İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 22.01.2016 tarihli ve 52 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“TRT TÜRK logolu ve Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 04.01.2016 günü saat 22:30-23:00 arasında sunuculuğunu Alper Üstündağ, yorumculuğunu ise Yavuz Bahadıroğlu'nun yaptığı "Ne Oldu Nasıl Oldu" adlı bir program yayınlanmıştır. (Klip - Programın Tamamı)
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök 12.01.2016 tarih ve 612 sayılı yazı ile Üst Kurula başvurarak TRT TÜRK logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yukarıda belirtilen tarih ve saatte yayınlanmış olan bu programda yer verilen beyanatlar ile Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik bilimsellikten uzak, gerçeklerle bağdaşmayan, hakaret ve iftiralarda bulunulduğunu belirterek şikayete konu olan program aracılığıyla kanal hakkında 6112 sayılı Kanun uyarınca gerekli işlemlerin yapılmasını ifade etmiştir.
Söz konusu yayın incelenmiş olup, şikayet edilen hususlara, bu hususlara ilişkin deşifre metnine ve yapılan tespitlere aşağıda yer verilmiştir.
İlgi başvuruda şikayet edilen konu ve ifadelerin deşifresi şu şekildedir;
Yavuz Bahadıroğlu: ...Demokrat Parti hareketi gerçekten Türkiye kalkınmasının ilk lokomotifi diyebileceğimiz, halka dönük siyasetin başlangıcı ve bu tarih dediğiniz gibi 7 Ocak 1946. Ne oldu o tarihte, şu oldu: Genel Kurul'da toprak rejimi görüşülüyor, o zaman tek parti iktidarı da var. 24 yıllık 27'sinde zaten 1950 seçimleri ve devriliyor. 24 yıllık bir kesintisiz ve muhalefetsiz bir iktidar. İçinde ufak tefek muhalifler çıkıyor ama ikinci seçimde onların hiç birisi meclise giremiyor. Ve tasfiye oluyorlar yani mutlak itaat. Zaten bir şefokrasi şefi sistemi var. Almanya'da da bir şeflik sistemi var. Efendim İtalya'da da bir şeflik sistemi var...O şefiliklerde yavaş yavaş yıkılmaya başladığı için tasfiye oldukları için Hitler işte intihar ediyor. Daha sonraki süreçte Mussolini'yi bacaklarından asıyorlar falan. Tek şef kalıyor. Türkiye'de kalıyor o da. Ve o iktidarın artık devam etmeyeceği dünyanın baskısı var. Dünya cumhuriyete, demokrasiye, parlamenter sisteme geçiş yapıyor ya da demokratik monarşiye dönüşüyor, pek çok yerde fakat Türkiye'de mutlak tek parti iktidarı devam ediyor ve işler iyi gitmiyor. Ekmek karneye bağlanmış, efendim, ezansız bir dünya, Kur'anı Kerim'ler gömülüyor, camiler işte bildiğiniz gibi kimi kiraya veriliyor, satılıyor, CHP merkezi yapılıyor, işte Beyazıt'ta var bir tane. Çok yerde var. (Klip 2 - Deşifre metni birinci kısım)
Yavuz Bahadıroğlu: ...Türkiye Cumhuriyeti sisteminde hukuk denetiminde ilk şeçim, hür seçim 1950 Seçimi'dir. Ve ilk seçimde 27 yıllık CHP iktidarını bu millet devirmiştir. Bu biraz 1 Kasım seçimlerine de benzer ve çok büyük bir ekseriyetle belgelerini göstereceğim, Beyaz Devrim, Ak devrim 14 Mayıs 1950. 1950 14 Mayıs demek Ezan'ın Muhanmedi kimliğine yeniden kavuşması, radyolarda ilk kez Kur'anı Kerim'in okunması ki bunların tamamı millet ekseriyeti tarafından gözyaşlarıyla ve kurbanlar kesilerek karşılandı. Aa biz devlet radyosundan Kur'an'ın okunduğunu da mı görecektik? Çünkü bir kıble değişimi tabiri caizse. Yani devlet ayrı bir kıbleye yönelmiş millet ayrı bir kıblesi kendi kıblesinde. Israr ediyor ve giderek devlet de parti demek olduğundan giderek makas açılıyor. Yani devlet halk bütünlüğü oluşmuyor bir türlü.
