İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.11.2023 tarih ve 570 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 10,11.10.2023 tarihlerinde saat 20:01’de yayınlanan "18 Dakika" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 10,11.10.2023 tarihlerinde saat 20:01’de yayınlanan, Merdan Yanardağ ve Prof. Dr. Emre Kongar’ın birlikte güncel ekonomik ve siyasi konuların değerlendirdiği "18 Dakika" adlı yorum programının
10.10.2023 tarihinde yayınlanan bölümünde geçen diyaloglarda “... büyük bir büyük bir İslamcı, faşizan bir ittifak var, bir blok var. Demokrasi karşıtı, patrimonyal sultanizm denilen rejimi onaylayan bir ittifak var…Devleti ele geçirmiş olan…Devleti ele geçirmiş olan…Ama şunu söylemek istiyorum ya bütün emeklilere verin bu ikramiyeyi ya da sadaka olarak vermeyin…bir iftiranın arkasına takılan da bir nüfusta var. Türkiye’de nüfusun bir kesimi, toplumun bir kesimi bu yönetimi fazlasıyla hak ediyor. Bundan hiç kuşku yok, hiç kuşku yok. Kendileri için mücadele eden insanları harcayan bir, harcayan bir ne diyelim derin bir cehalet ve karanlık içinde bir kesim var…Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan üç kuruş sosyal yardım almak için sadaka bekleyen insanlar için mücadele ettik. Bizim arkadaşlarımızın hepsi öyle, hepsi öyle. Biz sizin için mücadele ettik.”,
11.10.2023 tarihinde yayınlanan bölümünde geçen diyaloglarda ise “Yani demokratik yollardan bu zorbalık rejiminin, bu patrimonyal sultanizm denilen benim İslamofaşist demeyi tercih ettiğim yani dinci bir gericiliğe dayalı faşizan bir rejimdir benim tanımladığım, tarif ettiğim…Rejime karşı mücadelenin demokratik yollardan yürütülebileceğine dair bir inanç yitimi var…Türkiye’de adil, demokratik, güvenilir bir seçim yapılamıyor…o tarihten sonra her seçimde bir yolsuzluk, oyların çalınması, usulsüzlük, oy kaydırma vesaire gibi bir dizi sorunu tartışıyoruz…2015 7 Haziranından sonra sokağın terörize edilmesiyle birlikte iktidara yeniden altı ay sonra el kondu…Seçimlerde kara propagandayı kullanmış, hile yapm..., iftira atmış iftira atmış, hile yaptığı iddiaları var, yalan söylemiş, montaj videolar devreye sokulmuş ve bu itiraf edilmiş en yetkili ağızdan…Övülmüş, övülerek...Ona rağmen biz dönüp dönüp muhalefeti vuruyoruz. Önce bunu tartışmak lazım. İktidarın ahlaki ve siyasal meşruiyetini sorgulamak gerekiyor…” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Medyanın gücü ne kadar fazla ise medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları, kamu kurumlarını eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve eleştiri hakkı bulunmaktadır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Eleştiri; kanuna aykırı bir şekilde kişi, kurum ve kuruluşları itibarsızlaştırmaya, küçük düşürmeye ve aşağılamaya yönelik suçlayıcı ifadeler içeren sınırsız ve kontrolsüz bir hak olarak görülmemelidir.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, kamuoyunda özgür kanaat oluşması, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karsın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Siyasi partilerin ve iktidarın eleştirilmesi demokratik hukuk devleti olmanın doğal bir sonucudur. Bu bağlamda, siyasi partilere ve kişilere yönelik siyasi eleştirilerin de toplumun gelişiminde önemli rolü bulunmaktadır. Türkiye'de seçimler serbest, eşit, tek dereceli genel oy sistemine göre yapılır ve her seçmen kendi oyunu kullanır. Oylar gizli olarak verilir ve oyların, sayımı, dökümü ve tutanaklara bağlanması açık olarak yapılır. Yüksek Seçim Kurulu ve İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere gerekli kamu kurum ve kuruluşlar seçim güvenliğinin