İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 609 sayılı yazısına konu caddetv logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.11.2023 tarihinde saat 19:53’te yayınlanan "Bellek" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
caddetv logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 15.11.2023 tarihinde saat 19:53’te yayınlanan, sunuculuğunu Devrim Hacısalihoğlu’nun yaptığı "Bellek" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Şimdi ben ikisinin de birlikte işlediğini düşünüyorum... Uzun zamandan beri aslında Milli Eğitim'in ne milliliği kaldı ne eğitimi kaldı, tarikatlara cemaatlere alanları terk ettikleri için. Öyle bir hani laik bir hukuk devletinden hızlı bir şekilde uzaklaşma sürecini yaşıyoruz. Burada bazı kurumlara da görev verildiğini görüyoruz. Milli Eğitim bunlardan biri. Adalet Bakanlığı bunlardan biri. Sağlık Bakanlığı bunlardan biri. O kadar güzel böyle ilmek ilmek bunları dokuyorlar ki... Şimdi yargı da bunun bir ayağı. Yargının ayağında da hem Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi arasında bir çekişme olduğunu görüyoruz biliyoruz. Çünkü orada da bazı cemaatler yapılanmış durumda ama onun dışında da o laik cumhuriyetten uzaklaşmanın bir başka şeyi de Anayasayı değiştirmek ve Anayasa yoluyla da tamamen rejimi değiştirmek. Dolayısıyla bu ikisini de danışıklı dövüşüklü halde yürüttüklerini düşünüyorum...Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından kaybedecek bir dakikamız bile yok. Çünkü devletin bütün kurum ve kuruluşlarının çivisini çıkardılar, söktüler bilinçli bir şekilde. Zaman zaman karşı karşıya halkla getirdiler. Zaman zaman, işte şimdi oldukları gibi yapay bir sanki kriz varmış yargının birbiri arasında ve hadi biz bunu bir de çözelim noktasına getirerek, gerçekten eğitimi yerle bir ederek, eğitimde yeni bir yurttaş tipi yaratma çabası içerisinde şekillendirerek eğitimi, öyle bir hale getirdiler ki bunun bir adım ötesi zaten laik cumhuriyetin ortadan kaldırılmasının olduğu çok açık net ortada. Dolayısıyla burada hem bir yandan zaman zaman MHP'nin AKP'ye diş göstermesi, 'Biz buradayız.' demesi var. Ama bir yandan da ikisinin birleşerek laik cumhuriyetin ortadan kaldırılmasına yönelik de bir dayanışma yani bir karşıtlık ve dayanışmayı aynı anda görüyoruz. Ama sonuç itibariyle hukuk devletinin ortadan kaldırılması sürecini hızlı bir şekilde yaşıyoruz…Çok net bir şey bu yani. Dolayısıyla burada bir kez daha halkımızı kendi hakkına hukukuna sahip çıkmaya davet etmemiz gerekiyor. Mesele bizim kendi aramızda yaptığımız bir işte yargısal bir kriz çıktı işte o kriz üzerinden de biz muhalefet olarak iktidara vuruyoruz meselesinin çok ötesinde çok tehlikeli bir noktada gerçekten laik cumhuriyetimizin ortadan kaldırılmasına yönelik de bir çalışma hüviyetinde.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerek ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşme'nin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri, kuruluşları ve devletin organlarını eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Yukarıda görüleceği üzere tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişilere, kurum ve kuruluşlar ile devletin organlarına yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemler, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi ederler. Demokratik bir toplumda çok sesliliğin korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. İfade özgürlüğü kapsamında eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir.
Tüm bunlara ek olarak, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca 2014 yılında yayınlanan "Yayın İlkeleri Rehberi"ne göre "Canlı yayınlarda program sunucusu/muhabiri ile programa konuk edilen kişilerin 6112 Sayılı Yasayı ihlal niteliğindeki ifadelerinden yayıncı kuruluş sorumludur." ve "Programa konuk olan kişilerin veya üçüncü kişilerin kişilik haklarını ihlal eder veya bir toplumsal grup aleyhine ifadeler kullanılması halinde, bu durumda programın sunucusu veya moderatörü tarafından müdahale edilmeli ve gerekli açıklamalar yapılmalıdır." Geniş kitlelere yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşların canlı yayın kazalarının, kaba ve argo sözcüklerin kullanımının ya da eleştiri sınırları ötesine geçen çeşitli ifadelerin ekranda alenen yer almasını engelleyecek her türlü önlemi alması yayıncılığın getirdiği kamusal sorumluluk anlayışından kaynaklanan bir zarurettir. Bu bağlamda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar gerçekleştirdikleri canlı yayınlar sırasında kullanılan ifadelerin dürüst, kişi, kurum ve devlet organlarını zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen gösterilmeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya suçlayıcı nitelik taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu tarafından; Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve yüksek yargı organlarına yönelik olarak sarf edilen "…Milli Eğitim'in ne milliliği kaldı ne eğitimi kaldı, tarikatlere cemaatlere alanları terk ettikleri için. Öyle bir hani laik bir hukuk devletinden hızlı bir şekilde uzaklaşma sürecini yaşıyoruz…Milli Eğitim…Adalet Bakanlığı bunlardan biri. Sağlık Bakanlığı bunlardan biri. O kadar güzel böyle ilmek ilmek bunları dokuyorlar ki... Şimdi yargı da bunun bir ayağı…devletin bütün kurum ve kuruluşlarının çivisini çıkardılar, söktüler bilinçli bir şekilde…bunun bir adım ötesi zaten laik cumhuriyetin ortadan kaldırılmasının olduğu çok açık net ortada....laik cumhuriyetin ortadan kaldırılmasına yönelik…Ama sonuç itibariyle hukuk devletinin ortadan kaldırılması sürecini hızlı bir şekilde yaşıyoruz…Mesele...çok tehlikeli bir noktada. Gerçekten laik cumhuriyetimizin ortadan kaldırılmasına yönelik bir çalışma hüviyetinde" şeklindeki ifadelerin tahkir edici ve söz konusu kurum ve kuruluşları itham edici, küçük düşürücü ve değersizleştirici nitelikte olduğu, demokratik bir hukuk devletinde devlet organları nezdindeki saygınlığın korunmasının oldukça önemli görülmekteyken, mezkur ifadelerin kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmadığı, eleştiri sınırları ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği; aksine bu ifadelerin Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve yüksek yargı gibi devlet organlarını zan altında bırakan, halk nezdindeki itibar ve güvenilirliklerini sarsıcı, eleştiri sınırlarını aşan nitelikte olduğu, kişi, kurum ve kuruluşların itibarını zedeleyici, eleştiri sınırlarının ötesinde aşağılayıcı, küçük düşürücü, hakaret edici ve hedef gösterir nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının bulunmadığı değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 28.12.2023 tarih, 2023/51 sayılı toplantısında alınan 51 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.