İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.11.2023 tarih ve 573 sayılı yazısına konu KRT logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 25, 26.10.2023 tarihlerinde saat 11:07’de yayınlanan "Zafer ARAPKİRLİ ile Medyaterapi" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
KRT logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 25.10.2023 tarihinde saat 11:07’de yayınlanan, sunuculuğunu Zafer Arapkirli’nin yaptığı "Zafer ARAPKİRLİ ile Medyaterapi" isimli programda, sunucu tarafından “Devlet, yalan söyler mi? Devlet vatandaşını kandırır mı? Devleti temsil eden en yüce makamda oturan kişi, devletin en başındaki kişi bu Anayasa'ya göre Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı yalan söyleme hakkına sahip mi? Böyle bir ayrıcalığı var mı? Bunu merak ediyorum. Bunun cevabını aslında dün aldık. Nasıl aldık? Köprülere ve otoyollara yapılan zammın açıklanmasıyla aldık. Çünkü devletin en tepesinde, en yüce makamında oturan kişi bu milletin, 80 küsur milyon vatandaşın gözünün içine baka baka, kameralarda canlı yayında açıkça yalan söyledi. ..."ya bunlar nasıl olsa ne yapsak yerler" tavrına başvurması lazım. Hangisini yapacak merak ediyoruz…Devlet vatandaşına böylesine utanmadan yalanı nasıl söyler?...O zaman niye kandırıyorsunuz milleti seçimde oy alacağız diye? Ayıp değil mi? Günah değil mi? Yazık değil mi? Bu milletin haysiyetiyle bu kadar oynanır mı? Sayın Cumhurbaşkanı'na soruyorum, direkt olarak Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum. Recep Bey? Bir devlet insanına, koskoca bir devleti temsil eden birine böylesine bir konuda vatandaşı kandırmak yakıştı mı? 14 Mayıs'ta seçime gidiyorsun ...aman oyları alayım diye "korkmayın korkmayın ben zam yapmayacağım köprülere" dediniz. E yaptınız. Şimdi bunu nasıl izah edeceğiz? ...Devletin itibarı zedelenmedi mi? Devleti birinci dereceden temsil eden bir şahıs böylesine bir konuda milleti kandırmaya, o konuda gerçekleri saklamaya yapmayacağım deyip yapmaya utanmıyor mu? Bu soruları sormamız lazım, vatandaş olarak sormamız lazım. Çünkü, bir kaç nedenden dolayı sormamız lazım. Çünkü biz devletimizin, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarlı bir devlet olması gerektiğini savunduğumuz için bunu dert ediniyorum. Yoksa Recep Tayyip Erdoğan, kendi kişisel itibarına özen gösterir göstermez, o kendisini ilgilendirir…hukuksuz olarak. …Yani diyorsun ki ben senden bir kez alma sözü vermiştim ama o sözümden vazgeçtim, yani sizi kandırdım, size yalan söyledim diyor. …Ayıp değil mi? Devlet vatandaşını böyle ters köşeye yatırır mı? Devlet vatandaşına 9 Ocak günü almayacağım deyip de 29 Ekim gecesi "yapacağım" diyebilir mi zammı? Devletin itibarını ayaklar altına alan bir yönetimle karşı karşıyayız. Bu da tabi ki devletin itibarıyla ilgili ne kadar hassasiyet gösterdiğini yönetenlerin, bizlerin onlardan daha fazla hassasiyet gösterdiğinin bir göstergesidir.”,
26.10.2023 tarihinde saat 11:07’de yayınlanan ilgili programda ise söz konusu zammın İletişim Başkanlığının yaptığı duyuruyla geri alınıp 2024 Ocak ayına ertelenmesi üzerine sunucu tarafından “Dün sabahta burada hatırlatmış ve devletin itibarının ayaklar altına alınması anlamına gelen bu geri dönüşü, u dönüşü, 180 derecelik çarkı ve halka zulmü eleştirmiştik. Nitekim bu çağrılar bizim gibi bütün ülkeden yükselen çağrılar hükümeti hani deyim yerindeyse imana getirmiş olmalı ki İletişim Başkanlığı bir açıklama yaptı, zam geri alınmıştır. ...Yani zammı yaparken zart diye zırt diye hart diye yapacaksın ama geri alırken inim inim inletmeyin insanları da üç lira beş lira insanlar için önemli.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Medyanın toplum üzerindeki büyük etkisi birtakım ahlaki sorumluluklarının doğmasına sebep olmuştur. Bu sorumlulukların bir kısmı kişilik haklarına saygılı olmayı kapsamaktadır. Medya mensuplarının kişi ve/veya kuruluşları eleştirme hakları bulunmaktadır. Ancak bu haklarını kullanırken kişi kurum veya kuruluşların haklarının gözetilmesi önem arz etmektedir.
