İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 09.02.2024 tarih ve 25 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 14.12.2023 tarihinde saat 21:02’de yayınladığı "Gerçeğin İzinde" isimli program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 14.12.2023 tarihinde saat 21:02’de yayınlanan, sunuculuğunu Zeynel Lüle'nin yaptığı ve Rıza Zelyut'un aralarında bulunduğu birçok konuğun katıldığı ve genel olarak gündeme ilişkin çeşitli konuların ele alındığı "Gerçeğin İzinde" adlı tartışma programda, geçen diyaloglarda; “Şimdi efendim bu konu özellikle Dersim İsyanları ve Şeyh Said meselesi iki de bir AKP tarafından gündeme getiriliyor ve Türkiye’nin ayrıştırılmasında kutuplaştırılmasında kullanılıyor. Şunun altını çizelim insanoğlu tarihten ders çıkarır ama düşmanlık çıkarmaz. Tarihimize bakıp acılardan düşmanlık çıkarmaya kalkışmak siyasetçinin asla yaklaşmaması gereken konudur ama Türkiye’yi 20 yıldır istediği gibi yöneten AKP ve Tayyip Erdoğan ekibi Türkiye’yi bu etnik kimliklerden ve dinsel kimliklerden faydalanarak kamplara bölüyor ve istediği gibi de yönetiyor...Bu bir oyun yani sonuçta Diyarbakır kayyum tarafından yönetilen Diyarbakır Belediyesi'nin bu girişimi aslında amacı belli yerel seçimlere yönelik ayrıştırmacı bir yol izlemek anladığım kadarıyla bunu söylüyorsunuz…Şimdi efendim o ayrı bir konu ama AKP bunu alıp öyle ayrıştırma değil sanki doğru bir şeymiş gibi topluma takdim etmeye çalışıyor. Hem kendi dinci siyasal dinci tabanını hem Kürtlerin bir kısmını dindar kısmını kendi tarafına çekmek için Şeyh Said’i hatta PKK eylemlerini hatta PKK ele başlarını bile kullanmaya kalkışıyor ve kullanıyor da bunu görüyoruz. Şimdi tekrar başa dönecek olursak tarihten düşmanlık çıkarmak, bugün Türkiye'yi bu düşmanlık üzerinden yönetmeye kalkışmak ülkeye ihanettir. Asıl ihanet bence budur. Yani Şeyh Said'in ihaneti geçmişte kalmıştır. Tarihte yerini almıştır ama onu bugün yeniden canlandırarak bizim önümüze parçalanma sorunu gibi koymak ülkeye yapılan en büyük ihanettir. Bu ihanette maalesef iktidar tarafından siyasi amaçla çok yakın olarak da dediğim gibi yerel yönetim seçimlerinde özellikle de İstanbul'u kazanabilmek için kullanılan bir araç haline getirildi. Benim burada söylemek istediğim bir konuda şu; son olarak Türkiye’de özellikle PKK 40 yıldır eylem yapıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür, PKK’yı isterse ezer ortadan kaldırır. Ama iktidarı ele geçirenler PKK’yla mücadele ediyormuş görüntüsü verip, PKK’yı ortadan kaldırmıyorlar. Çünkü PKK’yı göstererek Türkiye’de demokrasi öteleniyor. İnsan hakları ortadan kaldırılıyor ve neredeyse diktatörlük rejimi PKK üzerinden kuruluyor ve yönlendiriliyor. PKK’yı 20 yıldır iktidarda olan AKP, dünya lideri gibi kendini gösteren sayın Erdoğan niye ortadan kaldırmadı? Çünkü PKK’yı öne çıkartarak kaç tane seçim kazandı, milleti onunla korkutuyor. Onun için Türkiye'de bu Kürtçülük bölücü Kürtçülük özellikle demokrasinin karşısında bir tehdit olarak duruyor. Bölücü Kürtçüler bunu yapamasa bile onların tehdit olduğunu gösteren ve kamuoyunu korkutan siyasetçiler yapıyor.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Haber alma hakkının var olduğu bir toplumda, haber verme hak ve özgürlüğünün var olması doğal ve zorunlu bir sonuçtur. Toplumun haber alma ve medyanın haber verme özgürlükleri birbirlerini tamamlamaktadır. Medyanın en temel ve esaslı işlevi kamusal sorumluluğu çerçevesinde haber verme görevidir. Demokrasinin yansıması olan yasama, yürütme ve yargı erklerinin yanında dördüncü bir kuvvet olarak görülen medya temel görevlerini yerine getirmekle mükelleftir. Bu yüzden medya sunduğu bütün içerikte toplumsal sorumluluk bilincini ön planda tutmalıdır. Bu yönüyle medyanın kamuoyu oluşturma gücü yadsınamaz bir gerçektir. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükûmet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükûmet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.
