İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 606 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 09.12.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan "Forum Hafta Sonu" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 09.12.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan, sunuculuğunu Namık Koçak'ın yaptığı ve Özdemir İnce'nin konuk olarak katıldığı "Forum Hafta Sonu" adlı yorum programında geçen diyaloglarda “Dünyada başka bir halk, ekonomiyi kim batırsa o düzeltsin diye yine aynı kişiyi seçer mi?...Az önce söyledik ya hani İstanbul'a ihanet edeni, o halk yeniden seçer mi? Türkiye'de seçiyorlar maalesef, maalesef seçiyorlar. Dünyada var mıdır yani? Bu duruma getirmişsin bir ülkeyi. İşte Murat çizmiş tabloyu. "Hangi ülkede böyle bir iktidara oy verilir?" diyor. Bu çok çarpıcı bir soru. Zaten her şeyin sırrı bu soruda. Sorgulayamayan, şuursuz bir seçmen kitlesi mi var bu ülkede? Karşılaştıramıyor mu insanlar?...Televizyonların, maçların, bu cep telefonlarının bulunduğu yerde toplumlar dinselleşmek yerine dinden uzaklaşıyorlar. İnsanların dinden uzaklaşmasını engel olacak hiçbir kuvvet yoktur. İstediğin kadar imam hatip okulu aç, istediğin kadar bilmem ne yap, Türkiye'de ancak suni Müslüman yaratırsın, gerçek Müslüman yaratamazsın, iki yüzlü Müslümanlar yaratırsın…Yani hak, hukuk, adalet vicdan...Yok öyle, sorduğu zaman Müslüman'ım namaz kılıyorum falan…Elhamdülillah…Elhamdüllillah, falan fıstık. Yani ciddi bir Müslüman samimi bir Müslüman devlet zoruyla...Zaten şu yeni dünya düzeninde çok zor onu yaşamak, yaşatmak…Ya mümkün değil.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilgi edinme ve haber alma hakkının kullanılmasında, halkın meydana gelen gelişmeler hakkında fikir sahibi olması, fikir sahibi olduğu gelişmelere ilişkin karar vermesi ve dolayısıyla kamuoyunun oluşması aşamasında medya, demokratik toplumlar açısından hayati önem taşımaktadır. Bu doğrultuda basın, literatürde yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvet olarak kabul görmektedir. Televizyon haberciliği, yazılı basından farklı olarak okuma ve yazma bilmeyen kişileri de kapsayacak şekilde eğitim düzeyi fark etmeksizin halkın tamamının haber alma hakkını kullanabilmesi amacıyla başvurduğu kaynaklar arasında kritik bir noktada yer almaktadır.
Anayasa'nın "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı ikinci kısmında yer alan, “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26'ncı maddesi: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamaları belirtmektedir.
Anayasa tarafından koruma altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin, demokratik bir toplumun gereği olarak her bir bireyin düşüncelerini açıklamasını ve bu düşünceler üzerine fikir alışverişi yapılmasını sağladığı ancak sınırsız bir hak olmadığı ve Anayasa tarafından söz konusu hürriyetin sınırlarının çizildiği görülmektedir. Bu doğrultuda, sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar, program sunucuları ve yapımcılar tarafından düşüncelerin açıklanması sırasında hak ihlali doğurabilecek eleştiri sınırlarını aşan, hakaret içeren, itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeyde çeşitli sorunlara neden olabilmektedir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde de; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karsın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da, kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, çeşitli programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda sarf edilen , “Sorgulayamayan, şuursuz bir seçmen kitlesi mi var bu ülkede? ve İstediğin kadar imam hatip okulu aç, istediğin kadar bilmem ne yap, Türkiye'de ancak suni Müslüman yaratırsın, gerçek Müslüman yaratamazsın, iki yüzlü Müslümanlar yaratırsın." şeklindeki ifade ve ithamlarla, toptancı bir bakış açısı ile belirli bir oy ve siyasi tercihte bulunan vatandaşların, seçme ve seçilme, siyasal tutum ve görüşlerini açıklama gibi Anayasal haklarının görmezden gelinerek zan altında bırakıldığı ve eleştiri sınırlarının aşıldığı; bu ifadelerin aşağılayıcı, küçük düşürücü ve iftira niteliği taşıdığı, bireyleri siyasi düşüncesine ve yaşam biçimine göre sınıflandırmanın, her tür platformda tehlikeli sonuçların ortaya çıkmasına neden olabileceğinden bu tür yaklaşım ve söylemlerden uzak durulması, toplumsal barış açısından önemli bir husus olduğu değerlendirilmektedir. İfade özgürlüğü, yayın özgürlüğünün temeli olmakla beraber yayın kuruluşlarının, ekranları aracılığı ile izleyiciyle buluştuğu programlarında dikkatli bir dil ve üslup kullanmaları yasal yükümlülükleri arasında olduğundan yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu, yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiği ve medya mensuplarının kişi ve/veya kuruluşları eleştirme haklarını kullanırken kişi kurum veya kuruluşların haklarının gözetilmesi gerektiği kanaatiyle, mezkûr yayında sarf edilen söz konusu ifadelerin kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmayan, genelleyici, zan altında bırakan ve toplumsal değerlere ilişkin hassasiyetleri dikkate almayan ve imam hatip okullarının toplum nezdindeki itibarını eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Kasım 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.125.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 28.12.2023 tarih, 2023/51 sayılı toplantısında alınan 44 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.