Eleştiri, “Bir kimse veya şeyin iyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak değerlendirmesini yapma, tenkit, muaheze, kritik” şeklinde tanımlanmaktadır. Herhangi bir eleştiri, ifade özgürlüğü kapsamı içinde değerlendirilebilir. Ancak eleştiri sınırlarının ötesine geçen ve kişileri aşağılayan, kişilik haklarına saldıran ve hakaret niteliği taşıyan, insan onuruna aykırı ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden her türden ifade ise ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmelidir. Eleştiri ve ifade özgürlüğü kavramları arasındaki bu ilişkiye vurgu yapılırken ifade özgürlüğünün, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün garanti altına alınmasını hedeflediği ifade edilir. Bu nedenle, ifade özgürlüğünün ne tür bir özgürlük olduğuna ve nasıl sınırlandırılabileceğine dair bir çerçeve çizildiğinde, ifade özgürlüğü sınırları dışında kalan unsurların eleştiri olarak kabul edilemeyeceği söylenebilmektedir.
Anayasa'nın "Genel Esaslar" başlıklı birinci kısmında yer alan 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu, İkinci Bölüm içerisinde, "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlığı altında düzenlenmiş olan 17. maddesinde ise herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu hükme bağlanmış, 26. maddesinde de herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsayacağı, bu fıkra hükmünün radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı, bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği hükmü bulunmaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3.maddesinde, basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHS ve AİHM'nin içtihatlarına göre, ülkelerin yetkili mercilerince ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen müdahale şu üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde meşru olacaktır: Bunlardan birincisi, müdahalenin, yani sınırlama veya yaptırımın yasalarda öngörülmüş olması; ikincisi, müdahalenin Sözleşmenin metni yukarıda belirtilen 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan, çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olması; üçüncüsü müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması koşullarıdır.
İfade özgürlüğünün kullanımında yazılı, işitsel ve görsel yayınların demokratik ülkelerde gördüğü merkezi işlev göz önünde bulundurularak, ifade özgürlüğünün çatıştığı, korunan diğer değerler karşısındaki durumu ve yapılan sınırlamanın elde edilmek istenen amaçla orantılı olup olmadığı hususları değerlendirilmelidir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden olup toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birini oluşturmaktadır. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır.
Buna karşın, AİHM'nin Tımes Newspapers Lımıted No1-2-Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi basının yayımladığı haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Toplumsal ve bireysel yaşamı doğrudan etkileyen iktisadi değişikliklerin ve gider kalemlerinin artmasının eleştirilebilir olması gayet tabiidir. Ancak medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yayınlarında kullanılan ifadelerin kişi, kurum ve kuruluşların itibarını zedeleyici, eleştiri sınırlarının ötesinde aşağılayıcı, küçük düşürücü, hakaret edici ve hedef gösterir nitelikte olmaması beklenmektedir. İfade özgürlüğü ve eleştiri hakkı, kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı ifadeler kullanma hakkını kapsamamaktadır.
