandaşa da bu muameleyi yapmayın hakkınız yok. O üniformayı devlet size onun için vermedi. O çocukları travma etmeye hakkınız yok. Kadınlara tekme atmaya hakkınız yok... Görevinizi kanun ve talimat çerçevesinde yapacaksınız. Eğitimli, disiplinli, şanlı, şerefli Türk Jandarması gibi yapacaksınız. Burada gördüğüm beni son derece üzdü, son derece üzdü. Umarım ders alınır. Ha bir de en son tekrar Van Valisi'ne söylüyorum, böyle yalan yanlış açıklamalar yapmayın. Önce bir bak buraya bakalım taş maş var mı orada? Hiçbir tehdit yok. - Zamanınızın dar olduğunu biliyorum ama tek bir sorum var müsaade ederseniz. O kadına tekme atan asker, o tekme yüzünden başına bir hal gelmeyeceğini düşündüğü için de o tekmeyi atıyor olabilir mi? Çünkü daha yeni gördük bir millet vekiline bir polis memuru neler neler söyledi ve sonrasında Emniyet Genel Müdürlüğü'nün o milletvekilini düşman ilan ettiğini ve o polisin arkasında durduğunu gördük. Oradaki asker de o tekme yüzünden başına bir hal gelmeyeceğini düşündüğü için mi o cesareti o cüreti gösterebiliyor acaba?- Şimdi bakınız o polisin, o polis yani milletvekiline küfür eden, hakaret eden, parmak sallayan polisin kılığını kıyafetini gördünüz değil mi? İpekli gömlekle elinde telsizle gözünde güneş gözlükleriyle ortada dolaşıyor. Yahu polis niye öyle dolaşıyor? Polisin üniforması yok mu? Öyle bir görevde niçin üniformalı değil polisler? Niçin üniformalı değil? Baktınız mı kılığına kıyafetine, haline hareketine, bakın üniforma bile giydiremiyorlar polise. Üniforma, üniforma. Üniforma bile giydiremiyorlar. (Ekranda meydana gelen olayın görüntüleri verilmektedir.) Burada da görüyorsunuz birinin kıyafeti öbürüne benzemiyor. İşte bu disiplinsizliğin ne hale geldiğini, ne duruma geldiğini gösteriyor...- Parti devleti olduk... Hak, hukuk, kanunu kimse tanımıyor. Cumhurbaşkanı'nın anayasayı tanımadığı bir yerde İçişleri Bakanı, polisin ve jandarmanın amiri, bakanın kanunu tanımadığı, mahkemeyi tanımadığı, hukuku tanımadığı, reddettiği, açıktan reddettiği bir yerde bunların olması vaka-i adiyedendir. Ama şunu tekrar söylüyorum. Bu kurumlar o Bakanın o Cumhurbaşkanı'nın kurumları değil yüzlerce yıllık kurumlar bunlar. Poliste öyledir, jandarma da öyledir, ordu da öyledir. Herkesin o kurumun sahiplerinin mensuplarının bu kurumlara sahip çıkması lazım. En az benim kadar üzülmesi gerekli Jandarma Genel Komutanı'nın şu manzaralardan. Şu manzaradan, bakın şuna bakın, şu hale bakın. Şu hallere bakın. Çok yazık. Çok yazık. Son derece üzücü. Allah bu birliği gerçek bir çatışmadan korusun. Şu birlik inşallah gerçek bir çatışmaya girmez. İnşallah. Girerse de sonu felaket olur. - Çok önemli değerlendirmeler yaptınız Sayın Solmaztürk. Çok teşekkür ederim zaman ayırdığınız için, sağ olun efendim.”, “Solmaztürk Paşa gerçekten bir asker olarak anlattı. Doğrusu bunun detaylarına biz de girecek olursak Paşa'nın söylediklerine haksızlık ederiz. Tahlil etti, analiz etti. Politik bir merkezden değil de askeri bir merkezden baktı ve söylediği her cümle de doğru. Şöyle bir baskın görüntüsünü eğer siz İstanbul'da böyle bir ev basamayacaksanız. İzmir'de, Ankara'da başka bir şehirde bu görüntü oluşmayacaksa orada da aslında olması doğru değil. Allah muhafaza birileri çıkıp da bu bir tahrikse de aynı zamanda eline tabanca alsa o da başka bir sonuç doğurur. Gerçekten de askeri olarak önemli şeyler söyledi Paşa. Şimdi düşünebiliyor musunuz Valiliğin yaptığı açıklama hakikaten şu görüntülerle birlikte izlediğiniz zaman Tuğgeneral'in anlatmış olduğu bu değerlendirmeden sonra baktığınız zaman niye yapılmış diye de şaşıyorsunuz. Nasıl böyle bir açıklama yapılır diye şaşıyorsunuz. Burada mesele PKK, HDP, KCK meselesi değil burada başka bir şey, mesele var.