İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.03.2025 tarih ve 48 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 23.03.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “Nokta Atışı” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 23.03.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınlanan, sunuculuğunu İpek Özbey’in yaptığı, Berk Esen’in konuk olarak katıldığı ve ülkemizdeki ve dünyadaki güncel siyasi gelişmelerin konuklar tarafından yorumlandığı “Nokta Atışı” adlı programda konuk tarafından; “İkinci önemli tema; yalnız değilsiniz mesajı ve orada Saraçhane'de düzenli olarak toplanan yüz binlerce kişiye, Türkiye'de bu eylemlere katılan ve her ne kadar RTÜK baskısı nedeniyle polisin şiddet görüntülerini biz bu kanallarda artık izleyemiyorsak da sokakta da görüyoruz sosyal medyada da görüyoruz. Çok ağır polis şiddeti altında, sadece Saraçhane'de değil, Türkiye'nin birçok bölgesinde benim öğrencim olacak yaşta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, genç arkadaşlarım ağır bir şiddet altındalar ve direniyorlar.”,
Söz konusu medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 21.03.2025 tarihinde yayınlanan "Öncesi Sonrası Gece" adlı programda güvenlik güçlerinin barışçıl eylemcilere haksız ve hukuksuz bir şekilde müdahalede bulunduğu yönünde konuk Uğur Poyraz tarafından “Şimdi insanlar sokakta barışçıl gösteri yapıyorlar. Şu ana kadar bize intikal etmiş -bize derken kamuoyuna yani intikal etmiş- herhangi bir taşkınlık ya da hukuka aykırılık da yok. Bilakis buna karşılık insanların bu barışçıl gösterilerine onların güvenliğini sağlaması gereken emniyet güçleri hukuka aykırı davranıp biber gazıyla, copla, kalkanla müdahale ediyorlar.”,
Yine söz konusu medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 19.03.2025 tarihinde yayınlanan "Aklın Yolu" adlı programda, eylemciler ve polis arasında yaşanan arbedenin ekranlara taşındığı görüntülere yer verilmiştir.
Yukarıda aktarılan yayın içeriklerine ek olarak, ilgili medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 24 Mart 2025 tarihinde 21:41'de Saraçhane'ye canlı bağlanılmış, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in açıklamalarında; "ey ey Tayyip Erdoğan'ın aparatı Akın Gürlek"; "Ekrem İmamoğlu alnınıza çaksın, alnınıza çaksın. Tayyip Bey; ben, benim belediye başkanım senin sorularını canlı yayında yayınlanacak mahkemede cevaplamaya, seni rezil rüsva etmeye, savcının yalanlarını onun burnundan fitil fitil getirmeye, seni milletin önünde sorgulamaya, yaptığın iftirayı alnına vurmaya hazır", "bak gençler ne diyor Tayyip Bey?" diyerek yönlendirdiği kalabalığın "Hırsız Tayyip, Hırsız Tayyip" şeklinde ifadelerle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a hakarete varan, ayrıştırıcı nitelikte, suçlayıcı, zan altında bırakıcı, saygı içermeyen türden ifadelerin net bir biçimde duyulacak şekilde ekrana getirildiği görülmüştür.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkaracağı açıktır.
Yayıncının haberlerle kamuoyunu bilgilendirmek görevini icra ederken, haberciliğin hassas dengelerini akılda tutması beklenmektedir. Sorumlu yayıncılıkta haber bilgilerinin veriliş tarzı ve dilde otokontrol yapılmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Ancak yayın kuruluşunun bahse konu yayınında bu ilkeye uymadığı değerlendirilmektedir. Özellikle toplumsal olaylar sırasında medya tarafından kullanılan çerçeveleme teknikleri, olayın niteliğini ve faillerini değiştirebilecek kadar güçlüdür. Haberlerin çerçeveleme yoluyla nasıl bir algı yönetimi mekanizmasına dönüştüğü ortaya konulmuş ve medyanın gerçekliği inşa eden bir aktör olarak hareket ettiğini vurgulanmıştır. Türkiye’de yapılan araştırmalar, ana akım medyanın haber sunumunda olayları belirli ideolojik yönlendirmelerle sunduğunu göstermektedir. Örneğin, güvenlik güçlerinin toplumsal olaylarda hukuka uygun şekilde müdahalede bulunması bile belirli medya organları tarafından “baskı” veya “şiddet” söylemiyle sunularak kışkırtıcı bir atmosfer oluşturulabilmektedir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3'üncü maddesinde; basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10'uncu maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Özetle, demokratik toplumlarda iktidarın denetlenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi işlevi açısından basın zaruri bir unsurdur. Anayasa'nın 26. maddesinde de "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" ile basının özgürce haber verme hakkı desteklenmektedir. Fakat bu özgürce haber verebilme hakkı sınırsız olmayıp basın, kamu güvenliği ve düzeninin korunması bakımından hassasiyetini her daim korumak zorundadır.
