İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.02.2023 tarih ve 148 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 11.02.2023 tarihinde saat 05:00’da yayınlanan "Büyük Felaket Özel Yayın" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 11.02.2023 tarihinde saat 05:00’da sunuculuğunu Selin Sabit’in yaptığı, 06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 10 ilimizi yoğun şekilde etkileyen deprem felaketine ilişkin yayın yapılan ve deprem bölgesinde bulunan muhabirler aracılığıyla canlı bağlantı ile bölgede bulunan milletvekilleri, depremzedeler ve ilgili kişilerin konuk edildiği “Büyük Felaket Özel Yayın" adlı programda, program sunucusu, deprem bölgesi olan Hatay’da bulunan muhabir Fırat Fıstık ve TİP Milletvekili Ahmet Şık arasında geçen diyaloglarda, “Ya zaten fırsat buldukça yayına bağlandığımızda hep anlattıklarımızdan farklı bir şey anlatamayacağım (ses kesiliyor) Askeri görüyoruz burada sahada ama asker burada herhangi bir enkaz kaldırma, arama kurtarma vesaire için değil daha çok güvenlik için burada. O da bir açıdan gereksiz değil onu da söylemek gerekiyor. Ama yani bugüne kadar binlerce organize bir (ses kesiliyor) bence bir tartışma konusu yani. Önemli de bir tartışma konusu. Yani aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum ama yani hala böyle bir kaotik ortam var burada. Sorunlar çözülebilmiş değil. Adım atmaya çalışılıyor elbette vesaire ama ben yeterli olduğunu düşünmüyorum. Senin de dediğin gibi 6. gün bugün artık…Temel sorun koordinasyonsuzluk mu?...Tabi ki. Yani ve o koordinasyonsuzluğun nedeni olan bir beceri eksikliği. Beceri eksikliğinin nedeni olduğunu da herkes biliyor zaten. Bütün kamu kurumları gibi (ses kesiliyor) yerlere bir arpalık mantığı ile bakılması (ses kesiliyor) oraya konulması. Kim, hangi sıfatla, hangi eğitimle, hangi uzmanlık bilgisiyle bu tür afet. Mesela AFAD'ın başındaki yönetim kadrosu neye bakarak tespit edildi? Kimin kuzeni akrabası olması üzerinden mi? Yoksa deprem konusunda yaptığı çalışma ya da doğal afetler konusunda yaptığı çalışma nedeniyle mi? Elbette ki biz bunun ne olduğunu biliyoruz. Herkes biliyor. Bilmeyen de bu felaket karşısında devletin beceriksizliğinin, iktidarın beceriksizliğinin nasıl ortaya çıktığı üzerinden bir tahminde bulunabilirler…Şunu da sormak istiyorum. Depremzedelerle konuştuğunuzda, özellikle enkaz altında yakınlarını bekleyen insanlarla konuştuğunuzda onlar neler söylüyorlar?...Halen tabi insanlar umutlarını yitiremez yani çünkü enkazın altında yakınları var sevdikleri var. Halen bize yüzlerce mesaj geliyor. Sokakta yürürken. İşte iş makinesi gelsin, kurtarma ekipleri gelsin, ses dinleme cihazları olsun. Lütfen bakın yaşıyorlar. Herkes bir yaşıyorlar umuduyla enkazlarının başında bir kurtarma ekibinin gelmesini bekliyor. Bundan sonra olacak şeyler ama mucize kabilindendir yani. Maalesef öyle de bir durum var. Durum çok vahim ve giderek de biriken bir öfke var. Yani bakın çok kıymetli bir dayanışma örneği sergilendi yurt çapında. Ve iyi ki bu dayanışma var. Çünkü siyasetçilerden bir medet ya da siyasal iktidardan bir medet umulmayacağı bir kez daha ortaya çıktı. Bu ülkenin insanın gerçekten böyle bir basireti bir dayanışma duygusu var. İyi ki var. Bizi böyle kötü iktidarların elindeyken ayakta kalmamızı sağlayan şey bence bu. Ama bu dayanışma daha ne kadar sürecek... Hala yardımlar artmaya devam ediyor. İhtiyaç sahiplerine dağıtıyoruz... Kıyafet yardımı öncelikli değil şu anda. Yeterince var. Hala eritmeye çalışıyoruz. Erimiyor. Kuru gıda ve hijyen malzemeleri, kadın pedi, çocuk bezi, çocuk maması, (ses kesiliyor) En acil olanlar bunlar galiba….Ve çadır…Ve elbette ki çadır. Yani eğer para toplanabiliyorsa