Alper Üstündağ: O zaman ki oranlar yüzde 52'ye 39 hocam. 50'deki.
Yavuz Bahadıroğlu: Evet tam bir zafer tabiatıyla yüzde 52 büyük bir rakam. Hala o korku var tek parti alışkanlıkları devam ediyor. Bürokratik oligarşi var, o baskılar var. Buna rağmen yüzde elli iki... (Klip 3 - Deşifre metni ikinci kısım)
Yavuz Bahadıroğlu: Ve Demokrat Parti iktidara geldikten hemen sonra 16 Haziran'da ezan aslına döndürülüyor. Ekmek karnesi filan kalkıyor ve giderek işte radyolarda Kur'an okutulmaya başlanıyor. Kur'an kursları yeniden açılmaya daha sonraki süreçte imam hatip, bu manevi camiiler imar ve inşa edilmeye başlanıyor. Mesela rahmetli Adnan Menderes kendi cebinden kendi parasıyla yırtık pırtık halılara sahip olan Eyüp Sultan Camii'nin halılarını değiştiriyor... Bir çığlık var minarede ama "Tanrı uludur, Tanrı uludur" diye bağırıyor. Onu Pakistanlılar anlamaz. Onu Kürtler de anlamıyor, onu Lazlar da muhtemelen anlamıyor... O bakımdan ezan bir şairdir ve müslüman gönüllerden Müslüman gönüllere bir sesleniştir. Sadece namazın ilanatı değil bir zikrullahtır aynı zamanda bunun için şairdir zaten. Bu tabi milletin içine bir inşirah, bir ferahlama getiriyor çünkü bir taraftan ekmek karnesi bir taraftan ekonomik çöküntü, hiçbir şey düzelmemiş. Bugün için hatırladığınız bir şey var mı bu da o dönemden kalmış büyük bir yatırım falan diye yoktur. En büyük yatırırımız Cumhuriyet diyorlar, içinde ne olduğunu bakılır, Cumhuriyet bir çerçevedir ve içine ne koyarsanız o rengi alır. Irak'ın Saddam'ın da Cumhuriyet'ti, ondan sonra bakıyorsunuz Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği, Çin Halk Cumhuriyet'i falan. Cumhuriyet bizatihi kendisi bir şey değildir. Onun içine koyduğunuz şeyin şeklini ve rengini alır. Demokrasiyi koyabilmişseniz insan hakları eksenini o zaman Demokratik Cumhuriyet olur ve anlamlı olur. Demokrat Parti'nin getirdiği en büyük armağan Demokratik kimlik katmasıdır Cumhuriyet'e. İlk defa halk iradesinin egemen olmasıdır. Halkın kendini vatandaş olarak görmeye başlamasıdır... (Klip 4 - Deşifre metni üçüncü kısım)
Yavuz Bahadıroğlu: Çarşı yolunda fesler çıkarılır, zaten bir takım elbise vardır, camiinin bir odasında asılırıdır. Oturma odasında, hükümete kimin işi düşerse o elbiseyi giyer kimine bol gelir kimine dar gelir ama yoktur başka giyer, o da köy parasından toplanark alınmıştır, camiilerde imam yoktur. Biraz zengin köyler üç aylarda Recep, Şaban, Ramazan'da üç aylığına imam tutarlar devlet para filan vermez, birazda fakir olan köyler sadece Ramazan'da tutar bazısı da imamsız geçer. Ve Elif okutmak yasaktır, öğretmenler camiileri basarlar, bazan jandarma eşliğinde basar. Bazen jandarma eşliğinde basar okul yaşına gelmiş kız çocukların niye okutmuyorsunuz diye? (Klip 5 - Deşifre metni dördüncü kısım)
Bu kısımda Yavuz Bahadıroğlu elinde bulunan belge, fotoğrafa, gazete küpürü ve kitapları göstererek konuşmasını sürdürmüştür.
Yavuz Bahadıroğlu: Ekmek karneleri dağıtılmaya başlandı. Ekmek karnesi de bu yavrucuğum. Ekmek karnesi. Bu yoksa açsın, ekmek filan alamıyorsun. Bu yoksa hiç birşey alamazsın. Bak ilk Türkçe Kur'an o dönemden kalma... Buyurun dini açıdan "Tanrısızlığın İlmihali" bir taraftan yayınlar... "Din Yok Milliyet Var" buyurun. Niye din de olsa milliyette olsa olmuyor mu? Birini ötekinin yerine ikame etmek şart mı? Milletvekili bu adam. Yani öyle sıradan yayınlar değil bunlar.