sağlanması için yetkileri çerçevesinde hareket ederler. Çeşitli siyasal çevreler tarafından seçimler sonrasında oyların yanlış sayıldığına, hile yapıldığına vs. dair iddialarda bulunulsa da bugüne kadar bu konu hakkında somut bir kanıt elde edilememiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devletidir." ve yine Anayasanın 5. maddesinde "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." maddeleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir devlet olarak tanımlanmıştır. Sosyal bir devletin genel olarak bireylere asgari bir hayat sunmak, sosyal güvenliğini sağlamak, sosyal yardımlarda bulunmak ve sosyal hizmetler vermek gibi fonksiyonları bulunmaktadır. Dolayısıyla toplumun refah düzeyini yükseltmek için Sosyal Yardımlaşma Vakfı üzerinden yapılan sosyal yardımları ve sosyal güvenlik sistemi üzerinden gerçekleştirilecek olan emekli ikramiyelerini sadaka olarak değerlendirmek bu yardımlardan ve ikramiyelerden faydalanan toplumsal kesimleri ve bireyleri küçük düşürücü, aşağılayıcı ve rencide edici niteliktedir. Sosyal yardımlar ve bu nitelikteki ödemeler sadaka niteliğinde olmayıp, devlet için Anayasal bir görevdir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sosyal yardımlardan faydalanması onların Anayasal hakkıdır. Sosyal yardımların düzeyinin yeterli olup olmadığı, bu yardımların ve sosyal ödemelerin miktarı, sosyal devletin etkinliği tartışması eleştiri sınırları içinde değerlendirilebilir.
Demokratik bir hukuk devletinde kişi, kurum ve kuruluşların toplum nezdindeki saygınlığının korunması oldukça önem taşımaktadır. Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinde yer alan yayın hizmeti ilkelerine uygun olarak sunmakla yükümlüdür. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yayınlarında kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik kullanılan ifadelerin kamusal sorumluluk anlayışına uygun kişi, kurum ve kuruluşların itibarını zedeleyici, eleştiri sınırlarının ötesinde aşağılayıcı, küçük düşürücü, hakaret edici ve hedef gösterir nitelikte olmaması beklenmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; Merdan Yanardağ tarafından "İslamcı, faşizan bir ittifak", "patrimonyal sultanizm denilen rejimi onaylayan bir ittifak", "İslamofaşist", "dinci bir gericiliğe dayalı faşizan bir rejim", "iktidarın ahlaki meşruiyetini sorgulamak gerekiyor", "Türkiye’de adil, demokratik, güvenilir bir seçim yapılamıyor", "her seçimde bir yolsuzluk, oyların çalınması, usulsüzlük, oy kaydırma vesaire gibi bir dizi sorunu tartışıyoruz", "sokağın terörize edilmesiyle birlikte iktidara yeniden altı ay sonra el kondu.", "Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan üç kuruş sosyal yardım almak için sadaka bekleyen insanlar için mücadele ettik.", "ne diyelim derin bir cehalet ve karanlık içinde bir kesim var.", "Ama şunu söylemek istiyorum ya bütün emeklilere verin bu ikramiyeyi ya da sadaka vermeyin." şeklinde söz konusu programda adı geçen siyasi partilere, emeklilere ve sosyal yardım alan kişilere yönelik olarak kullanılan ifadelerin eleştiri sınırları ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, kişi ve kurumları küçük düşürücü, aşağılayıcı ve rencide edici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Eylül 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.000.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 17.11.2023 tarih, 2023/45 sayılı toplantısında alınan 27 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 17.11.2023 tarih ve 2023/45 sayılı toplantısında alınan 27 No’lu karara karşı oy yazısı.
Dr. Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.