devletin yapmadığını biz yine bir kez daha yapmaya kanıtlayabiliriz. Herkes bir işin ucundan tutabilir. Konteyner kentler ve çadır kentler inşa edilmesi için bir dayanışma, topluca bir dayanışma başlatmak yerinde olabilir ama bir yandan da bunu söylerken utanıyorum. Çünkü bunlar devletin yapması gereken işler. Devlet niye var? Yani vatandaşını yaşatmak için. Ben devlete sadece hak ararken karşımda polis jopu olarak görmek istemiyorum, biber gazı olarak görmek istemiyorum. Devlet vatandaşını yurttaşını koruyup, kollamak, gözetmek ve yaşatmak için var olan bir mekanizmadır. Bu kadar kutsallaştırılan devlet anlayışının mantığı yanlış. Herkes bunu bir sorgulasın. Ve son olarak şunu söyleyeceğim bakın buradaki tablodan sonra herkes şunu kafasına kazıyabilir. Bu ülkede böyle bir devletin düşmanı olmak haktır ve meşrudur. Bu kadar net her şey..." şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokratik toplum gereği herkes düşünce ve kanaatlerini farklı yollarla açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Medya ve basın söz konusu hakkın kullanılmasında başat rol oynamaktadır. Anayasa'nın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini düzenleyen 8'inci bölümünde yer alan 26'ncı maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir." hükmü ifade özgürlüğüne temel teşkil etmektedir. Ancak mezkur maddenin ikinci fıkrasında bu özgürlüklerin şu koşullar altında sınırlandırılabileceği belirtilmektedir: "Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”
Ulusal düzenlemelere ek olarak uluslararası hukuk düzeninde bağlı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Anayasa'nın değişmez 3’üncü maddesinde açıkça yer aldığı şekilde "Türkiye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür." hükmü, bunun yanı sıra 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde görsel-işitsel medya araçlarında yapılan yayınların “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" aykırı olamayacağı hükmü ve aynı Kanunun 6’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında ise "Medya hizmet sağlayıcılar, ticari iletişim ile üçüncü şahıslar tarafından üretilenler de dahil olmak üzere, yayınlanan tüm yayın hizmetlerinin içeriğinden ve sunumundan sorumludur." hükmü yer almaktadır. Buna göre medya kuruluşlarının yayınlarında yer verdikleri kişilerin yapmış olduğu yorumlardan sorumlu olduğu açıktır.
Deprem sadece meydana geldiği ve yıkımlara sebep olduğu illeri değil ülke genelinde herkesi derinden etkilemiştir. Ayrıştırıcı tavır ve söylemler, ülke olarak yaşanan bu zor süreci daha da zorlaştırmanın yanı sıra ahlaki paniğe sebep olup oldukça olumsuz sonuçlar meydana getirebilmektedir. Afetin yarattığı kriz döneminde medyanın halkı bilgilendirme işlevinin her zamankinden daha önemli olmasının yanı sıra bu kapsamda bilginin güvenilirliği ve söylemlerin ölçüsüne medya hizmet sağlayıcıları tarafından ekstra hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Kamuoyu, böylesi bir toplumsal ortamda her türden malûmatı “hakikatin ifadesi” gibi algılayabilmekte veya kabul edebilmektedir. Dolayısıyla toplumun çok büyük bir kesiminin, krizin ilk safhalarında eriştiği haber ve bilgileri eleştirel bir süzgeçten geçirip değerlendirmesini ya da öğrendiklerinin geçerliğini sınamasını beklemek gerçekçi değildir. Kriz koşullarında, ortalıkta dolaşan kulaktan dolma söylentiler, kimi izlenimler ve tanıklıklar, manipülasyon amaçlı konuşmalar ve aktarımlarla bir tür “bilgi kirliliği”nin türemesine oldukça elverişlidir. Üstelik bu türden bir bilgilenme, kriz halinin toplumsal bir sağduyu ortamında anlamlandırılmasına katkı sağlamak bir tarafa, toplumsal infiale yol açabilecek bir süreci tetikleyebilmektedir.
