İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 26.11.2025 tarih ve 71 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 08.10.2025 tarihinde saat 19:58’de yayınladığı "Türkiye’nin Sözü” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 08.10.2025 tarihinde saat 19:58’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Gülşah İnce'nin yaptığı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Fatih Eryılmaz ve Hukukçu Yiğit Akalın'ın konuk olarak katıldığı, gündeme dair konuların ayrıntılı bir şekilde ele alındığı "Türkiye'nin Sözü" adlı programda; "Bitmiş bir siyasal iktidar var. Türkiye’nin hiçbir sorununa derman olamıyor, meşruiyetini kaybetmiş, meşruiyetini Amerika’da bulmaya çalışıyor. Onu bulabilmek için uçak alıyor, doğalgaz alıyor, ne bulursa onu alıyor, ülkenin madenlerini peşkeş çekiyor. Yeter ki ömrünü bir gün, bir ay, bir yıl daha uzatabilsin diye…Devlete çökmüş olan bir organize grup var. Bu organize grubun siyasette ayağı var, iktidar partisini oluşturuyor. Bunların atamış oldukları üniversitelerde rektörler var, basının içerisinde yandaş medyaları var, hukuk alanında atadıkları savcılar var vesaire bunlar aracılığıyla ortaklaşa operasyon yürütüyorlar. Türkiye’de de biz bunların yaptığı her işi anlamlandırmaya çalışıyoruz... Yapılan iş tam bir zırvalık…Mevcut Milli Eğitim Bakanı kendisiyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığına çökmüş olan Cihannüma kliği ile beraber memleketi bambaşka bir yere doğru sürüklemeye çalışıyordu… Bunların kendileri gibi aklı evvel bazı dernekleri, vakıfları da var, işte Enderun Öğretmenleri, Şuurlu Öğretmenler Derneği, Eğitim-Bir-Sen, Müsaid falan gibi…Çünkü burası suç işleyip kaçabileceğiniz bir yer haline gelmiş. Cezasızlık hakim olmuş burda ve ücreti mukabilinde her kararı çıkartabilen bir yer haline dönüşmüş... Ülkedeki bu hukuksuzluk hali, yoksulluk hali, yolsuzluk hali, çabuk zengin olma hayali, hiçbir şekilde ceza almama hali bu gençlerin de bir biçimde çeteleşmesine, kendi düzenlerini kurmasına neden oluyor…Meclis’i çalıştırmaz hale getiren, ülkeyi bu hale cezasızlık ve hukuksuzluk haline getiren bir iktidar var. Türkiye’nin temel meselesi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kendi siyasi ömrünü bir gün uzatmak için her türlü hukuksuzluğu göze almış olmasıdır." şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Kişi hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Yukarıda görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez.
Olaylar ya da kişilerin eleştirilmesi, yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir parçasıdır. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haber ve yorumları sunarken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun
daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Diğer yandan kişilik haklarının ihlali ve eleştiri sınırlarının aşılması medyada yaşanan etik sorunlar arasında yer almaktadır. Bu sorunları aşmak da ancak medya mensupları tarafından bu ilkeler konusunda hassasiyet gösterilebilmesiyle mümkün olacaktır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda sarf edilen "meşruiyetini kaybetmiş, meşruiyetini Amerika’da arıyor, ülkenin madenlerini peşkeş çekiyor" şeklindeki ifadelerle mevcut siyasi iktidarın kamu kaynaklarını hukuka aykırı biçimde dağıtmak suretiyle yolsuzluk niteliğinde eylemler yaptığına yönelik herhangi bir kanıt içermeyen ithamlarda bulunulduğu, "Devlete çökmüş olan bir organize grup var. Bu organize grubun siyasette ayağı var, iktidar partisini oluşturuyor." şeklindeki ifadelerle de yasal bir şekilde kurulan ve demokratik yollarla iktidara gelmiş bir siyasi partinin “devlete çökme” gibi hukuk dışı bir eylemle ilişkilendirildiği, buna ek olarak kullanılan “organize grup” kavramıyla suç örgütlerini çağrıştıran bir yapılanmanın bir parçası olarak gösterilmeye çalışılarak siyasi parti tüzel kişiliğinin ve mensuplarının onur ve saygınlığını doğrudan hedef alan söz konusu etiketlemenin onları kamuoyu nezdinde küçük düşürebileceği, diğer yandan “Bunların atamış oldukları üniversitelerde rektörler var, basının içerisinde yandaş medyaları var, hukuk alanında atadıkları savcılar var vesaire, bunlar aracılığıyla ortaklaşa operasyon yürütüyorlar.” şeklindeki ifadelerle ise üniversitelerin tüzel kişiliğini temsil eden ve yükseköğretim politikalarının sahada uygulanmasını sağlayan idareciler olan rektörlerin ve devletin kamu düzeni ve güvenliğini sağlama yükümlülüğünün doğrudan bir parçası olan savcıların gayrimeşru bir zemine oturtulmaya çalışıldığı, bu kapsamda ilgili ifadeler ile bahse konu makamlar hakkında olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışıldığı ve bu ifadelerin kamuoyu nezdinde devlet kurumlarına karşı güvensizlik oluşturabileceği, tüm bunlara ek olarak yayın içeriğinde kullanılan “Mevcut Milli Eğitim Bakanı kendisiyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığına çökmüş olan Cihannuma kliği ile beraber memleketi bambaşka bir yere doğru sürüklemeye çalışıyordu. Bunların kendileri gibi aklı evvel bazı dernekleri, vakıfları da var, işte Enderun Öğretmenleri, Şuurlu Öğretmenler Derneği, Eğitim Bir-Sen, Müsiad falan gibi.” ifadelerle de tıpkı yukarıdaki gibi “Bakanlığa çökmek” kavramı kullanılarak hem Cumhurbaşkanı kararı ile atanmış olan Milli Eğitim Bakanı’nın hem de çeşitli sivil toplum örgütlerinin dayanaksız bir şekilde gizli çıkar grubu olarak gösterildiği, bahse konu ifadelerin Bakan'ın ve ilgili kuruluşların mesleki ve kişisel itibarlarını zedeleyici nitelikte olduğu, dolayısıyla mezkur programda kullanılan ifadelerin eleştiri sınırları ötesinde temelsiz ithamlar içeren, şüphe ve şaibe yaratan, zan altında bırakan, kamuoyunda özgürce kanaat oluşumunu engelleyebilecek, toplumu yanlış yönlendirebilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Eylül 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 22.417.428,57 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 672.523,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.