Yukarıda görüldüğü üzere tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde çizilmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile "savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadelerin" ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir. Bu nedenle nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Bu anlamda ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, milliyet, inanç gibi unsurlar ön plana çıkartılarak herhangi bir kişiyi rencide edici, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hatta bulunduğu toplumdan ayrıştırıcı nitelikte söylem ve ifadelerde bulunulması, hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda birleştirici, bütünleştirici bir etkiye sahip olan insani değerlerin yozlaşmasına ve toplumda huzursuzluğa, çatışma ve kavga ortamının doğmasına neden olabilecektir. Çünkü toplumları bir arada tutan, barış ve huzurun sürekliliğini sağlayan toplumsal değerlerimizdir.
Diğer taraftan medya, toplumsal olayları kamuoyuna aktarırken yalnızca bilgi sunmakla kalmayıp, aynı zamanda belirli bir çerçeve oluşturarak bireylerin olayları algılama biçimlerini de yönlendirmektedir. Haberlerin dilsel ve görsel sunumu, izleyicilerin gerçekliği nasıl yorumladığını doğrudan etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Özellikle güvenlik güçleriyle ilgili haberlerde kullanılan söylem, polis teşkilatına yönelik kamu algısını şekillendirmekte, güven veya güvensizlik duygularının pekişmesine neden olabilmektedir. Bu bağlamda, medyanın sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve olayları çarpıtmadan aktarması, toplumun güvenliğe ve hukukun üstünlüğüne olan inancını koruyabilmesi açısından hayati önem taşır.
Toplumsal olaylarda, polisin olay yerinde bulunması kamu düzenini koruma görevinin doğal gereğidir. Devlet güvenlik kuvvetleri aracılığıyla toplumsal barışı ve düzeni korumak adına önlemler almak zorundadır. Polisin toplumsal olaylarda önlem alma görevi bulunmasına rağmen, ülkemizde oluşan genel algı polisin her koşulda olaya müdahale etmek için istekli olduğu ve orada bulunduğu şeklindedir. Bu algının ortaya çıkmasının temel nedeni, medyanın toplumsal olayların sunumunda olayın sosyal boyutundan ziyade, polis ile göstericiler arasında yaşanan gerilim, şiddet ve müdahale görüntülerini ön plana çıkarmasıdır. Haber olmayan yüzlerce barışçıl gösteri yaşanırken, müdahale olanların haber değeri kazanması ve müdahale görüntüleri eşliğinde sunulan olumsuz haber kalıpları yaygın ve gelenekselleşmiş bir medya pratiği olarak ortaya çıkmaktadır.
Polislik mesleği, kamu düzenini sağlama, bireylerin can ve mal güvenliğini koruma ve hukukun uygulanmasını temin etme gibi kritik görevler üstlenmektedir. Demokratik toplumlarda polis teşkilatları, yalnızca bir güvenlik aygıtı değil, aynı zamanda adaletin ve toplumsal barışın teminatı olarak da görülmelidir. Ancak, medya kuruluşlarının güvenlik güçlerini tek taraflı ve manipülatif bir çerçevede sunması, polis-halk kitleleri arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkileyerek kurumsal güvenin zedelenmesine yol açabilmektedir. Bu bağlamda, medyanın kolluk kuvvetleriyle ilgili haberlerde sansasyonel dil kullanmaktan kaçınması, kamuoyunun güvenlik güçlerine duyduğu güvenin korunması ve demokratik düzenin sürdürülebilirliği açısından kritik öneme sahiptir.