Diğer taraftan kriz dönemlerinde medya içeriklerinin kişiler üzerinde önemli etki gücü vardır. Özellikle kriz dönemlerindeki atmosferde kamuoyu medyanın anlık paylaşımlarına tepki verecek hassasiyettedir. Bu nedenle medya çalışanları da bu hassasiyete özen göstererek hareket etmek durumunda kalmaktadırlar. Yanlı düşünce, kaynaksız ve asılsız haberler, kan, şiddet gibi ögelerin yer aldığı görüntüler etik açıdan ters düşecektir.
Ayrıca, ahlaki panik, toplumsal değerler ve normlar karşısında tehdit olarak görülen, sapkın davranışlar sergileyen kişi ve gruplara karşı gösterilen bir tepki olarak tanımlanmaktadır. Medya tehdit unsuru olarak görülen bu durumu o kadar abartılı bir şekilde kamuoyuna aktarır ki toplumda yaşanan diğer olayların görmezden gelinmesine neden olur.
İhlale konu yayında, program konuğu tarafından; "...Ve son olarak şunu söyleyeceğim bakın buradaki tablodan sonra herkes şunu kafasına kazıyabilir. Bu ülkede böyle bir devletin düşmanı olmak haktır ve meşrudur. Bu kadar net her şey." şeklinde dile getirilen ifadelerin afetle mücadele üzerinden devleti ve devletin organlarını eleştirmenin ötesine geçerek, devlet düşmanlığı çağrısında bulunma ve bu düşmanlığı meşru ve hak olarak nitelendirerek normalleştirme riski barındıracak nitelikte olduğu, deprem sonrası süreç yönetiminin etkili bir şekilde sürdürülmesinin hayati ve elzem olduğu aşikar olduğu göz önüne alındığında bu dönemde kurtarma çalışmalarının devam etmesi ve bölgedekilere temel ihtiyaçların ulaştırabilmesi amaçlandığından medya kuruluşlarının hassas, özenli ve kamusal yayıncılık anlayışına bağlı yayınlar yapması gerektiği, yaşanan felaket karşısında sıkıntılı bir durumda bulunan ve bundan dolayı sağduyulu davranma konusunda zorlanabilecek insanları paniğe sevk edecek, galeyana getirebilecek içeriklere yer verilmemesi gerektiği, ayrıca söz konusu yayınla ilgili ALO RTÜK şikayet merkezi'ne yapılan şikayet bildirimleri de dikkate alındığında, söz konusu ifadelerin devlet düşmanlığını tetikleyecek, halkı galeyana getirebilecek nitelikte olduğu, bununla birlikte, program sunucusu ile muhabirin sarf edilen sözlere herhangi bir düzeltme ve müdahalede bulunmamasının kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan; "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz." hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür.
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının beş (5) kez durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan; "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ocak 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 6.725.835,52 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde beş oranı (%5) 336.292,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 5 (BEŞ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanın kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “…Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 22.02.2023 tarih ve 2023/08 sayılı toplantısında alınan 3 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 11.02.2023 tarihinde saat 05:00’da yayınladığı "Büyük Felaket Özel Yayın" adlı program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına, ayrıca anılan metnin program yayını süresince ekranın altında akar yazı ile verilmesine,
e) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir. … Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 22.02.2023 tarih ve 2023/08 sayılı toplantısında alınan 3 No’lu karara karşı oy yazısı.
Okan KONURALP Şerhidir.