Alper Üstündağ: Rüşeni'nin Atatürk'e sunduğu kitap.
Yavuz Bahadıroğlu: Arapça ezan okuyanların adliyeye verildiği, yargılandığı biliyorsunuz. Bursa'da sıkıntı çıktı o konuda işte falan yani bir sürü sıkıntı yaşandı. Ve din adamları, alimler, hocalar hep böyle resmedildi buyurun. Eçiş büçüş. Öğretmene karşı imam çıkarılıyo, imama karşı öğretmen çıkarılıyor ve sanki onlar birlikte yaşayamazmış gibi bir görüntü verilmeye çalışılıyor. Camiiler hakkında işte bazı camiilerrin satışı konusunda çıkarılan kanun. Metni burada. Evet onu da geçtik.
Alper Üstündağ: 1935 yılına ait.
Yavuz Bahadıroğlu: Ondan sonra siz bilmezsiniz. Çarşafla mücadele haftası vardı. Ve kutlanırdı. Ne kadar çarşaf yırtarsanız o kadar gözde olurdunuz. Geldi mi ekrana bu.
Alper Üstündağ: Bütün aydınlar bu mücadeleye davet ediliyor.
Yavuz Bahadıroğlu: Aynen öyle neyle mücadele ediyorsunuz; Annenin çarşafını mı yırtmaya davet ediyorsunuz. Ya bu kıyafettir. Kafanın içine bakacaksınız. Ve bu kıyafet sıkıntısını biz daha düne kadar yaşadık. Fuzuli kavgalarla kendimizi yıprattık, toplumu da paramparça ettik. Bir taraftan da bu.
Alper Üstündağ: Mimar Sinan'ın.
Yavuz Bahadıroğlu: Irkçılık seviyesinde, milliyetçilik ve öyle bir milliyetçilik ki Mimar Sinan mezarından kafatası çıkarılıyor, kumpaslarla ölçülüyor Türk müydü değil miydi. Mimar Sinan'ın ne olduğunu Süleymaniye haykır mıyor mu, Selimiye haykır mıyor mu? Günümüze intikal eden hala kullandığımız 400'den fazla eseri Mimar Sinan'ı bize yeterince anlatmıyor mu da kafatası ırkçılığı yapıyoruz. Bütün bunlar millete ekmek vermesi gerekenlerin millete ideolaji dayatması tarzında gelişiyor. Bu mahya kardeşim ne yazıyor, belki ekrandan çok gözükmez, görebiliyor musun?
Alper Üstündağ: "Varol İnönü."
Yavuz Bahadıroğlu: Mahyada. Mahyaya ne yazılıyor, inşallah, maşallah, hayırlı ramazanlar falan filan. Yani dini terminolojiden alınma cümleler yazar ayet yazar, hadis yazar ama orada bir siyasi partinin ve bu da faşist İtalya'ya selamlar bunları çabuk geçeyim. Ve gele gele ne oluyor Demokrat Parti işte böyle bir süreçte teşekkül ediyor... Bu da 1950 seçime girerken kullandığı slogan. Dur. Söz milletindir yazardı bunun altında. Çünkü o zaman söz hiç milletin olmamıştı. Ve geçiyoruz onu da bu da seçim sonuçları efendim DP 493, CHP 31, CMP Cumhuriyetçi Millet Partisi de 5 milletvekli çıkarttılar diye gazetelerde okunuyor.
Alper Üstündağ: Bu 50 seçimleri herhalde değil mi hocam? 50 seçimleri. O seçim haritası. Mor Demokrat Parti herhalde.
Yavuz Bahadıroğlu: Ondan sonra bu da harita. Daha önce gösterdiğimi hatırlıyorum, bu mor olan her taraf tamam bugüne benzer hani seçimlerde harita yayınlanıyorya televizyolarda ekranlara çıkıyor. Bu o. Aşağı yukarı bu kırmızı yerler CHP, aşağı yukarı aynı yerler olduğunu dikkatinizi çekmek istiyorum. Yani çok bir şey değişmiyor. Tabi dün bugündür. Bunu bilmemiz lazım. Ezan üzerindeki tahdit kaldırıldı. Yani yasaklama, çünki ezan Türkçe okunacak diye bir şey var.