Söz konusu programda sunucu, devleti temsil eden en yüce makam olarak Sayın Cumhurbaşkanı'nın açıklamasına rağmen zam yapılmasını "Devlet, yalan söyler mi? Devlet vatandaşını kandırır mı? Devleti temsil eden en yüce makamda oturan kişi, devletin en başındaki kişi bu Anayasa'ya göre Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı yalan söyleme hakkına sahip mi? Böyle bir ayrıcalığı var mı?", "Çünkü devletin en tepesinde, en yüce makamında oturan kişi bu milletin, 80 küsur milyon vatandaşın gözünün içine baka baka, kameralarda canlı yayında açıkça yalan söyledi.", "Devlet vatandaşına böylesine utanmadan yalanı nasıl söyler?", "...O zaman niye kandırıyorsunuz milleti seçimde oy alacağız diye? Ayıp değil mi? Günah değil mi? Yazık değil mi? Bu milletin haysiyetiyle bu kadar oynanır mı? Sayın Cumhurbaşkanı'na soruyorum, direkt olarak Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum. Recep Bey? Bir devlet insanına, koskoca bir devleti temsil eden birine böylesine bir konuda vatandaşı kandırmak yakıştı mı? 14 Mayıs'ta seçime gidiyorsun ..., aman oyları alayım diye 'korkmayın korkmayın ben zam yapmayacağım köprülere' dediniz. E yaptınız. Şimdi bunu nasıl izah edeceğiz? ...Devletin itibarı zedelenmedi mi? Devleti birinci dereceden temsil eden bir şahıs böylesine bir konuda milleti kandırmaya, o konuda gerçekleri saklamaya yapmayacağım deyip yapmaya utanmıyor mu?", "hukuksuz olarak. …Yani diyorsun ki 'ben senden bir kez alma sözü vermiştim ama o sözümden vazgeçtim, yani sizi kandırdım, size yalan söyledim' diyor. …Ayıp değil mi? Devlet vatandaşını böyle ters köşeye yatırır mı? Devlet vatandaşına 9 Ocak günü almayacağım deyip de 29 Ekim gecesi 'yapacağım' diyebilir mi zammı? Devletin itibarını ayaklar altına alan bir yönetimle karşı karşıyayız." şeklindeki ifadelerle eleştirmiştir. Aynı programın bir sonraki gün (26/10/2023) tarihinde yayınlanan bölümünde sunucu, bir önceki gün programda ele aldığı zammın geri alındığı haberini duyurmuş ancak Devlet kurumu ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan için kullandığı aşağılayıcı ve küçük düşürücü nitelemeler için herhangi bir düzeltmede bulunmamıştır. Bilakis kullanılan ifadeleri haklı ve yerinde bularak "devletin itibarının ayaklar altına alınması anlamına gelen bu geri dönüşü, u dönüşü, 180 derecelik çarkı ve halka zulmü eleştirmiştik. Nitekim bu çağrılar bizim gibi bütün ülkeden yükselen çağrılar hükümeti hani deyim yerindeyse imana getirmiş olmalı ki ..." ifadeleriyle Devleti ve Sayın Cumhurbaşkanı'nı yeniden hedef göstermiştir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, sunucu tarafından; "hükümete çağrı" olarak nitelendirilerek sarf edilen ifadelerin Devleti ve Sayın Cumhurbaşkanı'nı tahkir, tezyif ve tenzil nitelikli kelimeler olduğu, Devlet ve Devleti temsil eden en yüce makam olarak Sayın Cumhurbaşkanı'nı yalan, kandırma, yalan söyleme hakkı, utanmadan yalan söyleme, milleti kandırma, gerçekleri saklama gibi anlamlar taşımayan kavramlarla niteleyerek tahkir ettiği ve hedef gösterdiği, bu tür ifadelerin tekrar tekrar kullanılmasının yasal bir zemini ve sorumluluğu olan Devlet ve Cumhurbaşkanlığı kurumunun kamuoyu nezdinde aşağılanması ve küçük düşürülmesinin mezkur kurumları itibarsızlaştırma sonucunu doğurabileceği, diğer taraftan medyanın ifade özgürlüğü noktasındaki görev ve sorumlulukları, kullanılan ifadelerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda özellikle önem arz etmekte olup; sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeler iyi niyetle hareket etme şartına bağlı olmaktadır. Devleti ve bireyi karşı karşıya getiren bu tür bir analizin Devletin saygınlığını ve güvenilirliğini hedef aldığından hareketle sunucunun zam haberine yönelik olarak yukarıdaki ifadelerinin Devleti ve Sayın Cumhurbaşkanımızı eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve tahkir edici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Eylül 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 293.051,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 17.11.2023 tarih 2023/45 sayılı toplantısında alınan 22 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 17.11.2023 tarih, 2023/45 sayılı toplantısında alınan 22 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 17.11.2023 tarih, 2023/45 sayılı toplantısında alınan 22 No’lu karara karşı oy yazısı.
Dr. Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.