İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 03.10.2022 tarih ve 1504 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 29.08.2022 tarihinde saat 08:00’da yayınladığı "Neden Sonuç" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 29.08.2022 tarihinde saat 08:00’da yayınlanan, sunuculuğunu Seda Selek'in yaptığı, "Neden Sonuç" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Şimdi önce Sedat Peker'in tweetlerine bir geçelim isterseniz. Tweetlerin hedefinde yine aynı isim vardı, AK Parti Milletvekili, Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu yine abisi Ali Fuat Taşkesenlioğlu SPK eski Başkanı, bir diğer isim de Zehra Hanım'ın eşi Ünsal Ban'dı. Sedat Peker, Ünsal Ban'ın kendisine gönderdiği bir videoyu paylaştı. Bu arada bu boşanma davasıyla ilgili yayın yasağı olduğu için tabi bununla ilgili konuşamıyoruz. Orada da müthiş şeyler telaffuz ediliyor, rakamlar telaffuz ediliyor. Fakat Ünsal Ban'ın gönderdiği, Sedat Peker'e gönderdiği o video gerçekten çok enteresan, çok çarpıcı çünkü AKP Milletvekili eşi tarafından bıçaklı saldırıya uğradığını iddia ediyor. Bir izleyelim bakalım neler var yeni tweetlerinde Sedat Peker'in. - Sedat Peker, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) içinde suç örgütü olduğunu iddia etti. Kanıt olarak da iş insanı Mine Tozlu Sineren'in yaşadıklarını yazdı. Şirketinin sermaye artırımı için SPK nezdinde girişimlerde bulunan Sineren, Halk TV yayınına katıldı. Kendisinden rüşvet istendiğini doğruladı.- (Mine Tozlu Sineren'in farklı bir programdan alınan görüntüleri): Kesinlikle sizin işiniz para vermezseniz olmayacak.- O rüşvet çarkının içindeki isimler Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Serkan Taranoğlu, AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, dönemin SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Üyesi Salih Orakçı. CHP'nin suç duyurusu öncesinde Sedat Peker yeni tweetler attı. 50 yeni paylaşımında AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, eşi Ünsal Ban ve eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu'na yer verdi. Peker, AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu'nun eşi Ünsal Ban'a bıçakla saldırdığını, kısmen yaraladığını savundu. Bu bilgiyi kendisine Ünsal Ban'ın verdiğini, olaya ilişkin video da gönderdiğini söyledi ve o videoyu yayınladı. Bu fotoğraf karesi o videodan. Gizli çekimle elde edildiği için yayınlamıyoruz. Üzerinde kot pantolon elinde bıçak olan kişi AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu. Ünsal Ban, "O bıçak ne?" diye sorunca; "Ya kendimi ya seni öldüreceğim." diyor. Videoda AKP'li vekil eşine; "İkiniz para kazanacaksınız diye beni yakıyorsunuz." diyor. Sedat Peker Sermaye Piyasası Kurulu ile ilgili açıklamalar yapacağını söylediğinde Taşkesenlioğlu ve Serhat Albayrak'ın bütün suçları Ünsal Ban'ın üzerine bırakacak şekilde karar aldığını iddia etti. (Bu ifadeler esnasında Serhat Albarak'ın fotoğfafı ekrana getirilmiştir.) Peker'in iddiasına göre bu kişiler kriminal bir gruptan gerekirse Ünsal Ban'ı ortadan kaldırması yönünde hazırlık yapmasını istedi. Peker, Ünsal Ban'la telefonda birkaç kez görüştüğünü söyledi. Anlatımına göre Ban, öldürülmekten korktuğunu, bu videoyu da onun için gönderdiğini ifade etti. Peker, "Bu videoyu paylaşmamı istememişti ama hayatını kurtarmak için paylaştım." dedi. Peker, paylaşımlarının diğer bölümünde ise AKP milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu'nun kardeşi eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu'ndan bahsetti. FETÖ terör örgütünün finans ayağını oluşturan Bank Asya'da, 16 sene üst düzey yöneticilik yaptığını hatırlattı. Bankaya para yatıranlar örgüt üyesi diye ceza alırken Ali Fuat Taşkesenlioğlu'na hiçbir şey olmadığına dikkat çekti. Bir örnek verdi. Peker'in iddiasına göre Ali Fuat Taşkesenlioğlu Bank Asya'ya devlet tarafından el konulmadan hemen önce Atıl Akkan isimli bir kişiye 100 milyon dolar kredi verdi ama karşılığında şahıstan hiçbir güvence almadı, kefalet imzası dahi. Peker, krediyi alan kişinin de FETÖ terör örgütüyle iltisaklı olduğunu öne sürdü. Devlet el koymadan önce bankanın içinin bu şekilde boşaltıldığını öne sürdü. Tüm bunlara rağmen Ali Fuat Taşkesenlioğlu'nun Halkbank'ın genel müdürü yapıldığını ardından da SPK'nın başına getirildiğini hatırlattı. Sedat Peker, Ali Fuat Taşkesenlioğlu'nun 180 milyon doları olduğunu, bunu villasında ve iki dairesindeki kasalarda sakladığını iddia etti. Bu olaylar basına düşünce paraların büyük bir bölümünü taşıdığını, bir bölümünün halen o evlerde olduğunu öne sürdü. Peker'in iddiasına göre Taşkesenlioğlu'nun başkalarının üzerinde kayıtlı çok sayıda malı var.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Medyanın toplum üzerindeki etkisi bir takım ahlaki sorumluluklarının doğmasına sebep olmuştur. Bu sorumluluklar, kişilik haklarına saygılı olmayı kapsamaktadır. Medya mensuplarının kişi ve/veya kuruluşları eleştirme hakları bulunmaktadır. Ancak bu haklarını kullanırken kişi kurum veya kuruluşların haklarının gözetilmesi önem arz etmektedir.
