İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 607 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 27.11.2023 tarihinde saat 21:03’te yayınladığı "5.Boyut" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 27.11.2023 tarihinde saat 21:03’te yayınlanan, moderatörlüğünü Merdan Yanardağ'ın yaptığı, konuk olarak Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kemal Özkiraz, Özdemir İnce, Atilla Dorsay ve Dr. Atilla Özsever’in katıldığı, "5.Boyut" adlı programda geçen diyaloglarda; “...Bırakalım da onu da kursunlar kardeşim yani. Niye bu yapılmıyor. Bir üçüncü "K"da, "katil". Yılmaz Güney bir katildi, bir hakimi öldürdü. Peki ne yapalım? Bu üçüncü "K" kötü bir "K" diyerek bu adamı mahkum mu edelim? Hayır öyle yapmayalım çünkü onun yaptığı o kadar muhteşem şeyler var ki. O mükemmel bir yazar bir kere, o “Boynu Bükük Öldüler” adlı romanı alın okuyun. Hala yazılagelmiş en güzel romanlardan biridir, o inanılmaz bir senaryo yazarı...O müthiş bir oyuncu ve sonra da “Umut” ile başladığı üzere müthiş bir yönetmen. Bütün bu insanları yapan insana tek bir cinayet işledi, onu da bugünkü cinayetler gibi değil. Bugün basına yansıyan cinayetleri görüyorsunuz her biri bir vahşet neredeyse. Bu öyle de değil, adam bir yerde yemek yiyor ama efendim yanında tabanca var. Ya bugün Türkiye’de kimin elinde tabanca yok Allah rızası için. Yani toplum öylesine değişti ve dejenere oldu ki bugün silah kullanmak neredeyse doğal bir şey haline geldi. O zamanlar kullanmamalıydı, evet kullanmamalıydı tabi. Çok önemli bir yıldızdı. Ona silah yakışmazdı ama o cinayet de yani nasıl anlatayım düşünülmüş, planlanmış, bilinerek bugün cinayetleri gibi çeşitli korkunçluklar, ürkünçlükler, vahşet içeren bir olay değildi. Bir yerde adam ona meydan okudu, o da sarhoştu ve tabancasına sarıldı, adama ateş etti ve adam öldü. Ben o cinayeti işlemedi demiyorum. Ama dediğim gibi bu, bugünü cinayeti ile de kıyas kabul etmez....Orada yaşanan olay da şu; eşi Fatoş Güney'e Yumurtalık Hâkimi Sefa Mutlu sarhoş, aşırı içkili ve sataşıyor ve elle tacize kadar gidiyor bu sataşma. Sonuna kadar sabırlı davrandığı ama daha sonra silah çekerek ateş ettiği belirtiliyor...Güney'in avukatı olayın kasten öldürme suçunu teşkil etmediğini belirterek, meşru savunma sınırları içinde kaldığı ve burada en fazla kastın aşılması sonucu insan öldürmek suçunun işlenebileceğini ve bununla da 19 yıl değil çok daha az bir cezanın verilmesi gerektiğini, bir nefsi müdafaa durumunu olduğunu belirtmiş. "Bu kanun hükmü bilinerek ve isteyerek uygulanmadı.” demiş. “Yılmaz Güney'in eylemini kasten insan öldürmek değil kastın aşılması sonucu insan öldürmek ya da ölüme yol açmak suçunu oluştuğu ve bunun yeniden bir yargılama yoluyla açıklığa kavuşturulmasını istendiğini belirtmişler ve merminin geliş yönü vesaire öldürülmesi ile yeni bir otopsi istemişler. Avukat Alınak bu nedenle Hâkim Sefa Mutlu'nun Nevşehir’in Derinkuyu ilçesine bağlı Suvermez Köyü’ndeki mezarının açılmasını talep etmiş. Yeni bir haber bu...” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati derecede öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Genel olarak dördüncü güç unsuru olarak kabul edilen medyanın bilgilerin vatandaşlara ulaşmasında önemli bir rol üstlendiği de dikkat çekilmesi gereken bir husustur. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükumet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükumet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir (Erdoğan, 2013: 178). Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere medya kamuoyunda kanaat oluşumunda önemli role sahip bir araçtır. Yalnızca siyasi olaylarda değil her türlü toplumsal konu ve olaylarda da kamusal sorumluluk ilkesine uygun davranmalıdır.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmaması veya suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Bununla birlikte, Muhakkak ki medya mensuplarının topluma mal olmuş kişiler hakkında yorum ve değerlendirmelerde bulunma ve kamuoyunu bilgilendirme hakkı vardır. Ancak bu hak kullanılırken kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılmalı, milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliği, başkalarının şöhret ve hakları korunmalı, kişi, kurum ve kuruluşların hakları da gözetilmelidir. Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla kanunlarda yer alan ilkelere ve basın meslek ilkelerine uygun olarak sunmalıdır.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, programlarında eleştirilere ve önemli yorumlara yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılığın kamusal bir sorumluluk olduğu gerçeğinden yola çıkarak gazetecilik olanakları içerisinde üretilen haberlerin tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alması beklenmektedir. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kâr amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir.