- Yani şöyle Valilik diyor ki o jandarmanın oraya almaya gittiği şüpheli PKK şüphelisidir diyor.- İşte diyorum ya mesele o değil mesele başka bir şey.- HDP diyor ki, hayır diyor, bir cinayetten aranıyor, adli suçlu, siyasi boyutu yok diyor. Velev ki PKK'lı...- Velev ki öyle yani gidip de bir defa bu tedbirlerin alınma sebebi orada her askerin bir can güvenliği var değil mi yani siz onu almıyorsanız, böyle bir görüntü çerçevesi çok şey değil. Gerçekten de Paşa çok önemli şeyler söyledi. Zannediyorum Jandarma Genel Komutanı bu konuda daha dikkatli olmak durumundadır. Aslında bir yol gösterdi, ikazda bulundu. Bu ülkede biliyorsunuz böyle uyarılar yapan çok fazla insan yok. Ama uyarı yapmak yetmiyor. Uyarılan kişi, ikaz edilen kurum ve kuruluş bunu almalı, almayı bilmeli o zaman devlet oluruz, o zaman güçlü olabiliriz” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Medyanın gücü ne kadar fazla ise medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları, kamu kurumlarını eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve eleştiri hakkı bulunmaktadır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Eleştiri; kanuna aykırı bir şekilde kişi, kurum ve kuruluşları itibarsızlaştırmaya, küçük düşürmeye ve aşağılamaya yönelik suçlayıcı ifadeler içeren sınırsız ve kontrolsüz bir hak olarak görülmemelidir.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, kamuoyunda özgür kanaat oluşması, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın geldiğini söylemek mümkündür. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; "Van Başkale'de Tartışmalı Görüntü" başlıklı haberi değerlendirirken askerlerin gereksiz olarak silah kullandığını, gelişigüzel silah sıkıldığını ve çocuklarda travma yaratıldığını, gözaltına alınan kişinin yakınlarının jandarmaya ve jandarma araçlarına taş atıldığına yönelik Valilik açıklamasının da doğru olmadığını, askerlere taş dahi atılmamasına rağmen bu görüntülerin oluştuğunu, Ankara, İstanbul, İzmir ve benzeri şehirlerde yaşanmadığı için bu olayın infial uyandırmadığını, askerlerde ciddi bir disiplinsizlik ve zafiyet olduğunu, askerlerin eğitimsiz olduklarını, korkuya kapıldıklarını, rütbelilerin dahi korktuğunu, bu birliğin gerçek bir çatışmada başarılı olamayacağı vb. ifadelerin devletin silahlı organlarının manevi şahsiyetini, askerleri ve Jandarma Genel Komutanlığı'nı alenen küçük düşüren, saygınlığını tahkir ve tezyif edici, aşağılayıcı ve kamuoyu nezdinde hedef gösterir nitelikte ifadeler olduğu, bu söylemlerin kamusal sorumluluk anlayışla bağdaşmadığı gibi eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mayıs 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 5.069.716,15 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 152.091,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 29.06.2022 tarih, 2022/26 sayılı toplantısında alınan 14 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.