İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 05.06.2023 tarih ve 412 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 30.05.2023 tarihinde saat 08:02’de yayınlanan “İsmail KÜÇÜKKAYA ile Yeni Bir Sabah” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 30.05.2023 tarihinde saat 08:02’de yayınlanan sunuculuğunu İsmail KÜÇÜKKAYA'nın yaptığı, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ'ın konuk olarak katıldığı “İsmail KÜÇÜKKAYA ile Yeni Bir Sabah” adlı programda, program sunucusu ile konuk arasında geçen diyaloglarda; "Şimdi bu seçimlerden önce sizin zaten gündeme getirdiğiniz çok önemli konulardı bunlar. Fakat ben seçimlere doğru giderken özellikle sizin bu açıklamalarınız çok ses getirince Hulusi Akar'a baktım, İçişleri Bakanına baktım, Numan Kurtulmuş'a baktım. Yani iktidar cenahından gelen açıklamalara baktığımız zaman biz bunları göndermeyeceğiz diyor. Biz bu CHP gibi filan böyle bakamayız diyor. Böyle bu mealde açıklamalar yapıldı. Size sormak istediğim soru şu: Ben seçimden sonra konuştuğum herkesle ya tamam olabilir halkımızın kararıdır, başımızın üstünde yeri var. Fakat diyorlar, bu seçim sonuçlarını saygıyla karşılayan hemen hemen herkes, geleceğimiz konusunda Suriyeliler bağlamında mülteciler, düzensiz göçmen konusunda kaygılı. Sormak istediğim soru şu: Siz şimdi bizim devletimize de yakınsınız. Bizim devletimizin içinde bu tehlikeyi görmüyorlar mı? Devletimizin insanları, devlet adamları dediklerimiz, onlarla konuşmuyor musunuz? Onlar ne düşünüyorlar?-Bakın bu tehlikeyi herkes görüyor, AK Parti'ye daha doğrusu Cumhur İttifakına oy veren seçmen hariç. Ve dediniz ki seçimin sonucuna saygım var. Doğrusu benim seçimin sonucuna hukuken kabullenmek olarak tabi saygım var. Ama seçimin sonucuna politik olarak saygım yok, olmayacak da. Çünkü yanlış bir tercih kullanıldı. Evet Cumhur İttifakı seçmeni ülkesinin işgal edilmesi, kaynaklarının soyulması ve Türkiye'nin bir iç savaşa sürüklenmesi sonucunu doğuracak şekilde oy kullandı...- Şimdi Türkiye'nin demografisi değişiyor, bunun da sonucu olacak. Mesela Kilis halkı Suriyeliler kalsın diye oy kullandı. Bunun çok farkında mı? Hayır, değil. Yanlış mı yaptı? Evet, sevgili Kilisliler büyük bir yanlış yaptınız. Bakın çok büyük bir yanlış yaptınız. Ve sizi kentinizden dışlayacak, dışlamaya başlamış, Türkler gidecek, biz kalacağız diyen Suriyelilerin olağanüstü sevinmesini sağlayan bir sonuç ortaya çıkarttınız. Naptığınızın farkında mısınız? Buradan özellikle Kilis'e seslenmek istiyorum. Bu sonuç o kadar yanlış bir size hayat süreci verebilir ki dedelerinizin ve babalarınızı mezarlarını pasaportla bile ziyaret edebilirsiniz. O zaman şunu söyleyeceksiniz elim kırılsaydı. Çok geç. Büyük bir yanlış yaptınız" şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri bireylerin ortaya koydukları düşünceleri baskı altında kalmadan özgürce ifade edebilmesidir. İfade özgürlüğü hemen her alanda her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna etmeyi kapsamaktadır. Düşüncelerin ifade edildiği en güçlü alan olan medya, gücü nispetinde sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağlıdır. Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamındaki bir hak da olayların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için yayında yapılacak eleştiriler ölçülü ifadelerle ekrana getirilmelidir. Yayıncı kuruluşlar eleştiri haklarını yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardımcı olmak amacıyla kullanmalıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir hak olmakla beraber, gerek uluslararası sözleşmelerde ve gerekse ulusal hukuk belgelerinde bu hakkın kullanılmasında belirli sınırlamalar bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğünün düzenlendiği 10. maddesinin birinci fıkrasında; "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir." denilmekte ve ikinci fıkrasında ise bu özgürlüğün kullanılmasının görev ve sorumluluk istediği ifade edilerek; demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak başkalarının şöhret ve haklarının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği belirtilmektedir. Benzer şekilde Anayasamızın 26. maddesinde de düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasının serbest olduğu ancak "milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi" gibi amaçlarla bu hürriyetin kanunla sınırlandırılabileceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde çizilmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile "savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadelerin" ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir. Bu nedenle nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Bu anlamda ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, milliyet, inanç gibi unsurlar ön plana çıkartılarak herhangi bir kişiyi rencide edici, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hatta bulunduğu toplumdan ayrıştırıcı nitelikte söylem ve ifadelerde bulunulması, hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda birleştirici, bütünleştirici bir etkiye sahip olan insani değerlerin yozlaşmasına ve toplumda huzursuzluğa, çatışma ve kavga ortamının doğmasına neden olabilecektir. Çünkü toplumları bir arada tutan, barış ve huzurun sürekliliğini sağlayan toplumsal değerlerimizdir.
Toplumsal değerlerin korunması ve devamı için kullanılan dil oldukça önemlidir. Çünkü insan düşünce dünyasına göre şekillenen bir varlıktır. Birey, düşündüğü ve benimsediği şeyi ilk olarak dil aracılığı ile aktarır, daha sonrasında ise bunu tavır ve davranışlarına yansıtır. Bu anlamda son zamanlarda hem kanaat önderleri hem de medya aracılığıyla çok fazla ve olumsuz yönleri ön plana çıkartılarak sunulan sığınmacı meselesi üzerinden oluşturulan algıların toplumda ahlaki panik oluşturma riski bulunmaktadır. Ahlaki panik kavramı, ortak değerlere ve çıkarlara tehdit olarak görülen, sapkın davranış sergileyen bireylere ya da gruplara karşı gösterilen toplumsal ve politik tepkilere atfen kullanılmaktadır. Değer verilen yaşam tarzının tehlikede olduğu korkusuyla oluşan ahlaki panikler, meydana geldikleri toplumda fikir ortaklığı ve ortak kaygılar oluşturur. Ahlaki paniklerin oluşumlarını medyadan ayrı düşünmek neredeyse imkansızdır. Çünkü ahlaki paniğin oluşum ve gelişimi medya önderliğinde ilerlemektedir. Medya bu haberleri sürekli sunarak halka öğretir ve ahlaki paniğe neden olan birey ya da gruplar medya tarafından sapkın bireyler olarak konumlandırılır. Son aşamada ise ön yargılarla da beslenen izleyicide oluşan korku ile ahlaki panik oluşturulmaktadır. Medya kuruluşlarında yapılan yayınlarda Suriyeli sığınmacıların temsil edilme şekli, kullanılan dil ve ifadeler, sığınmacıların belirsizlik, savaş, ekonomik zorluklar, işsizlik, huzursuzluk gibi çağrışımlarla halkın zihnine kazınmasına neden olmaktadır.
Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. 6112 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 4. fıkrası uyarınca; "Medya hizmet sağlayıcılar, ticari iletişim ile üçüncü şahıslar tarafından üretilenler de dahil olmak üzere, yayınlanan tüm yayın hizmetlerinin içeriğinden ve sunumundan sorumludur." Buna göre medya kuruluşlarının yayınlarında yer verdikleri kişilerin yapmış olduğu yorumlardan sorumlu oldukları açıktır.
