İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.05.2024 tarih ve 49 sayılı yazısına konu AÇIK RD çağrı işaretiyle yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 24.04.2024 tarihinde saat 08:00’da yayınlanan "Açık Gazete" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile ses kayıtlarının incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
AÇIK RD çağrı işaretiyle yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 24.04.2024 tarihinde saat 08:00’da yayınladığı, Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Cengiz Aktar'ın ülke gündemine ilişkin gelişmelerin değerlendirdiği "Açık Gazete" adlı programda geçen diyaloglarda; “Günaydın Cengiz, merhabalar.- Evet günaydın Ömer, günaydın Özdeş, günaydın Andre. 24 Nisan 2024. Evet, Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.- Biraz önce birazcık değinmeye çalıştık. İlk yasaklanmalardan falan açılışta birazcık bahsettik.- Evet, Sultanahmet 'te, Haydarpaşa 'da, Taksim 'de ve Kadıköy 'de cereyan ediyordu. Yani her sene farklı yerlerde oluyordu. Daha ziyade, ilk önce 2010'da, Taksim 'de idrak edilmişti. Evet ama artık orada yapmak mümkün değil yani, Ermeni soykırımı anması ve ama buna rağmen hükümet bir taziye yayınlıyor, gene yayınladılar biliyorsunuz, tam ne yaptıkları da belli değil yani evet...” şeklinde ifadelere yer verildiği tespit edilmiştir.
Bilindiği üzere, I. Dünya Savaşına dahil olmasıyla birlikte Osmanlı Devleti, bilhassa Doğu Anadolu'da yaşanan Rus destekli Ermeni çete saldırılarının yol açtığı katliamların ardından sivil halkın korunması ve cephe gerisinin emniyetinin sağlanması adına Ermeni tebaanın iç bölgelere naklini öngören geçici Sevk ve İskan Kanununu yürürlüğe koymuştur. Söz konusu tehcir fikrinin Alman komuta kademesinden geldiğine yönelik de ciddi veriler mevcuttur. Kanun kapsamında tehcir kararı, ilgili mahallerdeki askeri yetkililerin onayına bırakılmıştı. Nitekim bölgede hatırı sayılır ölçüde Alman subayının mevcut bulunduğu ve bu subayların yaygın olarak tehcir kararı aldıkları bilinmektedir. Geniş imparatorluk coğrafyasında pek çok cephede yürütülen savaşın dayattığı zor şartlar ve bilhassa lojistik zorluklar, tehcir sürecinin arzu edilen seviyede güvenle tamamlanmasına imkan vermemiş ve tüm çabalara rağmen bazı kayıplar yaşanmıştır. Tehcirin uygulanması sırasında güvenlik önlemlerini almaya çalışan Osmanlı yönetiminin savaş şartları nedeniyle cephelerden yeterli asker tahsis edememesi ve inzibat kuvveti olarak jandarma birliklerinin de uzun göç hattı boyunca yetersiz kalışı gibi etmenlerin istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasında belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca zikredilen savaş şartları nedeniyle iaşe temininde yaşanan zorlukların da kayıplarda etkili olduğu bilinmektedir.
Kelime anlamı bir insan topluluğunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme olan "soykırım" ifadesinin söz konusu tehcir hareketine yönelik kullanılmasının hamasi ve tarafgir bir tutumun ürünü olduğu, göç kararının gerekçeleri ve alındığı şartlar ile göç sırasında yaşanan kayıpların yukarıda izah edilen etmenlere dayandığı ve savaş öncesi ile savaş sırasında Ermeni çetelerinin bölgedeki Müslüman halka yönelik gerçekleştirdiği katliamlarda ölenlerin sayısı dikkate alınmadan tek taraflı, çarpıtılmış ve bilimsel dayanağı olmayan veriler üzerinden yürütülen bir propaganda gayesi taşıdığı tebarüz etmektedir. Ayrıca Ermenilere yönelik tehcir kararının öç almak ve dini-etnik kökeni nedeniyle katletmek gibi amaçlarla uygulandığı iddiasına temel teşkil edecek hiçbir örnek ve vesikaya da arşivlerimizde, yerli ve yabancı dönem müşahitlerinin notlarında ve objektif akademik çalışmalarda rastlanmaması "soykırım" iddiasının ne kadar mesnetsiz olduğunu gözler önüne sermektedir.
Ermeni "soykırımı" ifadesi kullanılarak bir soykırım yapıldığı iddiasını kamuoyuna taşımak ve bu yönde algı oluşmasına fırsat vermek, asırlarca barış ve huzur içinde yaşamış olan Türk ve Ermeni halklarının ortak geçmişinin çarpıtılarak tarihten husumet çıkarılmasına hizmet edebilecektir. 1915 Olaylarına ilişkin olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tutumu ve duruşu, arşivler ile bilimsel araştırmalar doğrultusunda gerçeğin araştırılması ve ortaya çıkarılması temelinde sabittir. Bu konuda ilgili taraflara sürekli olarak çağrıda bulunulmaktadır. Bu hususta "soykırım" gibi her türlü değerden yoksun sarih bir ifadenin kullanımı, toplumda asırlardır anlam ve karşılık bulmuş değerlere zarar verme potansiyeli taşımaktadır.
