İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.04.2024 tarih ve 46 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 24.02.2024 tarihinde saat 21:01’de yayınlanan "Türkiye'nin Gündemi" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 24.02.2024 tarihinde saat 21:01’de yayınlanan, sunuculuğunu Çiğdem Bayraktar Ör'ün yaptığı, Rifat Serdaroğlu’nun konuk olarak katıldığı, çeşitli siyasi ve sosyal meselelerin konuşulduğu, "Türkiye'nin Gündemi" adlı programda geçen diyaloglarda; “(Tansu Çiller'in 31 Mart İstanbul Belediyesi seçimlerinde Murat Kurum'u desteklediğini açıklaması üzerine) Neden biliyor musunuz Tansu Hanım bu dönemlerde çıkar? Bunlar paraya doymazlar. Bakın hepsi nerede bugün bunların, hepsi bugün sarayın kapı kuludur. Yani Beştepe'deki sarayın kapı kuludur. O da oradadır. Mehmet Ağar da oradadır. Süleyman Soylu da oradadır. Bunlar hep aynı merkez sağ damarından gelen siyasetin bozuk türevleridir bunlar. Bunların ahlakı da bozuktur yapıları da bozuktur. O da oradadır, Köksal Toptan da bunlarla beraber olmuştur, Mehmet Sağlam da bunlarla beraber olmuştur. Bu da maalesef merkez sağda siyaset yapan insanların ayıbıdır. Bunlar hep güce taparlar. Doymak da bilmezler. Hep avanta peşinde koşarlar. Yani Tayyip Bey'in yanına yanaşmakla kendilerine biraz daha fazla maddi menfaat sağlamak isterler….Mehmet Ağar gibi adam, o kadar şeyler söylendi ki Mehmet Ağar hakkında. İnkar etmediler. Bir defa bile kalkıp "Hayır! Bu söylenenler yalan değildir." demedi Mehmet Ağar. Nerede o da sarayın yanında. Kimin yanında "Hırsızlar İmparatoru"nun yanında.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde, Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan, iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin İfade Özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1.Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2.Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngürülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHS ve AİHM'nin içtihatlarına göre, ülkelerin yetkili mercilerince ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen müdahale, şu üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde meşru olacaktır. Bunlardan birincisi, müdahalenin, yani sınırlama veya yaptırımın yasalarda öngörülmüş olması, ikincisi, müdahalenin, yukarıda bahsi geçen Sözleşme'nin, 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan, çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olması, üçüncüsü, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması koşullarıdır.
Bu konuda yargı yerince yapılacak irdelemelerde, ifade özgürlüğünün kullanımında yazılı, işitsel ve görsel yayınların demokratik ülkelerde gördüğü merkezi işlev göz önünde bulundurularak, ifade özgürlüğünün çatıştığı, korunan diğer değerler karşısındaki durumu ve yapılan sınırlamanın elde edilmek istenen amaçla orantılı olup olmadığı hususları değerlendirilecektir.
AİHM'in Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir, bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Sadece basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklama görevi yoktur; halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır.
Buna karşın, AİHM'in Tımes Newspapers Lımıted No1-2 -Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10.maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arzetmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da, kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Haber, fikir ve düşüncelerin çoğaltıcı araçlarla serbestçe açıklanması olarak tanımlanan ve Anayasanın 28. maddesiyle güvence altına alınan basın hürriyeti sınırsız değildir. Toplumsal düzen ve sınırsız özgürlük kavramlarının bir arada bulunması mümkün olmadığı için toplum hayatının varlığı ve düzenliliği ancak hak ve hürriyetlerin makul gerekçelerle sınırlanmasıyla mümkün olur. Toplumda özgürlükler kadar toplumun huzuru, güvenliği ve düzenin sağlanması da korunacak değerler arasındadır. 1982 Anayasasının 28. maddesinin 3. fıkrasına göre basın özgürlüğünün sınırlanmasında Anayasanın 26 ve 27. maddeleri hükümleri uygulanır. 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinin 2. fıkrasında da basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvelik, kamu düzeni, kamu güveliği ve toprak bütünlüğünün korunması.... amacıyla sınırlandırılabilir." şeklindeki düzenlemeyle basın hürriyetinin makul gerekçelerle sınırlandırılabileceği görülmektedir.
İfade ve haber alma hürriyeti demokratik toplum düzeninde vazgeçilmez iki temel hakkı oluşturmaktadır. Bu haklar üzerine inşa edilen basın hürriyeti toplumda özgürce kanaat oluşumunu sağlaması bakımından önem arz etmektedir. Kamuoyunun şekillenmesinde oynadığı hayatî rol ile devleti inşa eden güçlerin dördüncüsü olarak kabul edilen medya, fikir ve kanaatlerin özgürce ifade edilebileceği en önemli araçlardandır. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin kendine yer bulduğu kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bireysel kanaatlerin ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılmasının hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkaracağı açıktır. Gücü ölçüsünde sorumluluğu da artan medya kuruluşları, yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğunu unutmamalı, yayınlarını Basın Meslek İlkeleri ve ilgili yasal çerçeve içinde yürütmelidir.
Bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak bir yayın organında bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Canlı yayınlarda konukların kullanacağı ifadeleri tahmin etmek olası değildir. Fakat yasal düzenlemelerle herkesin uymakla zorunlu olduğu kamusal yayıncılık sorumluluğu ile yayıncı kuruluşların hareket etmesi, programı yönetenlerin de olası durumlarda müdahale etmesi gerekmektedir.
Yayın kuruluşlarının editoryal bağımsızlıkları çerçevesinde farklı görüş, düşünce ya da eleştiri haklarını ifade ederken medya mensuplarının ve yayın kuruluşunda konuk olarak yer alan kimselerin medyanın kitleleri yüksek etkileme ve yönlendirme potansiyelini göz önünde tutarak sorumlu davranmaları gerektiği ortadadır. Yayın kuruluşlarının çeşitli programlar aracılığıyla siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yorum ve değerlendirmelerde bulunması çoğulcu medyanın temsili noktasında hem hak hem de bir gerekliliktir. Ancak bu haklar kullanılırken, eleştirilen kurum ve kuruluşların haklarının da yayın kuruluşları tarafından gözetilmesi gerekmektedir.
Özetle; yayıncılar canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli, yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliğini unutmamalıdırlar. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan, tehdit eden veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerektiğinden söz konusu yayında yer alan birtakım açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında görülemeyeceği ve kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, itibarsızlaştırıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içerdiği değerlendirilmiştir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu tarafından sarf edilen; “Sarayın kapıkulu", "Beştepedeki sarayın kapı kulu", "Sarayın yanında olmak", "güce tapmak", "Tayyip Bey'in yanında bulunarak daha fazla maddi menfaat sağlamak", "sarayın yanında yer almaları", "Hırsızlar İmparatoru" şeklinde ifadelerin, kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmayan, eleştiri sınırlarını aşan, genelleyici ve zan altında bırakan, izleyici nezdinde Türk devleti, hükûmeti ve Cumhurbaşkanlığı makamının toplum nezdindeki itibarını zedeleyebilecek nitelikte iddia ve ithamlar olduğu, dolayısıyla, fikir hürriyeti ve eleştiri sınırlarının aşılarak devletin tüzel kişiliğine dair eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %2 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ocak 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.310.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2024 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 135.860,00 (yüzotuzbeşbinsekizyüzaltmış) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 03.05.2024 tarih, 2024/17 sayılı toplantısında alınan 15 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 03.05.2024 tarih, 2024/17 sayılı toplantısında alınan 15 No’lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.