İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 11.03.2024 tarih ve 35 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 01.03.2024 tarihinde saat 09:59’da yayınladığı "Başkentte Gündem" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 01.03.2024 tarihinde saat 09:59’da yayınlanan, moderatörlüğünü Fatih Ertürk’ün yaptığı, Sertaç Eş, Gökhan Günaydın ve Orhan Bursalı’nın konuk olarak katıldığı "Başkentte Gündem" adlı programda geçen diyaloglarda; "Bu yıl vergi harcaması yani istisna ve muafiyetler kapsamında şirketlerin 657 Milyar TL kurumlar vergisi siliniyor. 657 Milyar Lira. Açıkça dedi ya ERDOĞAN, 'Ne vereceğiz kardeşim' dedi ya, '1.4 trilyon' dedi 'hazineye yük gelir, emekliye niye para verelim?’. Çünkü biliyo ki emekli yine kendisine oy verecek. Emeklide böyle bir hastalık var ya. Bi sağlıksız bi durum var. Sağlıksız bir ruh hali var. Yav arkadaş adam diyor ki 'Vermiyorum, yaşatmayacağım seni…Sana vermiyorum. Ama şirketlerin borcunu siliyorum. Ona veriyorum sana vermiyorum.' diyor…Kızıyor musun? Gazeteci olarak kızıyorum tabii ya. Hep aynı şey. Yüz bin kere daha söyleyeceğim. Hep aynı şeyleri yaparsanız, aynı sonuçla karşılaşırsınız. Aynı şeyleri yaparak aynı sonuçlarla karşılaşmak için oy kullanmayın. Farklı şeyler yaptığınız zaman, farklı sonuçlarla karşılaşırsınız. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemek akıllılara özgü değil. Bu kadar söyleyeyim. Aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç beklemek, akıllı insanlara özgü bir eylem değil. Ancak değiştirdiğiniz zaman yaşamınız değişir. Yani bir şeylerin değişmiş olması lazım…Dolayısıyla yani 17 milyon yoksula emekliye niye 7 bin lira fark versin, hayatlarını kolaylaştırsın. Ayrıca da şunu da ben öyle düşünüyorum. Ya bunlar böyle konuşurlar ama gene bir şeyler bulurlar hayatlarını idare ederler bunlar, ayrıca da bize de oy verirler. Yani ben bir araştırma var mı bilmiyorum, emeklilerin yüzde kaçı iktidarı destekledi ve şimdi bugün de destekleyecek, e yarın da destekleyecek. Bu önemli bir soru orada, yani bilinçsizlik de söz konusu…E insanlar da bunu yutuyor…Şikayet ediyor ama ondan sonra da seçim zamanı gelince yine reise oy veriyor. Böyle bir açmaz içinde. Bu bilinçsizlikle ilgili, kültürel bir davranış meselesine dönüştü. Kültürel bir davranışta sıkışmış bir insan, seçmen grubu var. Emeklilerin bir kısmı da buna dahil olmak üzere. Çalışanların önemli bir kısmı da buna dahil olmak üzere. Böyle bir Türkiye yarattılar.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Genel olarak gazetecilerin toplumu ilgilendiren herhangi bir konuda eleştiri, yorum ve değerlendirme hakkı ve sorumluluğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu bağlamda eleştiri, bir kimse veya şeyin iyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak değerlendirmesini yapma, tenkit, muaheze, kritik şeklinde tanımlanmaktadır. İfade özgürlüğü kapsamında yer alan eleştiri hakkının belli birtakım hukuki ve ahlaki sınırlara sahip olması gerektiği ortadadır. Ancak eleştiri sınırlarının ötesine geçen ve kişileri çeşitli aidiyetleri nedeniyle aşağılayan, kişilik haklarına saldıran ve hakaret niteliği taşıyan ve küçümseyen her türden ifade ise ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmelidir.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, çeşitli programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır.