Cezalandırmanın amacına ilişkin farklı görüşler mevcuttur. Nisbi teorilere göre cezalandırma yöntemi amaca ulaşmak için gerek duyulan bir araçtır. Bu görüşe göre ceza yaptırımının varlığı, suç kabul edilen fiilleri gerçekleştirmeyi düşünen kişiler üzerinde bir caydırıcılık yaratması bakımından önemlidir. Dolayısıyla suçu işleyen kişiler cezalandırılmalıdır ki diğer bireyler bunu görerek suçu işlememe doğrultusunda bir irade gösterebilsin. Mutlak teorilere göre ise ceza bir araç değil amaçtır ve sadece geçmişe yöneliktir. Sosyal savunma teorisine göre cezai uygulamaların amacı failin ıslah edilmesi ve ileride tekrar suç işlemesinin önüne geçilmesi iken Karma teoriye göre cezalar, geçmişte işlenen fiilerin ödetilmesini sağlar ve gelecekte hem kendisinin hem de diğer bireyler üzerinde caydırıcı etkiye sahiptir.
Görüldüğü üzere cezai uygulamalar çok boyutlu bir anlama sahip olmakla birlikte birden çok amaç için gerekli görülmektedir. Bu noktada suçun ya da suçlunun övülmesine ilişkin söylemler, hedeflenen amaçlara ulaşma noktasında olumsuzluklar doğurabilmektedir. Toplumsal düzlemde kamu düzeninin sağlanabilmesi için kamu düzenine aykırı olarak görülen ve hukuki düzlemde düzenlenen kanunlara aykırı durumların cereyan etmesinin önüne geçilmesi, ihlallerin sonlandırılması gerekmektedir. Toplumsal düzen ve huzurun var olabilmesi ve sürdürülebilir olması halihazırdaki ihlallerin sonlandırılması ve yeni ihlallerin oluşmasının önüne geçilmesi ile gerçekleştirilebilmektedir.
Suçun veyahut da işlediği suç sebebiyle failin övülmesi eylemi, kanunen suç kabul edilen bir fiilin mazur görülmesi hatta suçun meşrulaştırılması ile sonuçlanabilmektedir. Cezalandırma yoluyla toplumda bunun bir suç olduğu ve hukuka aykırı olduğu yönünde oluşturulmak istenen bilinç, zedelenebilmekte ve tam tersi bir algıya dönüşebilmektedir. Övücü ifadelerle meşrulaştırma yoluna gidilen fiiller, kişilerdeki cezanın caydırıcılığının etkisini azaltmakta ve fiiller daha kolay gerçekleştirilebilir bir konuma gelmektedir. Bireylerde suçu işlememe yönündeki irade zayıflamaktadır ve bu itibarla suçu ve suçluyu övme bir tahrik teşkil etmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, "Yılmaz Güney bir katildi, bir hakimi öldürdü. Peki ne yapalım? Bu üçüncü "K" kötü bir "K" diyerek bu adamı mahkum mu edelim? Hayır öyle yapmayalım çünkü onun yaptığı o kadar muhteşem şeyler var ki." şeklinde ifadelerle, Yılmaz Güney'in sanatının ön plana çıkarılması vurgulanmış ancak bunu yaparken de işlemiş olduğu suça atıf yapılarak "Peki ne yapalım?, ... bu adamı mahkum mu edelim?" ifadeleri ile de işlenen suçun önemsizleştirildiği, program konuğu konuşmasının devamında bu konuyu daha da detaylandırmış ve cinayet suçuna yönelik olarak "...; "tek bir cinayet işledi", "bugünkü cinayetler gibi değil", "...bugün basına yansıyan cinayetleri görüyorsunuz her biri bir vahşet neredeyse. Bu öyle de değil,", "...düşünülmüş, planlanmış, bilinerek bugün cinayetleri gibi çeşitli korkunçluklar, ürkünçlükler, vahşet içeren bir olay değildi.", "Bir yerde adam ona meydan okudu, o da sarhoştu tabancasına sarıldı ve adama ateş etti ve adam öldü.", "...bugünü cinayeti ile de kıyas kabul etmez." şeklinde ifadelerle, işlenen cinayetin düşünülmüş, planlanmış bir cinayet olmadığını, bugünkü cinayetlerin vahşet içerdiğini, Yılmaz Güney'in işlediği cinayetin ise korkunçluk, ürkünçlük, vahşet içeren bir cinayet olmadığını belirterek bir karşılaştırma yoluyla mezkur yayının işlenen suçu hafifletici, meşrulaştırıcı ve övücü nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle söz konusu yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan; "Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.412.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir...” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 28.12.2023 tarih, 2023/51 sayılı toplantısında alınan 43 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.