Haberlerin, fikirlerin ve kanıların herhangi bir izin ya da sıkı denetime tabi olmadan basın tarafından özgürce yayılabilmesi şeklinde tanımlanan basın hürriyeti sınırsız değildir. Toplum düzeni ve sınırsız özgürlük kavramları birbirlerine ters düştüğü için toplumsal hayatın düzeni ancak hak ve hürriyetlerin makul gerekçelerle sınırlanmasıyla mümkün olur. Toplumda özgürlüklerin yanı sıra toplum huzuru, güvenliği, düzeni ve bütünlüğü de korunması gereken değerlerdendir. Anayasa'nın 28. maddesine göre basın hürriyetinin sınırlanmasında 26. ve 27. madde hükümleri uygulanmalıdır. 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde de "Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması.... amacıyla sınırlandırılabilir." şeklindeki düzenlemeyle basın hürriyetinin makul gerekçelerle sınırlandırılabileceği görülmektedir.
Yukarıda açıklanan haber alma ve haber verme hürriyetlerini içinde barındıran ve temelde ifade özgürlüğünün bir yansıması olan basın hürriyeti toplumda oluşturabileceği algı ve kanaat bakımından oldukça önem arz etmektedir. Yasama, yürütme, yargıya ek dördüncü kuvvet olduğu düşünülen medya, kamuoyunun şekillenmesinde oldukça önemli bir rol oynamakla birlikte fikir ve kanaatlerin özgürce ifade edilebileceği en önemli araçlardandır. Her bireyin her konuda kendine ait kanaati olması ve bunu da ifade edebilme özgürlüğü olmasının yanı sıra kitle iletişim araçları yoluyla başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür ama sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar, kişisel kanaatlerin ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılmasının sonucunda ortaya çıkabilecek hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunlardan sorumlu olacaktır. Yayıncılığın kamusal bir sorumluluk olması nedeniyle medya hizmet sağlayıcılar yayın hizmetlerini tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkeleri etrafında şekillendirmelidir. Özgürlükleri ölçüsünde sorumluluğu da artan medya kuruluşları tarafından aynı zamanda bir kamusal görevi yerine getirdikleri unutulmamalı ve yayınlarını Basın Meslek İlkeleri ve ilgili yasal çerçeve içinde yürütülmelidir.
Haberciliğin toplumsal sorumluluk anlayışıyla gerçekleştirilmesi ve dördüncü kuvvet rolünü yerine getirebilmesi için gerekli olan şartlardan biri, şüphesiz haberde objektifliktir. Basın ve habercilikte objektifliğin temel bileşenleri "tarafsızlık, partizan olmama, olgusallık ve denge" şeklinde sıralanmaktadır. Buna göre habercilik taraf tutmadan, partizanlık yapmadan, olgusal gerçekliğe dayalı olarak ve demokratik toplumun tüm bileşenlerinin haklarını gözeterek, dengeli şekilde yapılmalıdır. Haber ve bilgi aktarımında doğruluk ve gerçeklik medya aktörleri açısından hem hukuki hem de basın etiği açısından zorunluluktur. Gerçek dışı haber ve duyurular, mesleki etik değerlerle örtüşmemektedir. Medya kuruluşlarının kamuoyunu aydınlatma, bilgilendirme görevi özellikle kriz durumlarında ya da toplumun hassasiyetle yaklaştığı olaylarda büyük bir sorumlulukla ele alınmalıdır. Yayına konu olan doğru ve objektif bilgilere ulaşmak izleyici için oldukça önemlidir.
Yayın kuruluşlarının, yorum programlarında kurum ve kuruluşlar hakkında eleştirilere yer vermesi halkı bilgilendirme görevi kapsamında son derece doğaldır. Medya mensupları ve tartışma programına katılan konukların fikirlerini açık bir şekilde ifade etmesi, kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların eylemleri hakkında toplumu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında önemli ve gereklidir. Ancak bu hak şüphesiz ki, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi kapsamamaktadır. Söz konusu bilgilendirme hakkı kanun ve etik kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar vasıtasıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla bilgi ve belgeye dayanarak kullanılmalıdır. Ayrıca bu hak kullanılırken konu ile ilgili bilgi veya eleştirinin muhatabı kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Tartışma programlarında moderatör gündemde yer tutan konular dahilinde içeriklerini belirler ve genel itibariyle bu içerikler ülkemizde ve dünyada gelişen olaylardan oluşmaktadır. Bu programlar kamuoyundaki farklı grupların düşünce ve kanaatlerini ileterek toplumsal iletişimin gerçekleşmesi noktasında önemli bir rol oynarlar. Bu bilgi aktarımındaki paydaşlardan oldukları iddia edilen tartışma programı konuklarının da tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkeleri açısından hassasiyetlerini ortaya koymaları gerekmektedir. Bu durum sorumlu yayıncılık anlayışının gereğidir.