Ayrımcılık konusu genellikle nefret söylemi ile birlikte ele alınmaktadır. Ayrımcılık, özellikle bir medya söylemine dönüştüğünde nefret söylemiyle somutlaşabilmektedir. Nefret söylemi, etnik köken, milliyet, renk, ırk, cinsiyet, engellilik, din ve buna benzer özellikler temelindeki ayrımcılık biçimleri üzerinden kişilere karşı nefret duyguları oluşturan veya bunu teşvik eden konuşmaları kapsar. İlaveten nefret söylemi içeriğine göre: “siyasal nefret söylemi, kadınlara yönelik nefret söylemi, yabancılara ve göçmenlere yönelik nefret söylemi, cinsel kimlik temelli nefret söylemi, inanç ve mezhep temelli nefret söylemi” şeklinde sınıflandırılmaktadır. Diğer taraftan nefret söylemi, aynı zamanda suça yol açma potansiyeline de sahiptir. Çünkü nefret söylemi içeriğinde genellikle ön yargı ve aşırılık barındırmaktadır, bu nedenle de başka insanların haklarının gasp edilmesine ve toplumsal barışın yara almasına neden olabilir. Nefret söylemi, genellikle sadece söylem düzeyinde işleyen bir yapıya sahip değildir, aynı zamanda olumsuz davranışa teşvik eder ve insanları provoke eder. Öte yandan, nefret söyleminin aynı zamanda demokratik toplum yapısına tehdit oluşturan bir yönü de vardır. Demokratik toplum yapısı farklı görüş ve bakış açılarının açıkça ifade edilebilmesini ve karşılıklı hoş görüyü gerektirir. Nefret söylemi ise, farklılıklar arasında saygıyı azaltır. Nefret söylemine maruz kalan kişi ve/veya gruplar sessizleşir ve demokratik müzakere ortamından geri çekilirler. Böylece nefret söylemiyle hedef alınan kişi ve grupların demokratik müzakere süreçlerine olan katkısı azalmış olur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları, Avrupa Birliği Direktifleri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin yorumu gibi kaynaklara atıfla yapılan tanıma göre ayrımcılık, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, yaş ve benzeri farklılıklar nedeniyle tüm hak ve özgürlüklerin tanınmasını ve kullanılmasını zayıflatmak ya da ortadan kaldırmak amacına yönelik davranışlar veya tutumlar şeklinde tarif edilebilir. En genel hâliyle ise ayrımcılığın, “bir kimsenin mensubu olduğu bir grup dolayısıyla, gruba dair ön yargılar sebebiyle, diğerlerinden farklı bir duruma veya muameleye maruz kalması hâli” şeklinde, olumsuz bir anlamda tanımlanabileceği belirtilmektedir. Buna göre, herhangi bir aidiyeti nedeniyle farklı ve olumsuz muamele gören kişiler ayrımcılığa maruz kalmış demektir. Uluslararası hukuk ve mevzuat metinlerine dayanarak yapılan tanıma göre ise yaygın olarak ayrımcılığa konu olan aidiyetlerin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, yaş ve benzeri farklılıklar olduğu görülmektedir.
Ayrımcılık olgusunun önemini vurgulamak için bireylerin haklarının yasal teminat altına alındığı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda düzenlendiği şekline bakmakta fayda vardır. Temeli “insan onuru” kavramına dayanan eşitlik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10'uncu maddesinde düzenlenmiş yasama, yürütme ve yargı organları olmak üzere devletin tümüne hâkim olan ilkelerin başında gelmektedir. Bununla birlikte, eşitlik ilkesi birçok uluslararası ve ulusal metinlerde de kendine yer bulmuş evrensel bir ilkedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10’uncu maddesinde “kanun önünde eşitlik ilkesi” “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2’nci maddesine göre: “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirge'de belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 14’üncü maddesi ise şu şekilde düzenlenmiştir: “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.” Felsefi ve siyasi görüş temelinde ayrımcılık yasağı, kişilerin mevcut siyasi ilkeler, sistemler veya kurallar hakkında görüşlerini ifade etme veya gösterilerde bulunma veya en temel hâliyle farklı bir görüş ya da ideolojiye sahip olmayı olağan hâle getirmek maksadıyla ayrımcılıktan korunmayı sağlamayı amaçlamaktadır.