Alper Üstündağ: Meclis Gurup toplantısında konuşulmuş. Tahdit kaldırılmış.
Yavuz Bahadıroğlu: Buna CHP büyük ölçüde oy verdi. Yani bir anlamda yanlıştan döndüler, bunun altını çizmem lazım, çünkü suçlamak için söylemiyorum. Türbeler açılmaya başlandı biliyorsunuz, türbeler yasaktı, Mevlana Celalettin dahil... Din öğretimi serbest bırakıldı ve bunun sonucu olarak 1960 27 Mayıs'ında Demokrat Partiye darbe yapılıyor. (Klip 6 - Deşifre metni beşinci kısım)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10'uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 07.10.2015). Anayasa’nın 25'inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26'ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28'inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3'üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28'inci vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3'üncü maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur.
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10'uncu maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Bunlara istinaden; şikayete konu hususlar ve yayına yönelik yukarıdaki deşifreler de incelendiğinde söz konusu programda tek partili dönem ile Demokrat Parti'nin kuruluşu ve iktidara gelişi hakkında sunucu Alper Üstündağ ve yorumcu Yavuz Bahadıroğlu tarafından çeşitli değerlendirmeler yapıldığı görülmüştür. İkili tarafından gerçekleştirilen bu değerlendirmelerde yukarıda ki deşifrelerden de görüleceği üzere o dönemde yaşananların ele alındığı görülmektedir. Değerlendirmelerde bulunan Yavuz Bahadıroğlu bu tespitlerinin belgelere de dayandığını da program içinde birkaç kez vurgulamış ve yayın esnasında bazı belgeleri de göstermiştir.
İkili arasında geçen konuşmalarda program içinde Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik olarak küçültücü, aşağılayıcı, hakaret edici nitelikte ifadelerin kullanılmadığı, konuyla ilgili olan dönemde yaşananların ele alındığı ve bunlara ilişkin değerlendirmelerin yer yer belgelere de dayanılarak yapıldığı görülmüştür. Programda yapılan bu yorumların ve tespitlerin ifade özürlüğünün bir gereği olarak basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Sonuç olarak; TRT TÜRK logosu ile yayın yapan, TÜRKİYE RADYO VE TELEVİZYON KURUMU unvanlı medya hizmet sağlayıcının, 04.01.2016 tarihli, "Ne Oldu Nasıl Oldu" adlı yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı; ancak 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkının kullanabileceği kanaatine varılmıştır.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
Söz konusu yayın ile 6112 sayılı Kanuna aykırı bir husus bulunmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe : Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Bilindiği üzere, 6112 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanunun amacı “ifade ve haber alma özgürlüğünün” sağlanması olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu yayında; herhangi bir kişi ya da kurumu küçültücü, aşağılayıcı, hakaret edici nitelikte ifadelerin kullanılmadığı, konuyla ilgili olan dönemde yaşananların ele alındığı ve bunlara ilişkin değerlendirmelerin yer yer belgelere de dayanılarak yapıldığı gözlemlenmiştir.
Yukarıda alıntılanan uzman raporunda da ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, Kanunun amacı ve mahkeme içtihatları da dikkate alındığında; kamuoyunu ilgilendiren olay, müessese ve kişilerin tartışmaya açılması ve kitlelerin haber alma hakkının gerekliliği yolunda görüş oluşmuş ve yayın kuruluşunun ilgili yayınında 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; TRT TÜRK logosuyla yayın yapan TÜRKİYE RADYO VE TELEVİZYON KURUMU hakkında, bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA, Üst Kurul Üyeleri Süleyman DEMİRKAN ve Ersin ÖNGEL’in karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 28.01.2016 gün ve 06 sayılı toplantıda aldığı 132 no.lu karara karşı oy yazısı.
Süleyman DEMİRKAN Şerhidir.
Üst Kurulun 28.01.2016 gün ve 06 sayılı toplantıda aldığı 132 no.lu karara karşı oy yazısı.
Ersin ÖNGEL Şerhidir.