Hassas bir zeminde tartışılması gereken konuların belgesiz, kanıtsız ve tek tarafı itham eder düzeyde titizlikten yoksun bir dil ile ifade edilmesi gazetecilik etiği ile de örtüşmemektedir. Gazetecilik etiği açısından bakıldığında, sorumlu habercilik kapsamlı araştırmayı ve tarihsel olaylara ilişkin dengeli bir bakış açısı sunmayı gerektirir. Özellikle soykırım gibi hassas konuları tartışırken, somut deliller olmaksızın kapsamlı iddialarda bulunma konusunda dikkatli olunmalıdır. Gazetecilerin objektifliğini koruması ve izleyicilerinin daha tutarlı bir anlayışa vakıf olmasını sağlamak için çeşitli bakış açılarına yer vermesi çok önemlidir. Tarihi olayları aktarırken gazeteciler, sözlerinin ilgili bireyler ile daha geniş kamuoyu algısı üzerindeki potansiyel etkisinin de farkında olmalıdırlar. Tarihsel bağlama duyarlılık, empati ve bu tür olaylardan etkilenenlerin anısına saygı, etik gazeteciliğin önemli yönleridir. Sorumlu habercilik, toplumun doğru ve tarafsız bilgi almasını sağlamak için mühimdir. Bu nedenle, gazeteciler ve program sunucuları bu sorumlulukları yerine getirirken özenli, etik değerlere bağlı ve toplumsal etkileri gözeterek hareket etmelidirler. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisince kabul edilen Basın Meslek İlkeleri'nde de belirtildiği gibi kişiler, kurumlar ya da olaylar üzerine yapılan yorumlar gerçekleri, verileri çarpıtmamalı ve gizlememelidir. Duruma ifade özgürlüğü açısından bakıldığında gazetecilerin ifade özgürlüğü sınırının daha geniş tutulacağı vakidir, fakat ulusal ve uluslararası mevzuatta temel bir hak ve özgürlük olarak güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünün de belli kısıtlamalara tabi olabileceği unutulmamalıdır.
Ayrıca, Soykırım iddiasının uluslararası kamuoyunda Ermeni lobileri tarafından Türkiye'nin iç ve dış siyasette hareket alanını daraltacak bir silah olarak kullanılmaya çalışıldığı ve bundan bazı politik faydalar umulduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bilhassa Türkiye'de yaşayan farklı etnik gruplara da teşmil edilerek tarihsel bağlamda azınlıklarla sorunlu bir devlet imajı oluşturulmakta ve böylece devletin bütünlüğüne halel getirecek hak iddiaları meşrulaştırılmaktadır. Tüm bu veriler bir arada değerlendirildiğinde 1915 Olayları için "soykırım" ve "katliam" ifadelerinin kullanılmasının popülist tutumun bir ürünü olduğu, tarihsel hakikatlere dayanmadığı ve politik amaçlara hizmet ettiği açıkça anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde ihlale konu yayında sarf edilen “...Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.”, "Ermeni soykırımı anması" şeklindeki ifadelerin, Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan Ermeni tehcirinin belli kesimler ve daha ziyade uluslararası kamuoyu tarafından haksız ve mesnetsiz bir ithamla "soykırım" olarak adlandırılmasının tarihsel gerçekliklerle bağdaşmadığı, muhatabı tarihçiler olan 1915 Olaylarının politik çıkarlar için kullanılması ve toplumsal çatışmaya yol açabilecek bir mahiyet arz etmesi, toplumun sinir uçlarına dokunması muhtemel olan ilgili hadisenin hassasiyeti dikkate alındığında, asırlardır Anadolu topraklarında bir arada yaşayan farklı etnik temelli toplulukların birliktelik hukukuna zarar verecek mahiyeti taşıdığı, toplumun huzurunu bozabilecek düzeyde kışkırtıcı ve asılsız bir iddia olduğu, diğer tüm olaylar gibi tarihsel olayların da eleştirilip tartışılabileceği, fakat gazetecilerin somut kanıtlara dayanmaksızın toplumun birlik ve beraberliğini bozacak, toplumu kutuplaştıracak, toplumun itibarını zedeleyebilecek nitelikte iddialarda bulunmasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, ayrıca, Cengiz Aktar tarafından söz konusu "soykırım" nitelemesinin yayın sırasında açıkça dile getirilmesi ve bir düzeltme girişiminde bulunulmamasının kamusal sorumluluk ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı gibi toplumu kin ve düşmanlığa tahrik eden ve toplumda nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür.
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının beş (5) kez durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mart 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.785.663,30 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde beş oranı (%5) 189.283,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 5 (BEŞ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanın kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “…Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
e) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 22.05.2024 tarih ve 2024/20 sayılı toplantısında alınan 21 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 24.04.2024 tarihinde saat 08:00’da yayınladığı "Açık Gazete" adlı program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına,
f) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir. … Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 22.05.2024 tarih, 2024/20 sayılı toplantısında alınan 21 No’lu karara karşı oy yazısı
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.
Üst Kurulun 22.05.2024 tarih, 2024/20 sayılı toplantısında alınan 21 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.