Özetle, günümüzde medya, toplum üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Medyanın olayları sunuş şekli kamuoyunun algısını doğrudan etkileyen bir unsurdur. Polis ile yasa dışı göstericilerin uzun süre ekranlarda yer alması toplumsal kutuplaşmayı derinleştirebilir, güvenlik güçlerine olan bakış açısını olumsuz yönde etkileyebilir ve kamu düzenine zarar verebilir. Şöyle ki, yasa dışı gösteriler ve polis müdahaleleri tek taraflı veya sansasyonel bir şekilde sunulduğunda, halkın bir kısmı güvenlik güçlerini suçlayabilirken, diğer bir kesim de göstericilere karşı daha sert önlemler alınmasını talep edebilir. Bu tür kutuplaşmalar, toplumda karşılıklı anlayışı ve barışı zedeleyebilir. Özellikle olaylar tek taraflı veya çarpıtılmış bir şekilde aktarıldığında güvenlik güçlerinin halk nazarındaki meşruiyeti de aşınacaktır. Bu durum da kamu düzeninin sağlanmasını zorlaştırabilir ve hukuk sistemine olan güvenin azalmasına sebebiyet verebilir. Dahası, medyada sık sık ve uzun süre gösterilen yasa dışı eylemler, bazı gruplar için teşvik edici olabilir. Özellikle aykırı gruplar veya köktenci düşünceye sahip bireyler, bu olayları kendileri için bir örnek olarak görebilir ve benzer eylemleri gerçekleştirme konusunda cesaretlenebilir. Şiddet içeren eylemlerin ve yasa dışı gösterilerin bir propaganda aracı haline gelmesi, kamu düzeni açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Kamuoyunun sağlıklı bir şekilde bilgilendirilmesi için, medya kuruluşlarının sansasyon yerine objektif haberciliğe öncelik vermesi gerekmektedir. Toplumda yanlış algılar oluşmasına neden olarak kamu düzeninin bozulmasına yol açabilecek durumlar ortaya çıkmaması adına herkesin yürürlükteki yasalara uymakla yükümlü olduğu unutulmamalıdır. Yayıncı kuruluşlar kamuoyunu bilgilendirme misyonlarını yerine getirirken hukuki sınırlar çerçevesinde ve sorumlu bir yayıncılık anlayışı ile hareket etmelidirler.
Bu anlamda ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, milliyet, inanç gibi unsurlar ön plana çıkartılarak herhangi bir kişiyi rencide edici, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hatta bulunduğu toplumdan ayrıştırıcı nitelikte söylem ve ifadelerde bulunulması, hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda birleştirici, bütünleştirici bir etkiye sahip olan insani değerlerin yozlaşmasına ve toplumda huzursuzluğa, çatışma ve kavga ortamının doğmasına neden olabilecektir. Çünkü toplumları bir arada tutan, barış ve huzurun sürekliliğini sağlayan toplumsal değerlerimizdir.
Medyanın güncel siyasi meselelerle ilgili kamuoyunun özgürce kanaat edinmesinde bilgi kaynağı olarak etkili rolü olduğu bilgisinden hareketle toplumun doğru habere ulaşarak özgürce kanaat oluşturabilmesi yayıncıların objektif şekilde, ithamdan uzak haber ve bilgi paylaşımıyla mümkün olacaktır. Bu noktada, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların üretilen içeriğe anlam yüklemede, izler kitlenin de yapacağı olası katkıları göz önünde bulundurmaları ve gerekli hassasiyetleri taşımaları sorumlu yayıncılık açısından önemlidir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, 23.03.2025 tarihinde yayınlanan “Nokta Atışı” adlı programda konuk tarafından sarf edilen; "Türkiye'de bu eylemlere katılan ve her ne kadar RTÜK baskısı nedeniyle polisin şiddet görüntülerini biz bu kanallarda artık izleyemiyorsak da sokakta da görüyoruz sosyal medyada da görüyoruz. Çok ağır polis şiddeti altında, sadece Saraçhane'de değil, Türkiye'nin birçok bölgesinde benim öğrencim olacak yaşta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, genç arkadaşlarım ağır bir şiddet altındalar ve direniyorlar." ifadeleri ile güvenlik güçlerinin yasal müdahaleleri topyekûn orantısız şiddet kullanımı olarak gösterilirken toplumsal hassasiyetlerin göz ardı edildiği, diğer bir ifadeyle bu ifadelerin kamu düzeninin bozulmasına sebebiyet verebilecek ve toplumsal ayrışmayı derinleştirebilecek nitelikte kışkırtıcı bir anlatım barındırdığı, 21.03.2025 tarihinde yayınlanan "Öncesi Sonrası Gece" adlı programda "Bilakis buna karşılık insanların bu barışçıl gösterilerine onların güvenliğini sağlaması gereken emniyet güçleri hukuka aykırı davranıp biber gazıyla, copla, kalkanla müdahale ediyorlar." ifadeler ile 19.03.2025 tarihinde "Aklın Yolu" adlı programda ekrana getirilen eylemciler ve polis arasındaki arbede görüntülerinin