Dilin kullanım biçimleri, toplumsal anlamda ayrışmaların ve eşitsizliklerin ortaya çıkmasında ve yeniden üretilmesinde etkin bir rol oynamaktadır. Kamuoyu önderlerinin, aydınların, sanatçıların ve siyasetçilerin kullandıkları ötekileştirici dil, ulaştıkları kitleler ve etkileri açısından üzerinde önemle durulması gereken bir olgudur. Ulusal ve uluslararası birçok araştırma siyasi söylemlerde kullanılan ayrımcı ifadelerin zararlı etkilere sahip olduğunu göstermektedir. Araştırmalar bu etkilerin 5 ana başlık altına toplandığını göstermektedir. Sosyal dışlanmaya ve sosyal bütünlüğü bozan kutuplaşmanın artmasına neden olur, ayrımcı söylemin demokratik sisteme katılım üzerinde caydırıcı bir etkisi vardır, sadece önyargının belirtisi olarak tanımlanmayan kutuplaştırıcı dilin, daha fazla olumsuz söyleme yol açan bulaşıcı bir etkisi vardır, hedeflenen grupların inkâr edilmesine yol açabilir ve hedef grupların üyeleri arasında derin endişe yaratabilir ve son olarak insanların içinde yaşadıkları toplumda aynı hak ve sorumluluklara sahip eşit vatandaşlar olmadıkları söylenerek onurları kırılır. Ötekileştirme, kendilerinden farklı olduğu düşünülen birey ve gruplara karşı önyargıya, olumsuz stereotiplere ve damgalamaya yol açmaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu yayında; "Emeklide böyle bir hastalık var ya. Bi sağlıksız bi durum var. Sağlıksız bir ruh hali var."; "Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemek akıllılara özgü değil. Bu kadar söyleyeyim. Aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç beklemek, akıllı insanlara özgü bir eylem değil."; "Yani bilinçsizlik de söz konusu.";"Bilinçsizlikle ilgili, kültürel bir davranış meselesine dönüştü. Kültürel bir davranışta sıkışmış bir insan, seçmen grubu var. Emeklilerin bir kısmı da buna dahil olmak üzere." şeklinde özgür iradesiyle oy veren emeklilere yönelik kullanılan ifadelerin, eleştiri sınırları ötesinde aşağılayıcı ve ayrıştırıcı nitelik taşıdığı ve siyasal nefret söylemi sınıfına dahil edilebilecek ifadeler olduğu, ayrıca ilgili ifadelerin ön yargı içerdiği ve toplumun belli bir kesiminin zeka düzeyi üzerinden küçümsediği, bu türden bir ifadenin ayrımcılığın temel taşlarından biri olan genelleme ile birleşerek, toplumsal birliği ve saygıyı zedelediği, yayın sırasında kullanılan bu ifadelerin dürüst, kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen gösterilmediği; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiği ve medya mensuplarının kişi ve/veya kuruluşları eleştirme haklarını kullanırken kişi kurum veya kuruluşların haklarının gözetilmesi gerektiği kanaatiyle, mezkûr yayında, toplumun belirli bir kesimini hedef alarak onları aşağılayıp küçümseyen ayrımcı nitelik taşıdığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan; "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasi ve felsefi düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Şubat 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.453.304,55 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2024 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 135.860,00 (yüzotuzbeşbinsekizyüzaltmış) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 13.03.2024 tarih, 2024/11 sayılı toplantısında alınan 25 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.