Anayasa'nın "Genel esaslar" başlıklı birinci kısmında yer alan 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu, İkinci Bölüm içerisinde, "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlığı altında düzenlenmiş olan 17. maddesinde ise herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu hükme bağlanmış, 26. maddesinde de herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsayacağı, bu fıkra hükmünün radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı, bu hürriyetlerin kullanılmasının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği hükmü bulunmaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde, basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir." hükmü yer almaktadır.
AİHS ve AİHM'nin içtihatlarına göre, ülkelerin yetkili mercilerince ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen müdahale şu üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde meşru olacaktır: Bunlardan birincisi, müdahalenin, yani sınırlama veya yaptırımın yasalarda öngörülmüş olması; ikincisi, müdahalenin Sözleşmenin metni yukarıda belirtilen 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan, çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olması; üçüncüsü müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması koşullarıdır. Bu konuda yargı yerince yapılacak irdelemelerde, ifade özgürlüğünün kullanımında yazılı, işitsel ve görsel yayınların demokratik ülkelerde gördüğü merkezi işlev göz önünde bulundurularak, ifade özgürlüğünün çatıştığı, korunan diğer değerler karşısındaki durumu ve yapılan sınırlamanın elde edilmek istenen amaçla orantılı olup olmadığı hususları değerlendirilecektir. AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden olup toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birini oluşturmaktadır. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Sadece basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklama görevi yoktur, halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır.
Buna karşın, AİHM'nin Tımes Newspapers Lımıted No1-2-Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10.maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi basının yayımladığı haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10.maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Bununla birlikte, Danıştay 13. Dairesi, E:2017/1459 ve K:2020/684 sayılı kararında; "İnsan onuru kavramı, kişinin manevi varlığına ilişkin olup şeref ve itibar kavramı ile iç içedir. Bir fiilin insan onurunu ihlal etmesi, kişinin mutlaka fiile yönelik rızasının bulunmadığına işaret etmemekle birlikte toplumun, kişinin menfaatlerinin ihlal edilmediği hallerde dahi insan onuru hakkında endişeye düşmesi mümkündür. Nitekim, 6112 sayılı Kanun'da medya hizmet sağlayıcıları, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla yayın ilkelerine uygun olarak sunmakla yükümlü kılınmıştır.
Televizyon programları, halkın bilgilendirilmesi açısından demokratik toplumların vazgeçilmez iletişim yoludur. Bu anlamda, yapılan programların, yayının sunuluş şeklinin de kanunlara uygun olması, insan onuruna saygılı olma ilkesinin ihlaline sebebiyet verilmemesi bağlamında hak ve özgürlüklerin kullanılması açısından önemlidir.
Bir fiilin aşağılama içerip içermediği, söylenen sözlerle ve hakaretlerle belirlenir. Söylenen bir sözle birlikte oluşan mimik, sözle birlikte yapılan el, kol hareketleri veya sesin tonu fiilin tahkir içerip içermediğini belirlemede dikkate değerdir. Bunun yanında bir söz, iki kişi arasında söylenirse bir anlama, aleni bir yerde söylenirse başka bir anlama, belirli bir toplulukta söylenirse yine farklı bir anlama gelebilir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda sarf edilen, "Sedat Peker, Sermaye Piyasası Kurulu ile ilgili açıklamalar yapacağını söylediğinde Taşkesenlioğlu ve Serhat Albayrak'ın bütün suçları Ünsal Ban'ın üzerine bırakacak şekilde karar aldığını iddia etti. Peker'in iddiasına göre, bu kişiler kriminal bir gruptan gerekirse Ünsal Ban'ı ortadan kaldırması yönünde hazırlık yapmasını istedi." şeklinde iddia ve ithamların fotoğrafı ile birlikte ekrana getirilmesi suretiyle Serhat Albayrak hakkında ağır suçlamalara yer verildiği, Serhat Albayrak'a yönelik olarak "... bütün suçları Ünsal Ban'a bırakacak şekilde karar aldı.", "... kriminal bir gruptan gerekirse Ünsal Ban'ı ortadan kaldırması yönünde hazırlık yapmasını istedi." şeklindeki söylemlerin delil ve/veya başka açıklamalarla somut bir şekilde desteklenmediği, sadece Sedat Peker'in iddiaları üzerinden ortaya atıldığı, bir kişiyi somut bir delile dayanmaksızın fotoğrafının ekrana getirilerek birilerinin üzerine suç yıkmak ve cinayete azmettirmekle suçlamanın ifade özgürlüğü kapsamında ve eleştiri sınırları içinde değerlendirilemeyeceği, kişileri suçlayıcı bu ithamların kişilik haklarına zarar verici, küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte ifadeler olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; ".., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Temmuz 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.800.800,30 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 114.024,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 06.10.2022 tarih, 2022/39 sayılı toplantısında alınan 09 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.