de güvenlik güçlerinin hukuksuz ve orantısız şiddet kullandığı yönündeki tutumu pekiştirir nitelikte olduğu, 24 Mart 2025 tarihinde 21:41'de Saraçhaneden canlı yayında, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in "ey ey Tayyip Erdoğan'ın aparatı Akın Gürlek"; "Ekrem İmamoğlu alnınıza çaksın, alnınıza çaksın. Tayyip Bey; ben, benim belediye başkanım senin sorularını canlı yayında yayınlanacak mahkemede cevaplamaya, seni rezil rüsva etmeye, savcının yalanlarını onun burnundan fitil fitil getirmeye, seni milletin önünde sorgulamaya, yaptığın iftirayı alnına vurmaya hazır", "bak gençler ne diyor Tayyip Bey?" diyerek yönlendirdiği kalabalığın "Hırsız Tayyip, Hırsız Tayyip" ifadelerle ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a hakarete varan, ayrıştırıcı nitelikte, suçlayıcı, zan altında bırakıcı, saygı içermeyen, türden ifadelerin net bir biçimde duyulacak şekilde ekrana getirildiği, dolayısıyla mezkur yayınlarda ülkemizdeki demokratik hak arama ve siyasal katılım araçlarının yok olduğu öne sürülerek toplumun muhalefet ekseninde ayrıştırılması ve akabinde topyekûn eylemler silsilesine dahil edilmesi şeklinde ısrarla kullanılan ifadelerin provoke edici, kışkırtıcı, ayrıştırıcı, yanıltıcı, yayıncı kuruluştan beklenen sorumlu yayıncılıktan oldukça uzak ve toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edebilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Kuruluş hakkında, evvelce Üst Kurul’un 06.03.2025 tarih ve 2025/10 sayılı toplantısında alınan 16 No’lu kararıyla kuruluşun 16.01.2025 tarihli yayınında 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlali nedeniyle idari para cezası ile program durdurma müeyyidesinin uygulanmasına karar verildiği, anılan kararın kuruluşça 19.03.2025 tarihinde tebellüğ edildiği, Üst Kurul Kayıtlarından anlaşılmış olmakla; kuruluşun 23.03.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “Nokta Atışı” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uyarınca anılan yayın kuruluşu hakkında ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti ve kuruluşa ait müeyyide sicili göz önünde bulundurularak, 10 gün süre ile yayınının durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz. " ilkesinin bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle;
MEGA AJANS VE REKLAMCILIK TİCARET A.Ş. unvanlı ve “SZC” logolu kuruluşun; 23.03.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “Nokta Atışı” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin 5’inci fıkrasında yer alan "8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir." hükmü uyarınca, yayının ON (10) GÜN SÜREYLE DURDURULMASINA,
a) Geçici yayın durdurma kararının uygulanmasında; medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, Üst Kurul Kararının tebliğini müteakip saat 00:00’dan başlayarak logosunun yer aldığı ekranda; “Yayınımız, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 27.03.2025 tarih ve 2025/13 sayılı toplantısında alınan 17 no’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 23.03.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “Nokta Atışı” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ ilkesinin tekraren ihlali gerekçesiyle 10 gün süre ile durdurulmuştur.” metnine yayın durdurma süresince okunur şekilde yer vermesine,
b) 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "8 inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin …. ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir…Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca yayın lisansının iptaline karar verileceği,
c) Ayrıca yayınlarına devam etmesi halinde, 6112 sayılı Kanun'un 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “… yayınları Üst Kurul tarafından geçici olarak durdurulmasına … rağmen yayın yapan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürü, bir yıldan iki yıla kadar hapis ve bin günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Tüzel kişiler hakkında ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 60 ıncı maddesindeki güvenlik tedbirleri uygulanır. İzinsiz olarak faaliyetine devam eden yayın cihaz ve tesisleri Üst Kurulca mühürlenerek kapatılır.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği, hususlarının kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.03.2025 tarih, 2025/13 sayılı toplantısında alınan 17 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.