Ayrıca, devletlerin varoluşunda ve varlığını sürdürebilmesinde devlet mekanizmalarının siyasi, sosyal, ekonomik güvenliği ve istikrarı sağlayabilmesi en öncelikli konulardandır. Toplumların güvenliğini ve sürekliliğini temin edebilmek için ilk olarak devletin güvenliği ve istikrarı sağlanmalıdır. Ancak bu mekanizmanın tam anlamıyla ve düzgün bir şekilde işleyebilmesi için devletin de toplum içindeki huzur, barış, güven ortamını sağlaması ve bunu hukuki dayanaklarla desteklemesi gereklidir. Bu doğrultuda her bireyin sahip olduğu haklar hukuki çerçevede tanımlanıp yasalarla temellendirilmiştir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu yayında, “(...) Fakat diyorlar, bu seçim sonuçlarını saygıyla karşılayan hemen hemen herkes, geleceğimiz konusunda Suriyeliler bağlamında mülteciler, düzensiz göçmen konusunda kaygılı. Sormak istediğim soru şu: Siz şimdi bizim devletimize de yakınsınız. Bizim devletimizin içinde bu tehlikeyi görmüyorlar mı? Devletimizin insanları, devlet adamları dediklerimiz, onlarla konuşmuyor musunuz? Onlar ne düşünüyorlar?-Bakın bu tehlikeyi herkes görüyor, AK Parti'ye daha doğrusu Cumhur İttifakına oy veren seçmen hariç. Ve dediniz ki seçimin sonucuna saygım var. Doğrusu benim seçimin sonucuna hukuken kabullenmek olarak tabi saygım var. Ama seçimin sonucuna politik olarak saygım yok, olmayacak da. Çünkü yanlış bir tercih kullanıldı. Evet Cumhur İttifakı seçmeni ülkesinin işgal edilmesi, kaynaklarının soyulması ve Türkiye'nin bir iç savaşa sürüklenmesi sonucunu doğuracak şekilde oy kullandı...- Şimdi Türkiye'nin demografisi değişiyor, bunun da sonucu olacak. Mesela Kilis halkı Suriyeliler kalsın diye oy kullandı. Bunun çok farkında mı? Hayır, değil. Yanlış mı yaptı? Evet, sevgili Kilisliler büyük bir yanlış yaptınız. Bakın çok büyük bir yanlış yaptınız. Ve sizi kentinizden dışlayacak, dışlamaya başlamış, Türkler gidecek, biz kalacağız diyen Suriyelilerin olağanüstü sevinmesini sağlayan bir sonuç ortaya çıkarttınız. Naptığınızın farkında mısınız? Buradan özellikle Kilis'e seslenmek istiyorum. Bu sonuç o kadar yanlış bir size hayat süreci verebilir ki dedelerinizin ve babalarınızı mezarlarını pasaportla bile ziyaret edebilirsiniz. O zaman şunu söyleyeceksiniz elim kırılsaydı. Çok geç. Büyük bir yanlış yaptınız" şeklinde ifadelerle, Suriyeli sığınmacılar üzerinden Türkiye'nin işgale uğrayacağı veya iç savaşa gideceğinin ifade edildiği, bu durumun toplumdaki endişe, korku, nefret ve öfke duygularını tetikleyerek kamu güvenliğini ve toplumsal huzur ortamını tehdit edeceği, bu etki ve yönlendirmeler neticesinde toplumda bir kargaşa ortamı oluşma riski bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle toplumsal iklimin bozulmaması adına medya kuruluşları aracılığı ile düşüncelerini izler kitleye aktaran bireylerin bu konu hakkında kullanmış oldukları dil, üslup ve söylem tarzı oldukça önemlidir. Söz konusu programda, program konuğu tarafından sarf edilen ifadelerin, kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından açık bir tehlike doğurabilecek nitelikte olduğu, konuğun yanı sıra, yayınların kamuoyuna sağlıklı ve doğru bir şekilde aktarılmasındaki en büyük sorumluluğun yayıncı kuruluşta ve yayıncı kuruluşun temsilcisi olan sunucuda olduğu bilinmesine rağmen, program sunucusu tarafından yayın esnasında zikredilen ağır söylemlerle alakalı herhangi bir düzeltme de yapılmamasının kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Nisan 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 14.476.016,38 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde beş (%5) 723.801,00 Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.06.2023 tarih, 2023/23 sayılı toplantısında alınan 14 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.