Bununla beraber medya aktörlerinin siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirebilme ve bu kişi, kurum ya da kuruluşların ortaya koyduğu eylemler konusunda kamuoyunu bilgilendirme hak ve ödevi bulunmaktadır. Fakat bu hak kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkeleri yok sayılarak toplumu yanlış yönlendirilebilecek yayınlardan sakınılmalıdır. Soruşturulması basın meslek ilkeleri kapsamında mümkün olan bilgi ve haberlerin, soruşturulmadan ya da teyit edilmeden sunulması medyanın sorumluluğunu yerine getirmediğini gösterir. Yayıncıların editoryal bağımsızlık hakları saklı kalmak kaydıyla toplumun geneline hitap eden teyide muhtaç her türlü haberin tarafsızlık ilkesi temelinde doğruluk ve gerçekliğinin araştırılarak izleyicilere sunulması yayıncı kuruluşların kamusal sorumluluğudur.
Günümüz toplumunda doğru, hızlı ve güvenilir bilgiye ulaşmada etkili ve yaygın kitle iletişim aracı olan televizyonda yer alan haber programları, en çok izlenen program türlerindendir. Toplumsal algının oluşum ve şekillenmesindeki etkin gücüyle yayın içerikleri izleyici kitleye ulaştırdığı bilgilerle bireylerin kişisel deneyimlerinden daha çok fikir ve ön yargılarını inşa etmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda konuk tarafından "Türkiye’yi 20 yıldır istediği gibi yöneten AKP ve Tayyip Erdoğan ekibi Türkiye’yi bu etnik kimliklerden ve dinsel kimliklerden faydalanarak kamplara bölüyor ve istediği gibi de yönetiyor…Hem kendi dinci siyasal dinci tabanını hem Kürtlerin bir kısmını dindar kısmını kendi tarafına çekmek için Şeyh Said’i hatta PKK eylemlerini hatta PKK ele başlarını bile kullanmaya kalkışıyor ve kullanıyor da bunu görüyoruz…Bu ihanette maalesef iktidar tarafından siyasi amaçla çok yakın olarak da dediğim gibi yerel yönetim seçimlerinde özellikle de İstanbul'u kazanabilmek için kullanılan bir araç haline getirildi…Ama iktidarı ele geçirenler PKK’yla mücadele ediyormuş görüntüsü verip, PKK’yı ortadan kaldırmıyorlar. Çünkü PKK’yı göstererek Türkiye’de demokrasi öteleniyor. İnsan hakları ortadan kaldırılıyor ve neredeyse diktatörlük rejimi PKK üzerinden kuruluyor ve yönlendiriliyor. PKK’yı 20 yıldır iktidarda olan AKP, dünya lideri gibi kendini gösteren sayın Erdoğan niye ortadan kaldırmadı? Çünkü PKK’yı öne çıkartarak kaç tane seçim kazandı, milleti onunla korkutuyor. Onun için Türkiye de bu Kürtçülük bölücü Kürtçülük özellikle demokrasinin karşısında bir tehdit olarak duruyor. Bölücü Kürtçüler bunu yapamasa bile onların tehdit olduğunu gösteren ve kamuoyunu korkutan siyasetçiler yapıyor" şeklinde sarf edilen ifadelerin bilgi ya da belgeye dayanmayan çeşitli kişisel görüş ve yorumlarla kamuoyunda kanaat oluşturabilecek, tüm ülkenin hassas olduğu bir konu olan terör meselesinde güncel terör olaylarına atıfta bulunularak PKK özelinde örgütün bilinçli olarak ortadan kaldırılmadığı ve Türkiye'de gerçekleştirilen demokratik seçim süreçlerine yönelik terör örgütünün ön plana atılması suretiyle mevcut iktidarın bununla ilgili olarak siyasi sonuçlar ve kazanımlar elde ettiği iddia ve ithamı ile eleştiri sınırlarını aşan, doğruluk ve objektiflikten uzak bir yaklaşım sergilendiği, söz konusu ifadelerin toplumu yanlış yönlendirebilecek, toplumun bir bölümü ya da genelinde kafa karışıklıklarına yol açabilecek nitelikte olduğu, dolayısıyla bilgi ve haber aktarımında tarafsızlık, gerçeklik ilkelerine ve toplumun olaylarla ilgili özgür kanaat edinmesine engel olabilecek nitelikte yayın yapıldığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %2 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Kasım 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.125.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.